Sevdiğim oyuncular, senaristler, yönetmenler var. Onlar yeni
bir işe başlayınca o işi izlemek istiyorum. İşten çıkıp eve geliyorum, hızlı
hızlı yemeğimi yedikten sonra dizimin yeni bölümünün başına geçiyorum. Reklamlar,
fragmanlar derken ekran başından ayrıldığımda gece yarısı oluyor. Haliyle doğru
yatağa, ertesi gün işe başkası gitmeyecek. “Yerli dizi, yersiz uzun!” Ve
maalesef ki günden güne daha da uzamaya devam ediyor. Yabancı dizi izlemeyi,
sinemaya ve tiyatroya gitmeyi seven biri olarak haftanın her gününde yerli dizi
izlemeyi tercih etmiyorum. Yerli diziler 1 saat sürse hemen hemen her gün
hoşuma giden bir işi takip ederdim sanırım.
İşte bu dizi sürelerinden yakınmalarımızın bir türlü sona
eremediği günlerden birinde Masum, yaklaşık bir saat sürecek 8 bölümlük
hikayesiyle karşımıza çıktı. Koca sezona sadece 8 saat ayıracak olmak mükemmel
bir şey!
Peki, Masum bu avantajını doğru kullanabildi mi? Bu sorunun
kilit noktası olduğunu düşünüyorum. Zira bence Masum, bu avantajını
kullanamadı. Geçirdiğimiz 8 saatin sonunda elimizde daha kısa zaman dilimine
sığacak bir hikaye olduğunu gördük. Fakat bu durum Masum’un süreleri sebebiyle
ön plana çıkmasına engel değil. Çıkmamalı da zaten.
Masum’un dizi sürelerinde bir öncü olabileceğini
düşünmüyorum, hala 3 saate yakın bölümler çekiliyor. Fakat dijital dünyanın
kapılarını aralamak isteyenler için bir cesaret timsali olacaktır. “Yerli dizi,
yersiz uzun!” diye yakınmaya devam edelim elbet. Bu arada da 8 saatte derdini
anlatan Masum’a kulak verelim. Zira Masum, birtakım eksikleri bulunsa da çizgi
üstü bir iş.