İnsanı en çok beklentileri üzer Hannah. Onlardan beklediğin
küçücük şeyler yordu, yıktı, kesti senin yaşamını. Beklediğin gibi olmadığını
hissettiğin ilk an kaçıp kurtaramadın ya kendini onlardan, hep o son şansı
tanıdın ya birilerine, kalbinin çekirdeğinde bir kelebek kanatlarını çırptı
yakarırcasına. Etrafında dönen o kasırgaya da senin kelebeğinin kanat çırpması
sebep oldu. Kendi kelebek etkini kendine yarattın. Onlar hep suçlu Hannah
Baker, ama onlardan önce sen kendinin sorumluluğundaydın ve bunu hiç fark
etmedin. En acısı da buydu nezdimde senin için…
Tabi bir yerden sonra olaylar kontrolden çıktı, kabulüm. 17
yaşında bir genç kızın kaldırabileceğinden, tepki koyabileceğinden ya da yok
sayabileceğinden çok daha fazlasına dönüştü yaşananlar. Jessica’nın ikinci
kaseti… Her şeyin beyin odacıklarından serbest kalıp üzerine üşüşmesi ve
Jessica’ya yapılan istismar… Zaten net olmayan bir anın tamamen bulanıklaştığı
zaman…
Biri demişti kim hatırlamıyorum: “Hannah bizden, bir lise
öğrencisinden farklı bir şey yaşamadı.” Belli bir bölüme gelene kadar
katılmıştım bu cümleye. Zorbalıksa zorbalık, evet, olmaması gereken bir şey,
evet yaşarken insanı içten içe çürütüyor fakat kendimizi kandırmanın da bir
manası yok. Hangimiz yaşamadık? Hannah ile benzer şeyler değil belki ama
hangimiz kendini parasından, egosundan ya da etrafındakilerden sebep ile güçlü
sanan o popülerlerin diline pelesenk
olmadık? En basiti, en çok karşılaştığımız o örnek; çalışkan bir öğrenciyseniz,
lakabınız her daim bellidir. İnek.
İlla Hannah’nınki gibi örneklere gerek yok yani bu da bir çeşit zorbalık. O
yüzden evet, katılmıştım ve Hannah’nın insanları ve söylediklerini umursaması
yüzünden, kırılganlığından sebep o son noktaya geldiğini düşünmüştüm. Ancak
Jessica’nın ikinci kasetinden sonra bu bakış açısı haliyle değişti. Çünkü işin
rengi değişti. Yaş, din, dil, ırk ne olursa olsun, vicdanı olan her insanın
altında ezileceği yükler belirdi.
O noktaya kadar kaşlarım çatılmış bir şekilde Hannah’ya
insanların düşündüklerinin ve söylediklerinin bu kadar önemli olmadığını
fısıldıyordum.
“Bırakmalıymışsın
Hannah! İnsanların ne düşündüğünü bunca önemsememeliymişsin... Çünkü onlar
konuşur. İyiyi de yapsan kötüyü de, konuşacaklardı. Ve sen tozdan geldiğinin
bilincinde olan sadece kendi aklının tilkilerini dinlemeliymişsin.”
Sonrası yakarış oldu.
“Bir şeyler yapmalıymışsın
Hannah! Kendin için, zarar gören insanlar için… Onlar yoluna taşları dizerler.
Sen gerekirse tekmelerini savura savura oralardan geçmeliymişsin. Öyle
durmamalıymışsın Hannah! Bağırmalıymışsın…”