Hatırla Sevgili: Ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık...

Hatırla Sevgili: Ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık...
20 yıl gibi uzun bir dönemi anlatmaya talip olan Hatırla Sevgili’de zaman atlamalarının olması kaçınılmazdı elbette. İlk büyük zaman atlaması 15.bölümden sonra yaşanmıştı. Aradan 4 yıl geçmiş, birer çocuk olarak bıraktığımız Defne, Deniz, Işık ve Harun dörtlüsünü, üniversiteye başlayan gençler olarak bulmuştuk.

Bu “takım” arasında arkadaşlıktan da öte bir kardeşlik vardı. Ettikleri çocukça yemini yıllar boyunca hiç bozmadılar. Birlikte büyüyerek birbirlerinde ailelerini tamamlamalarından kaynaklanıyordu bence bu durum. Harun ailesinden bütünüyle uzaktaydı, Deniz’in annesi ölmüştü, Işık’ın babası hapiste, Defne’nin abisi gönüllü sürgünündeydi. O yüzden ailelerinde eksik kalan parçaları birbirlerinde tamamladılar bana kalırsa. Harun, Deniz’in hiç doğmamış kardeşiydi mesela. O zaten ailesinden uzakta yatılı okulda okuduğu için diğerlerine göre o şehirde en yalnız olandı. Deniz orada onun kardeşi ve can yoldaşı oldu. Yatılı okulda birlikte okumuş olmanın getirdiği bir kaderdaşlık ve yoldaşlık duygusu vardı ikisinin arasında. Sevdiklerini ölümüne koruyan, bir sevdi mi bir daha vazgeçmeyen Deniz, Harun’la kavgalı başlayan arkadaşlıklarından sonra onu bir daha hiç bırakmadı. Harun’un kaldığı yurdun basıldığını öğrendiğinde Deniz’in pijamalarla telaş içinde koşturması, Harun’un onun için ne kadar kıymetli olduğunu gösteriyordu.



Defne de belki büyüme çağındaki abi eksikliğini Harun ile doldurmuştu. Onların aralarındaki ilişki Deniz sayesinde oluştu belki ama sonrasında öyle çok şey yaşayıp destek oldular ki birbirlerine… Siyasi mücadelelerinde de, özel hayatlarında da Harun her daim Defne’yi kolladı, ona sahip çıktı. Ben bir ara Mehmet Sinan’a babalık etmek için Defne ile evlenir diye dalgasını geçmiş olsam da o klişeyi bir daha yaşamadık çok şükür. Defne Deniz’den yadigar kalan alyansını hiçbir zaman çıkarmadı parmağından.

Defne ile Işık ise zaten hepsinden önce dostluk kuran iki arkadaştı. İkisi de Ahmet ile Yasemin’in aşkını izleyerek büyüdüler, aynı aşk hikayesine hayran kaldılar. İlk gençlik yıllarının ilk aşk heyecanlarını paylaştılar. Neden bilmem ama samimiyetleri ve yakınlıkları konusunda beni en çok etkileyen şey Defne’nin Işık’ın saçlarını kesmesi olmuştu mesela. Mesleği kuaförlük olmayan birine saçlarını emanet etmek büyük cesaret ve güven ister diye düşünürdüm. Ancak aralarındaki bu samimiyete rağmen Işık’a Yaşar'la evliliği konusunda Defne de Deniz de, hak etmediği kadar katı davrandılar. Onları eleştirebileceğim tek nokta burası sanırım. Biraz da yaşlarının getirdiği bir aşırılık ve keskin uçlu olma hali nedeniyle Harun kadar halden anlar ve sağduyulu davranamayarak Işık’ı yalnız bırakmaları beni üzmüştü. Onu böyle bir tercihe mecbur bırakmaları doğru değildi. Işık, Yaşar’la nikahında her an onların gelmesini beklemişti boynu bükük, bir tarafı eksik bir şekilde. Mutlu bir evliliği olabilseydi belki çok uzun yıllar sonra, orta yaşa gelip de siyasi görüşlerini geri planda tutmayı öğrendikten sonra yeniden iletişim kuracaklar ve geçen yıllara hayıflanacaklardı.

Arkadaşlıkları Büyükada'nın naif ve büyülü atmosferinde başlayan bu şahane arkadaş grubunu ve onların nezdinde 68 kuşağını kafamda nedense Sezen Aksu’nun “Son Sardunyalar” şarkısı ile son derece özdeşleştirmiştim. Çünkü bir devir muhteşemlerdi!

“Ah o yazlık sinemalar, kapı önü akşamları
Saksıda son sardunyalar, avluda el yazmaları

Ah ne kahraman, ne cesur, ne güzel çocuklardık
Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık
Ah kaldırımlar biliyor, bir devir muhteşemdik
Güz güneşinden hüzünlü, ilkyazdan şendik

Hem utangaç, hem hevesli mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan, pek acemi, bir söyler bin gülerdik”

Yazı devam ediyor.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER