Bu satırlar aslında bir itirafnamedir. Bu satırların yazarı en son Shakespeare üzerine kalem oynatıyordu zahmet edip okuduysanız. Şimdi ise size uzaylılardan, Hilal Cebeci’nin poposundan, Paramparça dizisinden ve Yolanthe Cabau’nun adamlığından bahsedeceğim. Manyak olduğumdan değil, bunlar aşağıda detaylarını vereceğim futbol programlarının konuları olduğundan. Evet futbol, doğru duydunuz! "Futbol asla sadece futbol değildir" derken şaka yaptığımızı mı sanıyordunuz Hanımlar?

Evet, itiraf ediyorum, ben bir futbolseverim. Maç yokken size Shakespeare’den, Mozart ve Picasso’dan, atom fiziğinden veya Malezya ringitinin gelecek 3 ayki değerinden bahsedebilirim. Gerçekten yapabilirim bunları. Ama maç yokken. Maç varken, çevrenizde gördüğünüz o kalkolitik çağ'ı iki ay önce arkasında bırakmış, tribünde “Hunga hunga hunga, eyya eyya eyya“, veya da “Ugh lelelelele ugh, lelelele ugh“ (böyle tezahüratlar gerçekten var) diye bağıran, her an bir bizonu elleriyle yıkıp önünüze serecekmiş gibi duran adamım ben...

Kiminin abisi, kiminin dayısı, kiminin “Ayy, benim aşkitom da maç izlerken çok agresif oluyor“ derken kast ettiği “aşkito”suyum. Sokakta beyefendi- mutfakta aşçı- televizyon önünde futboseverim. O nedenle sevgili hanımlar, bu rehber erkekler için “Olm maç çıkışı nerenin goygoyu daha güzel“ rehberi olduğu kadar, sizler için de “Ay ne anlıyor bunları izlemekten“ rehberidir, kulak verin sözlerime iyice, herkes izleyebilir spor programlarını…