-- Dikkat Spoiler içeriyor olabilir, izlemediysen okuma--
Alice (Julianne Moore) 50 yaşında, popüler ve saygın
bir dilbilim profesörüdür. Nöro bilim uzmanı olan kocası (Alec Baldwin) ve üç
yetişkin çocukları (Kate Bosworth, Kristen Stewart, Hunter
Parrish) ile mutlu bir hayatı vardır. Hayatı
boyunca dilin, iletişimin ve kelimelerin yapısı üzerine çalışmış bir bilim
insanıdır. Alzheimer teşhisi konur.
İlk aşama hastalığı kabullenmek .
İster Türkiye olsun ister Amerika, bir toplumda kadın
olmak zor bir mücadele gerektiriyor. Erkeklerden daha fazla çaba sarf etmeniz
ve kendinizi kanıtlamanız gerekiyor. Şimdi düşünün, bu mücadeleyi kazanmışsınız
ve kendi ayakları üzerinde duran bir kadın olarak insanlar size değer veriyor ve fikirlerinizi
önemsiyor. Ancak bir gün, bir hastalık geliyor ve uğruna mücadele ettiğiniz her
şeyinizi, sizi "siz" yapan her şeyi yavaş yavaş sizden geri alıyor.
Anılar okyanus kadar derindir.
Still
Alice böyle bir durumla karşılaşsanız ne hissedebileceğinizi
Julianne Moore’un muhteşem performansı ile size hissettirebilen bir film. Julianne Moore
hastalığın tüm evrelerinde Alice’teki değişiklikleri, çelişkileri ve korkuları
size çok iyi yansıtıyor. Julianne Moore dışında da pek başarılı performans yok
zaten. Kristen Stewart üzerine yapıştığını düşündüğüm aynı asi genç kadın.
Diğer asi genç kadın performanslarından bence zerre farkı yok. Alec Baldwin
sette vakit geçiriyormuş gibi. Öyle setten gelip geçmiş gibi bir oyun
sergiliyor. Eşi Alzheimer olan bir kocanın içine girebileceği ruh halini ben
hissedemedim.
Alacakaranlık filminden Bella konuk olmuş gibi.
Film hastalığın size ne yaptığından çok, hastalık
nedeni ile sizin kendinize ne yaptığınız ve etrafınızdaki insanların sizi nasıl
algıladığına odaklanmış. Filmde Alice de diyor zaten “Keşke
kanser olsaydım. İnsanlar senin için yakasına pembe kurdele takardı. Ben ise
hastalığımdan ve dönüştüğüm bu şeyden utanıyorum!” O nedenle Alice’in unutkanlık nedeni ile başına gelen
kötü olayları çok fazla sahnelememişler. Ama ailesinin “O artık orda yokmuş”
gibi davranıyor olmasını ve filme de ismini veren “hala buradayım, hala aynı
Alice’im” çatışmasına daha çok yer vermişler ki filmi etkili ve çarpıcı kılan
da bence bu bakış açısı olmuş. Film bu çatışmayı Alice’in sınıfta ders anlatma, bölüm başkanı ile olan konuşma, çocukları
ile yemek ve dernekte konuşma yaparken ki sahnesinde çok çarpıcı yansıtıyor.
Ömrümün yarısını akademik çalışmaya adamış biri olarak, bir bilim insanının başına gelebilecek en kötü
hastalık bu olsa gerek diye düşündüm film boyunca. Hayatını yeni şeyler keşfetmeye, öğrenmeye ve öğrendiklerini aktarmaya adamış bir insanın başına gelebilecek en felaket şey: uğruna hayatını adadığı bilgilerini, deneyimlerini unutmaktır sanıyorum. Bu nedenle film beni daha da etkiledi. Film boyunca kendimi Alice'in yerine koydum ve varlığımı tanımlayan unsurları kaybetmenin ne büyük bir korku yaratacağını daha derinden hissettim. Bu denli empati kurmam, sanırım Juliane Moore'un bu ruh halini aktarabilmesindeki başarı sayesindedir.
Film Lisa Genova’nın çok satan kitabından Richard
Glatzer ve Wash Westmoreland tarafından sinemaya uyarlanmış. Kitaptan farklı
olarak filmde Alice hastalığını yenmek için teknolojiden yararlanır. Her gün cevaplaması
gerekli kişisel sorularını iPhone’nuna yazar. Teknoloji ve Alzheimer
hastalığının karşılaşması otomatik tamamlama özelliği olan bir telefonun bu
konuda size ne kadar yardımı dokunacağı gibi ironik ve etkili sahneler ile
verilmiş filmde.Özetle film bir insanın çaresizliğini ve "kendi benliğini" kaybetme sürecinde bir kadının korkularını ve çabasını çok iyi yansıtan bir film olmuş. Ancak film öyle bir yerde bitiyor ki sanki tamamlanmamış bir film olmuş gibi. Daha anlatılacak çok şey varken siz: Still Alice yazısı ile baş başa kalıyorsunuz. Oysa ben daha çok Alice sahnesi görmeyi beklerdim. Yan rollerin eksik anlatılmış hikayeleri yerine, Alice'in deneyimlediklerine daha çok yer verilseymiş keşke.
Filmde Alice’in Elizabeth Bishop'tan aktardığı cümle
ile bitirelim bu yazıyı: "The art
of losing isn't hard to master"- “Kaybetme sanatında ustalaşmak zor
değildir.”
Filme notum 8/10’dur.