Bölümde elle tutulur bir şey bulabilmek için gerçekten çok uğraştım, izlerken didik didik ettim. Sibel’in pişmanlığı, Kıvanç’ın hala hikayede olması ve Hakan’ın seçmeleri kazanması haricinde hiçbir şey yok elimde. FikÇil tayfa hemen yükselmesin, yakınlaşmaları çok güzel ama iki telefon görüşmesiyle nasıl bu kadar sıkı fıkı olabildiler? Çiler, Emre’den ayrılıp iki kez resim çizince aşık mı oldu Fikret’e? Önce bir tanışsalardı? Hoşlansalardı birbirlerinden? Ya genel bir acelecilik var hikayecilerde ya da ben çok tutucu biriyim.
Raylarına oturmak üzere olan Ali ve Mercan’ı da koca bölümde –koca diyorum çünkü yerli dizi yersiz uzun, hoş kısalınca da bir şey değişmiyor ya neyse- iki kere gördük ve yan yana değillerdi. İki ya iki, bildiğimiz düz iki. Okul tatil olunca sıfıra mı düştüler, başa mı sardılar? Onların aralarındaki flörte, çekime ne oldu? Naptık onları? Yaz güneşinde eridi mi AlMer?
"Gel kızım, iki sokak bavul tıngırdatalım da Yalıköy endamımızı görsün."
Yeni karakterlerden ve hikayelerinden yana yüzümüz gülsün, o tarafa bakayım biraz dedim; taksiden –minibüs’ten değil- gideceği yerden uzakta inen, boya karıştırırken çiçek işlemeli bluz giyen bir anne ile karşılaştım. Ben de çok severim ineceğim yere gelmeden iki sokak önce valizlerimle taksiden inmeyi; boya karıştırırken işli, çiçekli keten bluzlar giymeyi. Anasına bakıp kızını yargılamayayım dedim; boya yapılan evde ayakkabılarıyla gezip misafire ayakkabılarını çıkarttırdı. Tanışalı üç gün bile olmamışken Hakan’ın iyi ve güvenilir olduğunu söyledi. Naz kızımız insan sarrafı, zehir hafiye maşallah! Ha tabii bir de Melis’le benzer özellikleri olmasının gözümüze gözümüze sokulması var, onu da unutmayayım. Analı kızlı nasıl evlere şenliklisiniz vallahi, mahallede panayır var!
Hikayenin değişmesi kaçınılmazdı elbette; yeni kalemler, yeni karakterler var elimizde ancak “Yeni hikayemizle geliyoruz.” derken bunu kastettiğinizi hiç düşünmemiştim, buna ihtimal dahi vermemiştim. Ozan'dan, Ömer'in yokluğundan, ödenecek bedelden, oyunculuklardan ve daha birçok konudan bahsedemedim bile ama bir bölümde, aralık vermeden, bu kadar çok şeyi görmek başımı döndürdü. Ne yazık ki iyi anlamda değil...
Seyirci artık bulduğunu yemiyor. "Elma vardı, siz de istiyordunuz ama armut veriyoruz biz." formülü işlemiyor. O yüzden; Ustam bizim bi’ gençliğimiz vardı, ne oldu ona?