Deha: Ruhun ölmüş senin İmre Karan!

Deha: Ruhun ölmüş senin İmre Karan!
Şarkılarıyla tıngır mıngır girdiği hikayemizde izledikçe en çok sevdiğim karakter oldu benim. Bu yazı benim bu dizide en sevdiğim ve çok sevince belki de kaybettiğim İmre ile ilgili. Söylenecek şey çok ama ondan çok hayal kırıklığı ve sitem var. Sevilmemesi için inatla diretilen, papağan gibi dizi hakkında bir iki kelam edilirken aynı cümlelerle hakkında aynı şeyler söylenen bir karakter hakkında farklı şeyler söyledik ve onu sevdik diye cezalandırılmanın sonucu herhalde bu. Baştan beri sevilmemesi için özel çaba verilen ama buna rağmen bu dizide iç dünyasına dair her şeyi gördüğümüz ve günün sonundaysa elimizde koca bir hiç kalan bir karakterle ilgili. Karakteri zaten sevmiyorsanız, hiç sevmediyseniz size göre değil, okumayın. Her zaman dediğim gibi sevmediğiniz bir karakter için boşa niye enerji harcayasınız ki? Niye yani? İnsan bazen gerçekten hayret ediyor.

Sen bu halini görseydin inan bana İmre, benden önce sen bu hayal kırıklığını yaşar, biletini alır ve buradan kaçıp giderdin. Bazen keşke diyorum gitseydin. Seni yazan kalem belki bu kadar nefret etmezdi o zaman senden. Belki de…

Günün sonunda gıpgri ve farklı bir karakter olarak başladığı ve Devran’ın hayat sınavı olması gereken yolculuğunda dönüştüğü hal kalp kırıcı. Gözlerinden her duyguyu okumayı bu kadar çok sevmeseydik, Melis Sezen de bu kadar içselleştirmeseydi karakteri belki bu kadar yaralamazdı bu hali. Melis Sezen hanımcığım hep diyorum, ben sizi ilk defa izledim ve benim kalbime çokça dokundunuz. Sizden başkası bu karakteri oynayamazdı.

Ben senin gri tonunu seni yazan kişi bundan ne kadar ürkse de senden intikam alırcasına hırsla sana ait, karakterine ait ne varsa yok etmeye çalışsa da çok sevmiştim. Bu yüzden baştan beri tepiniyorum ne olur bu karakteri ben Devran’dan ayrı da izlemek istiyorum diye. Bu karakterin başka hikayeleri var diye. Biliyorum çünkü. Bu karakterin ne hale geleceğini ne hale getirileceğini öngörebiliyorum. Yazmayın. O zaman böyle bir karakteri baştan beri yazmayın. Yazamayacaksanız bu yola hiç girmeyin. Ona ait ne varsa yok edildi. Önce şarkıları gitti. Sonra ona ait olan ne hikâye varsa bir bir ya başka karakterlere verildi ya da yok edildi. Âşık oldu dediler. Aşkını izlemeyi sevdik. Ama aşkı yüzünden bu kadar ezilmesini, dönüşüm adı altında karakterinin bu kadar değersizleştirilmesini ben hiç sevmedim. Karşısında bir kez bile mahcup olmayan, bir kez bile özür dilemeyen, senaristin kıymetlisi olan ve asla haksız olmayan bir erkek karakter varken pek de şansı yoktu. Oysa bize vadedilen hikâye bu değildi. Bu kadar korkak ve yerinde sayan bir esas oğlanı kim neden içselleştirsin ki? Bir yerden sonra bu karakteri Aras Bulut İynemli’nin oynaması bana çok saçma gelmeye başlamıştı. Bu kadar yetenekli bir oyuncu böylesi yerinde sayan ve birinci bölümden otuzuncu bölüme kadar hiçbir değişim, dönüşüm, ilerleme olmayan bir karakteri neden oynasın ki? Yetenek israfı. Ama artık farklı düşünüyorum. İç dünyasına dair hiçbir replik, hiçbir sahne olmayan ve hala tanımadığımız, esas adam olmaya dair hiçbir niteliğe sahip olmasına izin verilmeyen, anam da anam diye hastalık derecesinde dolandırılan, düzenli olarak sığ dünya görüşünü dinlediğimiz, bölümlerce sürekli kaybeden ve güya adı dahi olan bu korkak karakteri o oynamasaydı da ya başkası oynasaydı… Düşüncesi bile korkunç. Bir bakışıyla, bir mimiğiyle, bize repliksiz olan, asla konuşmayan, inatla konuşturulmayan Devran’ın iç dünyasını anlattı. Ondan başkası olsa Devran karakteri bir tuzluktu şu an. Bize de teşekkür etmek düşer. Melis Sezen'le izlemeyi çok sevdim, asla da değerlendirilemeyen bir ikili oldular ama olsun. Başka bir hikâyede belki. Sizi ve oyunculuğunuzu izlemek dünyanın en saçma ve mantıksız sahneleri, yazılamayan ve günün sonunda hiçbir şeyler olmayan dizisinde de olsa çok keyifliydi. Diğer tüm oyuncular gibi. Bu güzelim kadroyu alıp başka bir işe koyamıyor muyuz ya? Ana hikâye zaten Allah’a emanet de neyse… Bu diziye emek veren herkesi önce sabrı için tebrik eder sonra da emekleri için şükranlarımı sunarım. Ne sabır ama… Sitcom gibi her hafta başka bir hikayedeyiz. Eller havaya, obaaa…


