Cansu Mimaroğlu
Yasemin, benim gözümde bir insanın, sevgi sayesinde hırslarının nasıl törpülenebileceğinin en iyi kanıtıdır. Yalan söylemesine, defalarca hata yapmasına rağmen, yaptıklarından pişmanlık duyup gerekli dersleri çıkartmıştı. Bu nedenle de en inandırıcı gelişimi gösteren karakterdir. Doğru olmayı seçerek yolunu da doğruya çevirmenin güzelliğini gösteren the kadın’dır o!
Sinan bana bu hayatta bazı duyguların nasıl gelip geçici, nasıl da hercai olabileceğini gösterdi aslında. Birilerinin sadece güzelliğine yahut yanında durmasına aldanarak kapılıp gitmeyi her zaman aşk diye adlandırmamak lazım. Aksi takdirde büyük aşık, beyaz atlı prens diye anılmak yerine şıpsevdi diye adlandırılabilirsiniz. Dilerim kendisi de bunun farkına varmıştır ve Yasemin onun her anlamda son durağı olur.
Sude bana en çok, bizim hikayemizde her zaman iyilerin kazanmadığını gösterdi. Kariyerini inşa ederken seçtiği yol, o derginin başına geçerken Feryal’i koltuğundan ediş biçimi hiç etik ve ahlaki değildi. Kazanmak iyileştiriyor olsa da bu, bir “iyi”nin kazandığı anlamına gelmez bana göre.
Debbish
Yasemin'den; kadınların kendi ayakları üstünde durabileceğini, bir kadın ne kadar güçlü ve başarılı olursa olsun yanında onu seven bir erkeğe ihtiyaç duyduğunu, pes etmemek gerektiğini, herkesin içinde bir iyi olduğunu ama bazen bu iyinin yolunu kaybettiğini, sinirle ağzımızdan çıkacak sözlere bazen dikkat etmemiz gerektiğini, aşk acısının en büyük ilacının çikolata yemek olduğunu ve acının azalması için yaşananların sesli dile gelmesinin önemini öğrendim.
Sinan'dan aşkın insanı değiştirebileceğine inanmamız gerektiğini, insanların gazına gelip hareket etmeden önce eğrisini doğrusunu düşünmenin önemini, fazla ayran gönüllü olmanın zararlı olduğunu, “kardeşim” dediğin insanların aşk uğruna bir gün seni satabileceklerini, kadınların tehlikeyi sezdiklerini, bazen konuşmanın acıya daha iyi geldiğini ve pişman olduğun zaman bunu dile getirmekten çekinmemeyi öğrendim.
Sude'den; başarının sakinleştirici etkisi olduğunu, bazı insanların hırsları uğruna en yakınlarını bile zarar verebileceğini, kıskançlığın yeri geldiğinde çok ama çok tehlikeli olabileceğini, mutluluğun eğer paylaşılmazsa bir anlamı olmadığını, aşkın affedici güce sahip olduğunu, kendinden emin olmanın ara sıra işe yarayabileceğini, kaç yaşında olursa olsun her çocuğun anne ve babasının ilgisine ihtiyaç duyduğunu öğrendim.
Ilgaz Gökırmaklı
Değişimi ile beni hem şaşırtan hem de mutlu eden bir diğer isim de Yasemin. İnsanlar bazen yolunu kaybedebilir. Onlara tünelin ucunu gösterecek şey sevgidir. Yasemin bana bir anlamda sevginin gücünü ve kutsallığını kanıtladı. Demek ki insan yedisinde neyse yetmişinde de aynısı olması gerekmiyormuş. Aynı anda hem ayakları yere sağlam basan başarılı bir iş kadını hem de kalbi sevgiyle dolu bir aşık olabilmek mümkünmüş, yeter ki doğru kişinin bizi iyileştirmesine izin verelim.
Enerjisine hayran olduğum ve en başından beri hep desteklediğim Sinan ile şu sıralar aramız azıcık bozuk. Hem eski hallerini özlüyorum hem de dengesiz tavırlarına kızıyorum. Oyunun da içinde olan Sinan bana göre, içlerinde en masum olanı. Ancak ne olursa olsun Ömer’in en büyük şanslarından biri de Sinan. Defne’nin de dediği gibi “Dostluk, her baharda açan kiraz değil.” Sinan arada sırada hatalarda yapsa da Ömer’in sivri yanlarını törpüleyen isim oldu. Bir yıllık yolculuğumuz boyunca Sinan’dan nasıl dost olunur, sorusunun cevabını fazlasıyla öğrendim.
Son birkaç haftayı göz önünde bulundurmadan söylüyorum ki, kendime “Nasıl bu kadar acımasız, şımarık ve bencil olurum?” diye bir soru sorsaydım cevabını Sude’den öğrenirdim. Kaosları ile birlikte gelen su kuşumuzda aşkla iyileşenler tarafına geçecek gibi. O da acısını çeke çeke büyüyor. Ön yargımı bir kenara bırakırsam, Sude’den bile öğrendiğimiz şeyler var. Mesela hayat bize her istediğimizi altın tepsi de sunmuyor. Küçük bir kız çocuğu iken istediklerimizi elde etmek kolay ama bazen büyüdüğümüzü kabullenmek gerekiyor. Kim bilir büyüdüğümüzde aşk zannettiğimiz şeyin takıntıdan başka bir şey olmadığını da anlarız?
Virgo
Yasemin’den güçlü kadının önce nasıl olmaması gerektiğini öğrendim, sonra nasıl olması gerektiğini. Güçlü olmanın kadını illa sert, hırçın, bencil ve yalnız yapmak zorunda olmadığını.
Sinan'dan insanoğlunun hem çok basit, hem de karmakarışık yaratıklar olduğunu öğrendim; ve bazılarının diğerlerinden daha basit ve daha karmakarışık olduğunu. İnsanın kendisini adeta tamamlayan, çok sevebileceği, hep yanında bulacağı; ama hiç tam olarak güvenemeyeceği dostlarının olabileceğini.
Sude'den iyi olmanın kolay bir şey olmadığını öğrendim. Kötülüğün çok daha rahat erişilebilir, ucuz, zahmetsiz ve hızlı bozulmayan bir ürün olduğunu. İyi insan tereyağlı uşak tarhanası ise; kötü insanın üç gün açıkta kalsa rengi bile dönmeyecek McDonalds hamburgeri gibi bir şey olduğunu.
Dilara Pamuk
Yaseminden; eğer bir kafede, bir garson bana bir takım önerilerde bulunuyorsa, mutlaka kulak vermem gerektiğini öğrendim. İyiliğin, en baki taraf olduğunu, aşkta; ast üst ilişkisine takılmamam gerektiğini ve seni gerçekten seven insanın gururuyla oynamamam gerektiğini öğrendim. Kadın olmakla, the kadın olmak arasındaki farkı, her zaman kendine güvenmek gerektiğini, bazen evlenme teklifi beklemek yerine, evlenme teklifi edilebileceğini öğrendim. Sinsirella olacağına, sindirella olmanın daha önemli olduğunu da öğrendim, çok şükür.
Sinan'dan; dostunu çok seviyor olmanın yetmediğini öğrendim. Hayatta her zaman kendini düşünmenin, kolay olan ama muhtemelen başa iş açacabileceğini. Eğer etrafımda birden çok karşı cinsim varsa, hepsine de aşık olmamam gerektiğini, nasıl mükemmel erkek olunmayacağını ve bir kadın olarak ne tip erkeklerden uzak durmam gerektiğini öğrendim.
Sude'den; aşkla saplantı arasında çok ince bir çizgi olduğunu, bir prensesin doyumsuzlukla kötü kalpli bir cadıya dönüşebileceğini ama bunun sonunun yalnızlık olduğunu ve bir insanın özü iyiyse eninde sonunda doğruyu bulabileceğini öğrendim.