Kiralık Aşk: Bir senede çok şey öğrendik!

Cansu Mimaroğlu
Defne ile Ömer’i benim gözümde öylesine bütünleşti ki bana öğrettiklerini ayrı ayrı değerlendiremiyorum bile. Çünkü onlar bu dizide bana en güzel ve de önemli şeyi birlikte, el ele öğrettiler. Mucizelerin var olabileceğini gösterdiler bana, çünkü aşka inandırdılar. Aşk mucizenin ta kendisiymiş. Onca depreme, onca yıkıntıya rağmen yeniden ayağa kalkabilmek, hâlâ el ele olabilmek mucize değil de nedir?


Debbish
Defne'den; bazı insanların her düştüğünde yeniden ayağa kalkma cesaretine sahip olduğunu, sevdiklerini hatalarıyla ve kusurlarıyla kabul etmek gerektiğini, insanların hatalarını onların yüzüne vurmadan da yaşanabileceğini, yargılamadan affetmenin önemini, yeri geldiğinde sevdiklerimize “bir bildiği var” demek gerektiğini, herkes aynı yöne gidiyor diye bizim de o yöne gitmemiz gerekmediğini ve her şeyden öte mucizelere inanmaktan gerektiğini öğrendim.

Ömer'den; kimseyi dış görünümleriyle yargılamamak gerektiğini, sert ve soğuk insanların da aslında sevilmeye ihtiyaç duyduğunu, birini çok sevdiğinizde ne kadar kalın duvarları olursa olsun o duvarları delene kadar savaşmaya devam etmek gerektiğini, erkeklerin hayatında annelerinin önemini, prensipli insanların hala var olduğunu, bazı patronların çalışanları uğruna tüm doğrularından vazgeçebileceğini, aşkın insanı değiştirmese bile törpüleyebileceğini öğrendim.


Ilgaz Gökırmaklı
Aslında her şey Defne’nin mucizesi ile başladı. Tatlı Defne’mizin düşe kalka büyümesini kah gülerek kah da onun için gözyaşı dökerek izledik. “Aşk ve hayranlığın birbirleri ile çok yakından ilgili olduklarını, dost denilen şeyin her baharda çıkan kiraz olmadığını, ruhumuzun hasta olmadan vücudumuzun hasta düşmeyeceğini, herkes aynı yöne gidiyor diye o yönün doğru olmayacağını ya da gönül sineğinin kime konacağının belli olmadığını” ve daha nicesini Defne Topal öğretti bana. Söylenecek daha çok şey var ama bir tanesi var ki, Defne ile tanıştığım andan itibaren kulağıma küpe oldu. Öğrendiğim günden beri gönülden inanıyorum. “ Her şey tam da bitti dediğimiz anda başlar, işte bu yüzden mucizelere inanmak gerekir. Ve aşk bu mucizenin ta kendisidir…”

Sanırım Ömer’i bu kadar sevilesi yapan şey “gerçek olamayacak kadar mükemmel” olması. Kendimi en başından beri yakın hissettiğim İplikçi, beni sık sık zorladı. Dışarıya ördüğü duvarlarda çatlaklara bile izin vermeyen, zor bir adam Ömer İplikçi. Kusur bulmak için uzun süre uğraştım. En sonunda tek kusurunun kusursuzluğu olduğuna karar verdim. Hayattaki herkesi kendi gibi kusursuzlaştırmaya çalışması, onun en büyük sorunu. Dürüstlüğünden, merhametli kalbinden, vefasından, çalışkanlığından elbette öğrenecek çok şeyim var ama ben kendime farklı bir ders çıkardım: Ördüğümüz duvarları, sevdiklerimizin yaralanmadan geçebilmesi için bazen kırmak gerek..


Virgo
Defne’den gönlü yüce olan kadının ne kadar güçlü bir kadın olabileceğini öğrendim. Defne Topal’ınkisi kadar büyük, merhametli, sevme kapasitesi geniş olan bir gönlün varsa; kabuğu alabildiğine sert, çelik gibi dayanıklı, büst gibi sapasağlam Ömer İplikçi’den bile kat be kat güçlü olabileceğini. Başına kinlenecek dünya kadar şey bile gelse; asla kindar olmamayı. Dünyanın hak ettiği şey senin nefretin olsa bile, o nefreti sırtına yük olarak alıp, bir akrep gibi bir köşede kendini sokmamayı.  Güçlü olmayı, ayakta durmayı, ve ne olursa olsun devam etmeyi; doğan güne, yükselen güneşe, ağaçtaki armuta şükretmesini bilmeyi...

Ömer’den, aşkın çok şeye kâdir olduğunu öğrendim. Aşk denen şeyin aynı gökyüzünün altında nefes alan pek çokları için büyük, bazıları için ise dev bir adım olduğunu. Ben doğruyum, bildiklerim doğru, yolum doğru, hakkım hukukum adaletim doğru diyorsan bile; yaşadığın sürece asla emin olmamayı, doğrularını, bildiklerini, yolunu, hakkaniyetini hep sınaman gerektiğini.  Yaşamanın, ve mutlu olmanın, bu sınanmadan geçmek demek olduğunu. Bu dünya üstünde seni sevilmeye daha layık yapan insanı bulduysan; onun kıymetini bilmek ve elini asla bırakmamak gerektiğini.  


Dilara Pamuk
Defne'den; minicik bedenlerde kocaman yürekler taşıyabilmenin mümkün olduğunu öğrendim. Hayatta her şeyin göründüğü gibi olmadığını, başımıza gelen bir felaketin iyiliğe dönüşebileceğini, bir mucize buldum derken de cendereye düşebileceğimizi ama yine de asla mucizelere inanmaktan vazgeçmemek gerektiğini öğrendim. Sevdiğimiz insanlar söz konusu olduğunda, hangi durumda olursak olalım, sihirli bir dokunuşta bulunmanın ne kadar da önemli olduğunu, şüphe edilse de iyi niyetin her zaman en önemli şey olduğunu ve sevmek gerektiğini öğrendim; bir saksı çiçeği, taze çileği, bir armutu, doğayı, gökyüzünü... 

Ömer'den; Cillobistan Başkonsolosluğu'ndan hallice; sert ve soğuk büstün içinde sevgiye muhtaç, vicdanlı, adaletli, vefalı ve yaralı bir çocuk olabileceğini öğrendim. Dünyanın belki de en kusursuz, en mükemmel, en olağanüstü insanı bile olsan; aşkın sıfırdan var olmak olduğunu öğrendim. Sahip olunan tüm güzel özelliklerin, sevdiğin insandan esirgenebildiğini, aşkta mantığın işlemediğini öğrendim. Her arkandan iş çevireni deden sanmamak gerektiğini; karşındakinin kim olduğunu sorgulamak ve kötü niyetli olmayabileceğini görmek gerektiğini öğrendim. Sabit fikirli olmanın yanlış olduğunu, az konuşmanın dinlemekle eş değer olmadığını ve mutlaka karşındakini de dinlemen gerektiğini öğrendim. Haklıyken, haksız duruma düşmek diye bir şey olduğunu, durduğun yerin doğruluğunu sorgulamak gerektiğini öğrendim. En önemlisi; beyaz atlı prenslerin de kahraman değil yalnızca bir insan olduğunu ve hata yapabileceklerini öğrendim.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER