Hatırla Sevgili: Ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık...

Son dakika golü olarak gelen Işık ve Harun’un aşkı, kendi adıma çok uzun zamandır beklediğim ancak olmasından umudumu kestiğim bir ilişkiydi açıkçası. Bazen doğru insanlarla yanlış zamanda karşılaşır ve bir türlü olduramayız ya, aslında onlarınki de bu hesaptı. Harun için Işık her zaman doğru kadındı ama Işık’ın bunu görebilmesi için bazı yanlışları yaşayıp olgunlaşması gerekiyordu demek ki. Neyse ki aralarında yıllar önce kurmuş oldukları dostluk bağı sayesinde birbirlerini kaybetmediler ve doğru zamanda da bir araya gelebildiler.

Işık, ilk gençlik heyecanlarını yaşıyordu Yaşar’la, kalbinde aşk vardı, Yaşar onun gözünde iyi biriydi ve gerçekten de seviyordu Işık’ı. Hatta bu ilişkide daha çok seven bir taraf varsa bu kişi Yaşardır bence. Ama sevmek her zaman yeterli olmuyor. Yetişme tarzlarından ötürü kafa yapılarının ve hayata bakış açılarının farklı oluşu başlangıçta ilişkiyi beslerken, zamanla bu ilişkiyi kopma noktasına getirdi. Mesela Yaşar Işık’ın bir haber için tek başına şehir dışına gitmesini istemiyor, akşam kendisi eve geldiğinde Işık’ı da evde bulmak istiyordu. Oysa Işık daha evlenmeden mesleğini çok sevdiğini, kadın olduğu için ikinci planda kalmayı istemediğini söylemişti Yaşar’a. Işık bu konuda aynı Işık’tı, Yaşar da aslında aynı Yaşar’dı. Sadece Yaşar bu görüşlerini Işık’a evlenmeden önce daha ılımlı şekilde sunup ona karşı daha anlayışlı davranırken, evlendikten sonra, belki biraz da evliliğin kendisine verdiği hak ve yetkiye dayanarak, daha net ve kesin doğrular olarak sunmaya başladı. Karşı tarafın da bunu kabul etmesini bekledi.

Aslında bu farklılıklarının sinyali yıllar öncesinde Harun’un, Işık ve Yaşar’ın evliliğine dair söylediklerinde verilmişti. “Derdim Yaşar’ın politik görüşleri değil. Yaşar’ı iyi tanıyorum, sen Yaşar’la yapamazsın Işık. Bu ilk heyecanlar geçince çok farklı birini göreceksin. Tabi ki seni de çok iyi tanıyorum, hatta senden bile iyi tanıyorum diyebilirim. Biz birlikte büyüdük. Sana olan duygularım yüzünden böyle konuştuğumu düşünme. Ben hayallerimden çoktan vazgeçtim ama senin hayal kırıklığına uğramanı istemiyorum.” Nasıl gerçekçi, nasıl efendi bir konuşma değil mi? Üstelik haklılığı yıllar sonra hayat tarafından ispatlanan…

Bunun yanı sıra siyasal açıdan da farklı görüşlere, farklı doğrulara inanmaya başlamaları yıprattı bu evliliği. Başta Işık, arkadaş grubunun görüşlerine rağmen herhangi bir politik duruşa sahip değildi. Bu durum, çocukken politika uğruna babasını kaybetme tehlikesi yaşamış olmasından kaynaklanan travmatik bir durum olduğu için anlaşılır bir şeydi. Bu nedenle Yaşar’ın sağcı olması onu rahatsız etmemişti. Bir de o dönem Yaşar siyasi pozisyonunu ve aktivitelerini Işık’dan sıkça gizlerdi. Ettiği kavgayı, aldığı silahı, katıldığı komando kampını ve daha birçok şeyi saklamıştı. Yaşar’a göre bunun sebebi de Işık’ın bu siyasi mücadeleyi anlayamayacak olmasıydı. Oysaki Işık’ı son derece iyi tanıyan ve tahlil edebilen Harun onu bu konuda uyarmıştı. “Onu küçümseme Yaşar. Olayların dışında duruyor gibi görünebilir. Ama bu seni yanıltmasın. Bir an, bir olay, her şeyi değiştirebilir. Işık da tavrını koyar o zaman. Ne kadar kararlı olduğunu görürsün. O zaman yaptıklarının anlatılması gerektiğini de anlarsın.” Yaşar’ın siyasi görüşleri uğruna yaptıklarını Işık’ı üzmeme bahanesiyle saklaması nedeniyle de Işık, Yaşar’ın bu konudaki duruşunu net olarak asla öğrenemedi.



