“İçerik
için para ödemek” Türk izleyicisi için
nispeten
yeni bir alışkanlık. Buna karşılık haftanın -arzu edildiği takdirde- her günü
saat 20:00 sularında TV başına oturulup gece yarısına doğru ekr
an
başından kalkılan o bitmez tükenmez saatler boyunca fasülye ayıklamaktan tutun
ütü yapmaya,Whatsapp’ta 3-5 ayrı sohbete iştirak etmekten tutun, Instagram’da
fotoğraf bakmaya uzanan bir alışkanlıklar silsilemiz daha var, az veya çok
pençesinde olduğumuz... Bu alışkanlıklarımız nispeten daha
eski. Ve bedava. En azından hiç birimizin kredi kartı ekstresine ay
sonunda çeşitli para birimlerinde 9.99’luk satırlar olarak yansımıyorlar.
Fakat
zaman değiştikçe, alışkanlıklarımızın bedelini sorgular hale geldiğimiz de
doğru. Her akşam TV konsolunun önünde harcadığımız kemiksiz 2-3 saatlik “mesai”
sırasında en yakın arkadaşlarımız haline gelen o irili ufaklı ekranlar; özellikle
son yıllardan konvansiyonel TV’nin ipoteği altındaki o değerli (olması icap
eden) vaktimiz için çok rekabetçi, iyi
paketlenmiş içerikler sunuyorlar. Artık Netflix gibi platformlara her ay belli
bir miktar para ayırarak, belki hayatımız boyunca izleyemeyeceğimiz genişlikte
bir görsel içerik kütüphanesine sınırsız erişim hakkı satın alabiliyoruz.
Bu
yazıyı hala Netflix üyeliğini yapmamış bir izleyici/ yorumcu olarak yazıyorum. Yani
kaleme aldığım yazı için doğru insan olduğum şüphe götürebilir. Bununla beraber
HBO’nun bu seneki iddialı yapımlarından The Young Pope’u çamur gibi görüntülere
maruz kalmadan veya dakika başı bahis sitelerine yönlendirilmeden izleyebilmek
için başlattığım bir BluTV üyeliğim var. The Young Pope’u 2. bölümünde bıraktım. Ama BluTV
üyeliğim devam ediyor ve Türkiye’nin ilk online dizi projesi Masum için günlerdir
aklımda bekleyen bu satırları kaleme - af edersiniz klavyeye alıyorum. Günlerdir aklımda bekliyorlar; çünkü neredeyse
her akşam koltuğa ayaklarımı uzattığımda, önümde vaktimi hesapsızca çalan o
küçük dijital ekranı buluyorum.
Türkiye’nin
ilk dijital televizyonu BluTV’nin ilk orjinal dijital işi Masum, pek çok açıdan
mihenk taşı niteliğinde bir proje. Dev oyuncu kadrosu, 45-60 dk arasındaki yayın
süresi, reklam kuşaklarından ve RTÜK denetiminden bağımsız hareket alanı onu,
Türk televizyonunun geleceği için benzersiz bir örnek haline getiriyor. Zira Türkiye’de
“Televizyon”un- BluTV’nin kurumsal kimliğinde bizzat belirttiği üzere- “Dijital”
diye de bir tamlayanı da var artık; ve Masum bu yeni devrin ilk göz
ağrılarından.
İlk
göz ağrısı olmanın -kanımca olumluları daha ağır basmak üzere- pek çok
özelliğini taşıyor Masum. Harika bir görsel dili, şahane oyunculukları, çok
sürükleyici bir kurgusu var; 2’şer 2’şer yayınlanan yaklaşık 1’er saatlik
bölümlerini arzu ederseniz 10 dk’lık aralarla birer sinema filmi tadı alarak
izlememeniz için çok az sebebiniz var. Masum gözünüze, kulağınıza, aklınıza ve
kalbinize aynı anda hitap eden; gece gündüz üstünüze boca olan vasatlığın
içinde tıkanan boğazınıza ferah bir nefes gibi üflenen bir ekran hikayesi.
Elbette eksileri de var; örneğin polisiye-gerilim türündeki hikaye 8 bölümlük
bir dizi formatına göre - en azından izleyicinin bir kesimi için- düşük tempolu
kalabiliyor. Veya bazı sahneleri izlerken, artistik bir element olarak argo
kullanımının; dozaj anlamında geçeklik algısını desteklemenin bir tık ötesine,
hareket alanı özgürlüğünün gereksiz suistimaline kaçtığını düşünebiliyorsunuz.
Son kertede Masum’un kağıt üstündeki “rakamsal” başarısının, bu “dijital” devrin
Lale Devri’ne mi yoksa Fetret Devri’ne mi doğru ilerleyeceği konusunda
belirleyici olduğu aşikar.
Birçok dijital portalda rastlayabileceğiniz üzere, Masum’un“internet tüketicisi”nden
aldığı not pozitif; dahası yerli içeriğe para ödemekten imtina etmeyen bir
kitleye ulaşabildiğini; daha doğrusu -ki aslında daha da önemlisi- Türkiye’de
bir ilk olduğu için, o kitleyi yaratabildiğini gösteriyor.
Fakat dijital içerik tüketicisi olmak, yıllık kontratın altına imza atılan
kiracılık müessesine benzemiyor. İzleyici ile dijital televizyonun arasındaki
bağın kopma yolculuğu, üyelik ekranındaki “İPTAL ET” sekmesine isabet ettirilen
bir tık kadar kısa, zahmetsiz, bedelsiz bir yolculuk. İşbu sebep şu noktada
esas belirleyici olan tüketici üzerinde yaratılan olumlu intiba ve/ya sosyal
medya üzerinde çıkarılan sesten ziyade; izlenme ve üyelik rakamlarında, yapılan
yatırımı geri döndürebilecek; hatırı sayılır bir başarıya imza atabilmek, ve bu
başarının sürdürülebilir olması. Kendi adıma Masum’un Türkiye televizyonunda
açtığı yolun takipçisi olacağımı biliyorum; ama bu yolculuğun kaç kişiyi daha
peşinden sürükleyebileceği, sektörün geleceği açısından sonucu şimdilik çok net
olmayan zorlu bir sınava işaret ediyor.