Ne kadar ufak şeyleri kendimize dert edinir olduk ya
da önemsiz birtakım isteklerimiz gerçekleşmedi diye karalar bağlar olduk değil
mi? Bunun farkına varmamız için de maalesef hayatın acı bir yüzüyle veya bizden
çok daha büyük dertleri olan birileriyle karşılamamız gerekiyor. Yani en
azından benim için öyle oluyor. Kafama taktığım, omzuma yük ettiğim “derdin” ne
kadar ufak olduğunu ancak böyle fark edebiliyorum. İnsanız, elbette kafaya
takıyoruz ama farkına varmak ve değişmek mümkün. Yüreğini karartmamak da içini
tüm karanlığa ve kötülüğe karşı temiz tutmak da insanın elinde.
Bu paragrafı yazdıktan 3 gün sonra yaşadığım bir olayı
yazıma eklemek istedim.
Güneşli bir öğleden sonrası sahilde kıyıda otururken
iki küçük çocuk da denize girmiş oynuyorlardı. Denizden çıkardıkları taşları,
deniz kabuklarını “abla bu ne, şu ne?” diye sorup kendilerince eğlendiler.
Büyük olan çat pat, küçüğü baya güzel Türkçe konuşuyordu. Aralarında ise
anlayamadığım bir dil konuşuyorlardı. Sordum, Farsça imiş dilleri. Kardeş
misiniz diye sorunca “yok, oğul teyze” dedi. Okul dedim, “ikamet yok, tercüman
yok. Baba alıyor 1.500 lira, 1000 lira kira, 300 lira lamba, su, kalıyor bize
200 lira. Biz yine iyi dört kişi, (büyük olanı gösterip) onlar maşallah 7 kişi”
dedi. Afganistan’dan gelmişler. “Orda savaş, her gün bomba, intihar çok” dedi.
Kalbime saplandı her bir kelimesi, gözlerimin yaşardığını görsünler istemedim, hasta
olacaksınız hadi eve gidin dedim, hemen tamam deyip yürümeye başladılar. Sonra
dönüp seslendiler “abla görüşürüz”. El salladık birbirimize…
Henüz 3 gün önce kendime dert ettiğim önemsiz
ayrıntılar üzerine düşünüp yazmışken karşıma çıkan çocukların hikayesi belki de
evrenden bir mesajdı bana. Farkına vardım, değişmek mümkün.
O çocukların ülkelerini terk edip dilini, dünyasını
hiç bilmedikleri bir ülkeye gelmeleri zorunlu bir tercihti. Bazı terk edişler
zorunludur. Bazı gidişler ise severek tercih edilir. Aşkın peşinden gitmek gibi,
kariyer için gitmek gibi veya daha iyi, daha özgür bir yaşam için gitmek gibi.
Her bir ayrılık anında düşünürdüm ben, giden için mi
zordur yoksa kalan için mi daha zor diye. Sonra sonra anladım, o ayrılık anında
giden tarafsam gidene zor, kalan tarafsam kalan için zor ayrılık. Yani gitsen
de kalsan da zor.
Benimle
Gelir Misin? İstanbul’u terk etmekle, Berlin’e kavuşmak
arasında geçen bir hikaye. Umut ile Janina’nın hikayesi. Benimle Gelir Misin? ülkenin
siyasi gidişatını birbirini seven iki kadının kavuşması üzerinden anlatıyor,
aslında bir nevi hatırlatıyor. Oyunda bir an geliyor, özgürlük mücadelesi vermek
mi yoksa özgürlüğe kaçış mı daha zor bunu sorguluyorsun, başka bir an ise sadece
sevmek yeter mi her şeyi geride bırakıp gitmeye diye düşünüyorsun. Akıllarda
hep aynı soru, gitmek mi daha zor, kalmak mı?
Benimle
Gelir Misin? son derece akıcı ve iyi bir metne sahip. Oyunda
Elif Ürse ile Başak Kıvılcım Ertanoğlu gerçekten harika performans
sergiliyorlar. Ancak metin ve performanslar bu kadar iyiyken benim içime
sinmeyen bir durum var. Oyundan çıktığım andan itibaren üzerine düşündüğüm ama
bir türlü adını koyamadığım bu sebeple de kendimce “soğukluk” olarak tabir ettiğim
bir durum vardı oyunda. Soğukluktan kastımı tam olarak açıklayamıyorum ama
oyunun ruhunda ya bir şeyler eksikti ya da fazlaydı. Gerçekten bir seyirci
olarak bunun adını tam olarak koyamıyorum. Benimle Gelir Misin? 'in politik mesaj
kaygısı olduğunu düşünmüyorum ama anlatım biçimi
belki de o soğukluk olarak tabir ettiğim durumu bana hissettirmiş olabilir.
Şunu da belirtmek isterim Benimle Gelir Misin? 'in tiyatro
dünyasında kesinlikle bir yol gösterici olacağına ve yeni oyunlara ilham vereceğine inanıyorum.
Ebru Nihan Celkan’ın kaleme aldığı Benimle
Gelir Misin? Sami Berat Marçalı yönetiminde ve oyun B Planı-Toy işbirliğiyle
sahneleniyor. Oyunun dekoru çok iyiydi ve pek çok oyunda hazırladığı dekorlara bayıldığım
Marta Montevecchi eseriydi.
Benimle
Gelir Misin?’i izlemenizi tavsiye ederim.
Gidişlerinizin de kalışlarınızın da zorunlu bir tercih
olmaması dileğiyle…
Oyun Künye Bilgileri:
Yazan:
Ebru Nihan Celkan
Yöneten:
Sami Berat Marçalı
Oynayanlar:
Elif Ürse- Başak Kıvılcım Ertanoğlu
Dekor:
Marta Montevecchi
Işık
Tasarım: Alev Topal
Orijinal
Müzik: Ah!Kosmos
Kostüm:
Duygu Yetiş
Sahne:
B Planı-Toy
Süre:
70 dk