*Hoşça kal gözümün nuru*

İmre - Devran hikayesi çok güzel başlayan, yolda saçmalayan, sonra yine iyi giden ama sonra korkunç bir yöne evrilen bir hikâye oldu. Bu konuda birisi şey yazmıştı ilk yazdığım yazıda, sosyal medyaya göre hikâye yazılırsa her şey böyle mantıksızlaşır içinden çıkılmaz işte, böyle olur diye. Başta anlayamamıştım. Ancak sosyal medyaya maruz kalmak zorunda kaldığım kısıtlı zamanlar sonrası, yer yer şaşırarak, anlam veremeyerek çok sonraları anladım ne demek istediğini. ^^

Ben İmre’yi çok sevmiştim oysa. İskender’in yetiştirdiği o İmre’ydi beni ekran başına oturtan bir yerden sonra. İmre, Devran ve İskender dinamiği. Nasıl da harcandı ama. Peki bölümlerce ağlayan, ‘Devran için’ adı altında gururu, karakteri ayaklar altına alınan, günün sonunda bir de sisin pusun altında hamile bıraktırılan ki o sahnenin nasıl olduğu hala meçhul ve sanki intikam alınmak istercesine yok edilen bir karakter o. Senin gri tonundan keşke bu kadar korkmasalardı. İçindeki kötü adamı yok edip Devran için bir kahraman haline dönüştürülmeseydin keşke. Çünkü olması gereken içindeki kötü adama rağmen sana kapılan bir Devran ve bu kapılmayla dönüşüm yaşayan bir esas oğlandı. Hikâye en başından beri buydu ama yazılmadı ya da yazılmak istenmedi. Bir yerde direksiyon kırıldı ve oradan sonra da toparlayamadı. Keşke sonumuz böyle olmasaydı İmre. Ben diziyi izlemeyi bırakalı çok oldu. Çünkü sevdiğim bir karakteri kaybedince izleyecek bir şeyler bulamaz oldum. Sahnelerine bakmak istedim. Bir yerden sonra bakamaz oldum. Sen bu hale getirilmeyi gerçekten de hak etmedin. Bu kadar acı çektirilip de böylesi kırıntılarla sevilmeyi hak etmedin. İçini dökemeyişin, çektiğin onca acı, bölümlerce dramlardan dramlara koşturulman. Karakterin özünü bozmasaydınız da varsın Devran'la aynı odada nefes bile almasaydı. Ben ona baştan beri razıydım. Çünkü yazılmadı, yazılmak istenmedi bu ikili. Hala inanamıyorum ya, hala bu kızı bu korkak adamla yüzleştirmemenize, o adama tek bir laf bile söyletmemenize ve sürekli onu haklı ve aşkını asla söylemeyen bir karakter gibi gösterip İmre’den üstün gibi gösterirken İmre’yi aşk adı altında ezim ezim ezmenize inanamıyorum. Gerçekten üzülüyorum ya, düşündükçe daha da çok üzülüyorum. İşitmek zorunda kaldığı onca laf. Gördüğü onca muamele. Bir kez bile direkt olarak duyamadığı o iki kelime. Bir kez ya. Bir kez bile İmre’ye karşı mahcup olmasına izin verilmeyen Devran Karan.

Önemli olan öz. Onu anladık ama bu öyle bir şey değil. Böylesi sakız gibi uzatılan ve tek tarafın üzerinde tepinilirken diğer tarafın pamuklara sarıldığı bir şey değil. Dinamiklerinin aldığı saçma hal. Ameliyat için bu kadar çabalamışken, özür diliyorum, kendine fiyat bile biçtirtmişken bir kez bile duyamadığı bir teşekkür. Esas oğlanın ana evinde anlamsız bir şekilde aşağılandığı sahneler. Kesitleri izlemek daha kolay olur, daha az sinir bozar sanıyor insan ama aynı sinir bozuculuk. Bazı şeylere insan inanamıyor. İmre karakteri o evde asla durmazdı. Devran’dan onca lafı duyduktan sonra asla onu süründürmeden ona teslim olmazdı. Pat pat her şeyi yüzüne çarpar, onu paramparça eder, sırtını da döner gider, Devran’ı terk ederdi. İskender’in yetiştirdiği kız buydu. Dılı ve dili geçmiş zamanlar. Sahi öldü mü bu kız? Ruhu öldü, evet.

Neyse… Bu kadarı bile yordu beni. Onunla tanıştığım hali geldi gözümün önüne. Hoşça kal İmre Karan. Hoşça kal gözümüzün nuru. Sonun nasıl olur bilemem. Ancak geldiğin şu hal zaten senin için mutsuz bir son. Hem senin için hem de seni sevenler için.

Peki seni ruhen öldürmek yeterli bir son mu seni yazan kalem için? Yoksa senin mutsuz sonun daha yaşanmadı mı? Göreceğiz…
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER