Defne ile Deniz kısacık
yaşamlarına koca bir ömür ve aşkı sığdıran, birbirinin arkadaşı, sevgilisi,
dostu, yoldaşı, dayanağı kısacası her şeyi olan bir çiftti bana göre. Tanıştıkları
ilk andan beri her dönemeçte ilişkilerinin evrimine şahit olduk. Çocukluktan
itibaren birlikteydiler, şakayla karışık başlayan takılmalar,
sonrasında çok naif bir şekilde başlayan bir aşk hikayesi oldu.
Çocukluklarında içlerine serpilen aşk tohumları ilk gençliklerinde filizlendi
ve zamanla öylesine kök saldı ki ulu bir çınara dönüştü. Bir önceki kuşağın yaşadığı
ayrılık trajedisinin yol açtığı acılardan ders alan aileler de onlara karşı
daha anlayışlı davranınca, hayatlarının son gününe kadar hem bedenen hem zihnen
birlikte oldular.
Deniz deli fişek bir oğlandı.
Siyasi açıdan da, aşk hayatında da çok keskin noktaları vardı. Mesela Yaşar ile
atışmalarını sevmezdim. Siyasi fikirlerini desteklesem de bunu ifade ediş
biçiminden çok hoşnut olmazdım. Bu konuda daha sağduyulu davranan Harun’a daha
yakın hissediyordum kendimi. Yine de yaşı gereği bu deli akan kanını anlayabiliyordum.
Defne’ye bir keresinde şaka yollu söylediği “Başkasıyla olursan seni vururum!”
cümlesi de bir kulağımı tırmalamıştı. Ancak onda öyle bir şeytan tüyü var ki
insan istese de kızamıyordu ona bir türlü. Bir de zamanla olgunlaşması,
öğrenmesi çok güzel işlenmişti.

Defne de en başta daha
çıtkırıldım bir kız olarak çizilmişken üniversite yıllarından itibaren girdiği
siyasal mücadele, gördükleri ve yaşadıkları sonucunda resmen bir çetin ceviz
olduğunu ortaya koydu. Deniz’i duygusal açıdan da, siyasal açıdan da hiçbir
zaman engellemedi. Sağduyunun sesi oldu, konuştu ama sevdiğinin başka türlü de
mutlu olamayacağını bildiği için, her ne olursa olsun onun yanında olduğunu,
ona inanıp güvendiğini daima hissettirdi. Defne hamileyken işkence gördü, hapishane koşullarında evlendiler,
Defne karnı burnundayken bile Deniz’i görebilmek için tehlikelere atıldı var mı
ötesi? Böylesine özel bir çiftin arasına sokulmaya çalışılan üçüncü kişiler de
olmayınca ortaya tadından yenmez bir öykü çıktı.
Tabi keşke son sahneye kadar
birlikte olabilselerdi, keşke Deniz de sevdiğinin elinden tutup o adadaki
piknikte bize veda edebilseydi ama birlikte o kadar çok şeyi dolu dolu
yaşadılar ki onlara dair çok da büyük keşkelerim yok açıkçası. Mehmet Sinan’ın
babasız büyüdüğüne bile inanmıyorum ben. Defne, Deniz’i aralarında öyle bir
yaşattı ki eminim ki Mehmet Sinan da babasını somut olarak hep yanında
hissetmiştir. Deniz ardında Defne’ye iki şey bıraktı; oğlu ve idealleri… “Biz birbirimizi bulduk, zaman kısa olmuş ne
önemi var?” Kısa birlikteliklerinde, her şeyi paylaştı onlar; aşkı, hayatı,
mücadeleyi... Daha güzel bir ülkede yaşamanın hayalini kurdular, ama bedelini de ağır
ödediler.
Onlara dair en çok etkilendiğim sahne ise Deniz’in
Defne’ye doğum yaptırdığı sahnedir. Müthiş bir oyunculukla, öylesine gerçekçi ve
nefes kesen bir şekilde oynanmıştı ki o sahne, bir emsalinin daha olduğunu
düşünmüyorum açıkçası.