Ancak Işık bir gazeteci olarak çalışmaya, siyasal olaylara haberci gözüyle yaklaşmaya başladığında ister istemez öğrendiklerinin de etkisiyle kendi fikirleri oluştu ve ama doğru ama yanlış bu gelişen fikirler Yaşarınkilerle ters istikamette oldu. Hayata bakış açılarının farklı olduğunu anladıkları dönemde, bir de siyasal açıdan yaşadıkları fikir ayrılıkları neticesinde ilişkileri tamamen koptu. Işık, Yaşar’ın vur emri ile aranan Deniz’i ihbar edip üstüne bir de kendisinden şüphelenildiğinde mağduru oynar tavrını bilseydi belki çok daha önce kopardı bu ilişki. Yaşar’a dair affedemediğim tek konu bu sanırım. Farklı ideolojilere inansalar da insan karısının çok sevdiği kuzenini ihbar etmemeli bana göre. Belki aynı durumda olsa Deniz de aynı şeyi yapabilirdi denebilir ama benim bildiğim Deniz vicdanını bu kadar karartmazdı diye düşünüyorum.

Bu çifti sevip benimseyenler için ayrılıkları üzücü bir durum belki ama ilk sevgililiklerinden itibaren gelişen süreç, evlenmeleri ve adım adım bu evliliğin yara alıp sonunda çökmesinin altı öyle güzel doldurulmuştu ki ben anlayabildim durumlarını, onlar açısından acı ancak mantıklı buldum. Evlilikleri biterken Işık’ın sevgisi epey bir yara almıştı, tüketmişlerdi bunu. Yaşar ise hâlâ çok severek ayrılan taraftı, bu bakışlarından belli oluyordu her daim. Ancak işte sevgi, sadece sevmek ona da bu ilişkiyi yürütme gücü vermemişti. Yıllar sonra Işık’ın Harun’u sevdiğini öğrendiği zaman gözleri dolu dolu gidişi aklımdadır hâlâ.

Harun ise benim bu dizide Ahmet’ten sonra en sevdiğim ikinci erkek karakterdir diyebilirim. Yıllar boyunca hiç eksilmeyip aksine sürekli artan bir aşkla sevdi Işık’ı. Vazgeçmeden ama aşkının değerini de düşürmeden, sevdiğini boğmadan seven biriydi. Hep bekledi, bu süreçte hiçbir şey elde etmeden, aksine günden güne acı çekerek bekledi. Işık gelmeyecekti büyük ihtimalle ama buna rağmen bekledi çünkü mesele aşkına karşılık alması değildi. O hislerin bizzat hak ettiği saygı sebebiyle, onların hakkını vermek için yaptı bunu. Durdu ve sevdi… Işık’a ne Yaşar’la evlenirken, ne de kendi ilişkileri başladığında yaşadığı kafa karışıklıkları yüzünden kızdı. Işık’a Yaşar’la evliliği hakkında yaptığı konuşmada bu çok net görülüyor. Kendi hislerini, beklentilerini bir kenara koyarak, sadece Işık’ın penceresinden bakıp bu evliliğin yürümeyeceğini öngören tek kişi o oldu. Deniz de Defne de tamamen siyasal görüşleri açısından Yaşar’ı veto ederken, bir hayat arkadaşlığı için nelerin gerektiğini tahmin eden ve iki tarafı da siyasal kimliklerinden azade tanıyıp değerlendiren Harun’un, bu doğru saptamayı yapmasında şaşılacak bir taraf yok aslında.

Fedakarlık bırakıp gidebilmektir ya, bırakıp gitmesini bildi işte Harun. Aşkından vazgeçmedi ama onu özgür bırakacak kadar çok sevdi. Okulunu, yıllardır edindiği arkadaşlarını bırakıp “denizi bile olmayan” Ankara’ya gitti Işık’ın dostluğunu da kaybetmemek adına. Orada bir mektuba, ara sıra içinden çıkan bir fotoğrafa razı gelerek yaşadı. Bu kadar azıyla yetinme hali, mesela Haydarpaşa’da Işık’a veda edip Ankara’ya doğru yola çıkarken Işık’ın kendisine sarılmasıyla onun saçlarını koklaması hâlâ burnumun direğini sızlatır. Hele de gururlu fakat omuzları çökük bir halde arkasını dönüp Işık’a el sallaması… İşte bu yüzden, sırf bu yüzden işte sabrının ve yıllardır durduğu yerde büyüttüğü devasa aşkının karşılığını almış olması beni çok mutlu etmiştir. Üstelik Işık bu sefer Yaşar’ın varlığına ve kafasının karışmış olmasına rağmen, içinde hislerini tartarak Harun’u gerçekten sevdiğine kanaat getirmişti. Harun’u bu sınamadan geçebilecek büyüklükte, onun hak ettiği ölçüde sevmesi gözümde bu aşkı bir kat daha değerli kılmıştı.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER