Barut Fıçısı,
ODTÜ Oyuncularının 2015 tiyatro şenliklerinde ve sonrasında 15,16,17 Mayıs tarihlerinde sahneledikleri muhteşem bir oyun.
Dejan Dukovski'nin yazmış olduğu, 11 kısa hikayeden oluşan ve
hikayelerdeki kişiliklerin birbiriyle kesiştiği çarpıcı bir oyun. Yugoslavya İç Savaşı sonrası dönemde kaleme alınan
Barut
Fıçısı, Balkanlarda geçen sahnelerden oluşur. Her sahnedeki bir oyun
kişisi, takip eden sahneye taşınır ve bir döngüyü tamamlayan bu zincirin
bir halkası olur. Böylece oyunda geçen tüm olayların, aktarılan şiddetin
izleriyle birbiriyle ilişkilendiğini görürüz.
Dukovski, harika bir hikaye sunuyor bize. Ki bu hikaye Goran Paskaljeviç tarafından sinemaya uyarlandı. Dahası Venedik Film Festivali'nde (1998) sahnelendi ve
eleştirmenlerin çoğundan büyük övgüler aldı. Şiddetin nasıl bir anda patlak verebileceğini ve insanları nasıl değiştirdiğini traji komik bir şekilde anlatan kara bir komedi. Hikaye Balkanlar'da geçse de yaşanan olaylar ne günümüzden ne içinde yaşadığımız coğrafyadan uzak değildi.

80 dakika boyunca anlatılan 11 hikaye size insan hayatının önemsiz olduğu, adaletin sağlanamadığı durumlarda, insanların haklı ya haksız sebeplerle nasıl kolayca sorunlarını çözebilmek için şiddete başvurabildiğini dile getiriyor. Bir olayda kurban olan insanın başka bir olayda, diğer insanları kendi uyguladığı şiddetle kurbana çevirebileceğini anlatan şahane bir oyun. Oyun farklı hayatlara ait, farklı hikâyelerin bir
araya gelmesi ile oluşturulmuş.
Oyunu bu kadar etkili kılan bir unsur ise oyunda kullanılan dekor ve gölge oyunları. Oyunun
dekoru bize o kadar kullanışlı bir
dünya sundu ki, aynı anda hem bar, hem tren vagonu, hem hapishane gibi
o kadar çok alan sundu ki dekor bir oyuncu gibi pekçok role
büründü. Küçük bir anfide oynanmasına rağmen, kullanılan gölge oyunları sizi kocaman bir dünyaya sokuyor. Ancak sizi nefes alamaz hale getiren ortamın küçüklüğü değil. Anlatılan hikayelerin her gün karşılaştığımız, radyodan dinlediğimiz, televizyondan seyrettiğimiz olaylar kadar sıradan, günlük hayatın içinden ve kimi zamanda parçası olduğumuz hikayeler olması. Oyun merkezine günlük hayatta gölgede kalan, görülmeyen insanların hikayelerini alırken; gerçek dünyada hep merkezde olan, hep hikayeleri anlatılan insanları gölgede bırakarak sahneliyor. Bu sayede sizi bir anlamda, gerçekte yaşananlara bakmaya davet ederken; aslında her gün bize sunulan dünyanın gerçek hayatlarımızdan ne kadar uzakta ve gölgede kaldığını gösteriyor.
Oyunun başarısının bir diğer sebebi de oyuncuların performansı. Ana karakterler, yan karakterler, yüzlerini görmediğimiz ama gölgelerini gördüğümüz karakterler... Her biri tam kıvamında bir oyunculukla sahnelendi. Ne kör göze parmak anlatımla bir ders vermek amaçlanmış, ne de sadece güldürmek. Oyuncuların her biri sözlü ve fiziksel şiddetin insanda bıraktığı etkileri başarılı performanslarla yansıttılar.
Oyunda, oyun bitmeden en çok alkışlamak istediğim hikaye, tren vagonunda üç yolcu arasında geçen hikaye idi. Bu hikayede, bir kadın ve bir erkeğin "sadece" konuşamayacağını, kadının bir erkekle konuşuyorsa illa "vermesi" gerektiği düşüncesi anlatılıyordu. Ve bu sahnenin sonu, en hoşuma giden son idi. Bu sahneyi izlerken eğer kadın tecavüze uğramış olsaydı, günümüz Türkiye'sinde bir hakimin "ceza indirimi"ne sebep olabilecek kaç tane unsur çıkarabileceği aklıma geldi ve tüylerim diken diken oldu.
Bu güzel oyunu ve oyunculuğu kaçırmayın derim.
Bol tiyatrolu günlere.