Geliyorum geride bıraktığımız diğer hikayelerle ilgili kısa değerlendirmelerime;
* Ömer'den dilen en güzel, en samimi, en tatlı özür Koray'ındı galiba. O her zamanki şapşallığıyla ve egosuyla birbirine karışan tavırları, mahcubiyetiyle güzel yüreğinde gerçekten üzüldüğünü ve Ömer'i özlediğini hissettirmesine bayıldım. Kırık sesiyle "Siz böyle güzeldiniz, Ömüş ve kuru kız olarak" deyince sanki içimden bir parça kopardı huysuz ve tatlı Koriş'im.
* Neriman İplikçi'nin iki senedir yaşanılan şeylerden adeta hiç ders çıkarmamış olması, yine yeni yeniden para ve miras meseleleri yüzünden tıpkısının aynısı bir oyuna girmiş olması daha öncesinde Ömer'i bir kez olsun düşünmediği gibi bu kez de Defne'yi düşünmemesi, hatta hadi Defne'yi geçtim, kendi öz be öz yeğenini de bu işin içine katmış olması Ömer'den dilediği afları da, iddia ettiği pişmanlığını da samimiyetsiz kıldı.
Ömer seni o kadar iyi tanıyor ki Nero'cum, bu yüzden affetmesinin kolay olmayacağını söylemekle ne kadar haklı olduğunu bir kez daha ispat etmiş oldun. Necmi İplikçi'nin ise her şeyin üstünden atlayarak çekip Amerika'ya gitmesi, üstelik döndüğünde geçen konuşmaların da hiçbir ciddiyet içermemesi en az Neriman'ın kurduğu "yeni Kiralık Aşk oyunu" kadar anlamsız ve koca bir boşluk benim için. İzlediğimiz kadarıyla amca ve yenge iddia ettikleri gibi Ömer'in tek ailesi olmaya hala çok uzaklar maalesef...
* Topal Ailesi için şimdi söyleyeceklerimi mazur görün lütfen. Zira kendileri için söyleyeceklerimi süzgeçten geçirmekte çok zorlanıyorum ^^ Öncelikle anneanneye zannediyorum hiçbir şey söylenmemiş. Kadın, Ömer'in durduk yere terk edip gittiğini biliyorsa bu tepkileri normal. Ancak Serdar Topal'ın bu derece yüzsüzleşebildiğine inanmak istemedim. Olayların sorumlusu en baştan kendisi değilmiş, işsiz güçsüz, sokakları arşınlayan işe yaramaz biri olduğundan sebep değilmiş gibi... Defne bir sene boyunca kıvrım kıvrım kıvranırken kılını kıpırdatmadığı gibi bir de "onun adı bu evde anılmayacak" demesi nasıl bir kafa yapısının sonucudur acaba? Ayrıca bunu söylemek istemezdim ama olay bazı şeyleri "gurur yapmaksa", oturduğunuz evi size bin bir incelikle alan da Ömer İplikçi'ydi, orada oturmaya devam etmek hangi gurura sığıyor?
Bir minnoş Esra gibi olamamış hiçbiri. Ablasını da Ömer abisini de en iyi anlayan her zaman Esra'ydı. Bundan sonra da öyle olacak zannediyorum çünkü bana hiçbir umut vaad etmedi o aile.
Ve Topal ailesinin İso ayağı... O beni geride bıraktıklarımız arasında en çok kıran karakter oldu. Çünkü o hiçbir zaman, ne sebeple olursa olsun kimseye haksızlık etmeyen, herkesi anlamaya çalışan, birileri iyi ya da kötü bir şeyler yaptıysa "vardır altında bir şey" diye düşünendi. Bizim adalet ve dürüstlük timsalimizdi İso.
Üstelik Ömer, Ustası ve Defne'sinden sonra hayatını bir tek İso'ya açmıştı. Defne konusundaki hassasiyetini ve üzüntüsünü anlamamak mümkün değil elbette ama, Ömer'e karşı bu kadar kin duyacak, saldırıya geçecek, sesinin tonunu ayarlayamayacak kadar olayı içselleştirmesine ben bir anlam veremedim.
Ve eklemeden geçemeyeceğim, hikayenin Defne de dahil mahalle ayağının bu kadar öfkelenmesinin altında yatan, bizim görmediğimiz bir sene içinde olan biten başka bir şeylerse bir an önce açığa kavuşmasını diliyorum. Çünkü bu öfkeye sebep olan yalnızca Ömer'in gitmesiyse anlamsızlaşıyor ve bu kraldan çok kralcılık durumu 'fazla' kaçıyor gibi geliyor.
Yazı devam ediyor.