Cansu Mimaroğlu
Sanırım bu süreçte, ön yargılı olmamayı Hulusi Bey ile birlikte öğrendik. Ön yargı dediğimiz şey büyük haksızlık ve bazen hiç telafi edilemeyecek hatalara da neden olabiliyor. Bir ömrü küskünlüklerle harcamamak için, insanlara kendilerini ifade edebilme şansını tanımak gerekir. Neyse ki bunu Hulusi Bey gibi 70 yaşın üstündeyken öğrenmedim.
Türkan Teyzem sağ olsun, sokak ortasında dünürümün başından aşağı bir tencere sarma dökmemem gerektiğini gösterdi bana. Uzaktan bakınca hakikaten de çok terbiyesizce duruyormuş. Ha bir de ondan, insanın ruhu hasta olmadan vücudunun hasta olmayacağını öğrendiğimden beri ruhuma daha iyi bakıyorum.
Sadri Usta öyle derya deniz bir insan ki ondan öğrendiğim şeyleri, aldığım hayat derslerini yazsam buradan Monterosso’ya yol olur. Hiçbirine haksızlık etmek istemem ama sanırım ben ondan en çok, her koşulda ayakta durma, geçmişi unutmayıp ders çıkararak geleceğe ümitle bakma gerekliliğini öğrendim. Hayata tutunmanın da başka bir yolu yok zaten.
Debbish
Hulusi Bey'den; insanların geç de olsa yaptıkları hatalar yüzünden acı çektiğini, pişman olan herkesin hayatta ikinci bir şansı hakkettiğini, yalnızlığın hayattaki en büyük ceza olduğunu, yaşı geçkin insanlara karşı daha toleranslı olmamız gerektiğini, parayla ve tehditle her şeyin satın alınamayacağını, iyi niyetle sabredersen istediğini bir gün elde edebileceğini öğrendim.
Türkan Teyze'den; Her şerde bir hayır olabileceğini, bir insanı ya gülerken ya da uyurken tanıyabileceğimizi, ruhun hasta olmadan bedeninin hasta düşmediğini, hayatta yaşadığımız tüm acıların ileride yaşayacağımızın bir mutluluğun bedeli olabileceğini, sevdiklerimize söylenebilecek en anlamlı sözlerden birinin “ayağına taş değmesin” olduğunu öğrendim.
Sadri Usta'dan; insanların güzel ve kötü yanlarını paylaşacağı sevdikleri olması gerektiğini, bir filin boyutunu söylemeden önce hem kuyruğuna hem gövdesine bakıldığını, sevdiklerimizin dertlerini dinlediğimiz zaman illa onlara bir ders vermemiz ya da öneride bulunmamız gerekmediğini öğrendim.
Ilgaz Gökırmaklı
Hikayenin gizli kahramanlarından biri de Hulusi Dede. Yeşilçam’da izlediğimiz o taş kalpli dedelerin günümüze uyarlanmış hali. Ömer’i ve Emine Teyze’mizi üzdüğü için ben de önyargılıydım ancak şimdi de kıyamıyorum. Kendisinden de bir şeyler öğrendim. Akıl gerçekten yaşta değil de baştaymış. Ve bazen hatalarımızı kabullenip, yaşımıza başımıza bakmadan kendimizi affettirmeye çalışmak önemliymiş. Gerçi Hulusi Bey’in yöntemleri biraz emrivaki ancak iyi niyetten kurtarıyor, diyelim.
Söz konusu anneanneler olunca öğrenecek şeyler elbette çok. Türkan Teyze her mahallede karşımıza çıkabilecek tatlış teyzelerden birisi. İyiler tarafı mahallenin biriciği Türkan Sultan’dan da “herkesin gelip geçtiğini, değişmeyen tek şeyin "aile" olduğunu tekrar kulağıma küpe ettim.
Mesajı tam on ikiden verenlerden biri de Sadri Usta. Evrensel iyi insan tanımına harfiyen uyan Sadri Usta ile oturup sohbet etsek, cilt cilt kitaplar yazarız. Kısaca ondan ne öğrendin deseler, cevabım en az onun kadar net olurdu. “Sen doğru ol, yolun da doğruya çıkar.”
Virgo
Hulusi’den bencillik etmemeyi öğrendim. Bir insanın iyiliğini gerçekten istiyorsan, o insanı her şeyi ile kendi önüne koyabilmeyi. Hatalardan ders almayı ve o hataları telafi etmek için bazen peygamber sabrı göstermek zorunda olmayı.
Türkan’dan yaşam enerjisinin yaşta değil başta olduğunu öğendim. Sevdiklerin için hep tetikte olmayı, ama onların gücünün, dirayetinin farkında olmayı. Onların, ayağa kalktıklarında ayakta duracaklarına ve doğru duracaklarına güvenmeyi.
Sadri Usta’dan baba yarısı olmanın ne demek olduğunu öğrendim. Bir insana gerçek bir baba olabilmenin, kan bağı ile hiç ilgisi olmadığını. Babanın sana balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmesi gerektiğini. Baba olmanın, sana doğru yolu göstermek yerine, seninle birlikte o doğru yolu bulmak için yollara düşmek olduğunu.
Dilara Pamuk
Hulusi Amca'dan, pişmanlığın ne acı veren bir durum olduğunu öğrendim. Ama insan bir hata yaptığı zaman, onu telafi edebilmek için her yolu denemeli, gerektiğinde her kapıyı aşındırmalı ve vazgeçmemeliymiş. İnsan gerçekten sevdiği birinin, hiç varlığını göstermeden de hayatında olabilirmiş.
Türkan Teyzem'den, annesi olmadığın birilerine de annelik yapılabileceğini öğrendim. "Anneanne" olmanın, bazen anne olmanın çok daha ötesinde olabileceğini öğrendim. Bir insanın ruhunu ya uyurken ya gülerken göreceğini, gerisinin poz olduğunu öğrendim.
Sadri Ustam'dan; birini evladın yerine koymak için, illede kan bağına gerek olmadığını öğrendim. İnsanın, çok sevdiği birisinden, iyi niyetle bir şey saklayabileceğinin ve bazı şeylerin her zaman dile gelemeyeceğini ve doğru zamanı beklemenin önemli olduğunu öğrendim. Kimsiz kaldıysak, en çok oralı olduğumuzu ve bazen susarak en güzel cevapları verebileceğimizi öğrendim.