Tek başına bir Ömer…

"Aman tadımız kaçmasın"demeyenlerde bugün: İso
Sıfatları ne olursa olsun bazı insanlar sadece gelip geçerler hayatımızdan, iyi ya da kötü izler bırakarak. Bazılarını da biz çıkarırız hayatımızdan ve o hikâye orada biter. Eğer yeniden başlayacaksa bu bizim irademizle olmalıdır.
 
En azından Ömer içeride dedesini görüp Defne'yi dışarı çağırdığı zaman mantıklı bir şeyler söylemesini istedim Defne'nin. Ama "Gerçekten mi?" diye soran Ömer'in aldığı yanıt: "Biliyordum ama engelleyemedim. Elimden bir şey gelmedi, üzgünüm." Bu sahneyi izlerken aynen şöyle yazmıştım diziyi konuştuğumuz arkadaş grubuma: "Basiretsiz insan kadar sevmediğim bir şey yok." Baştan beri Defne'yi anlayamamamın, hatta sevemememin sebebi de bu zaten: Defne'nin oradan oraya savrulup durması, düşünüp taşınıp kendi kararlarını verememesi. Bölüm sonunda Ömer de aynı yere vardı işte.
 
Yalnızca Ömer'e "Belki de inadının kırılması gerektiğini düşündüm birazcık, olamaz mı? Yıllar geçmiş, adam deli gibi pişman." dediği yerde kendisine ait bir cümle kurduğunu hissettim Defne'nin. Dedenin "deli gibi" pişman olduğu sonucuna nereden vardı bilemiyorum ama kendi annesinin de pişman olup gelmesini istediği için Ömer'in bu tavrına, tepkisine anlam veremediğini düşündüm. Ama "belki hep yanındaydı, senin haberin yoktu" dediği yerde yeniden koptu ipler bende. Dedenin Sadri Usta'yı Ömer'in karşısına çıkarması da hayatına müdahale etmenin başka bir biçimi, yani tam da Ömer'in öfkesinin doğduğu yer. Özrü kabahatinden büyük gibi bir şey yani.
 
Affetmeyi öğrenmek, o andan itibaren her şeyi ama her şeyi affedeceğimiz anlamına gelmez. Kaldı ki şimdiye kadar Sinan'ı, Yasemin'i, Sude'yi defalarca affetmiş bir Ömer'den bahsediyoruz. Belli ki dedesinin açtığı, zamanla, kendi kendine kapanacak türden bir yara değil. Ömer'i iyileştirmek ve bu ayrılığa bir son vermek için somut bir adım attığını da görmedik Hulusi Bey'in. Dolayısıyla konunun affetmekle bir ilgisi yok, en azından şimdilik.
 
Bu olayın, kiralık aşk oyunuyla aynı kefeye konulmasına da itirazım var. Ömer'in bugün verdiği tepkinin oyunu öğrendiğinde vereceği tepkiyi öncelemesi gerekmiyor. Çünkü Defne açısından her şey bir oyunla başlamış olsa da, Ömer de Defne'yi sevdi, onu hayatına alma kararını bizzat kendisi verdi, oyun değil. Oyda burada doğrudan Ömer'in hayatına, kararlarına müdahale edilmesi söz konusu.
 
Ömer'i dedesiyle görüştürmek isteyenlerin iyi niyetinden kuşkumuz yok, ama iyi niyetli olmak hiçbirimize, başka birinin hayatına, tercihlerine müdahale etme hakkı vermiyor. Hele böyle bir günde kimsenin Ömer'e bunu dayatma hakkı yok, Defne'nin bile. Kendimi Ömer'in yerine koyduğum zaman, o yüzükler hiç takılmazdı diyorum. Ben Ömer kadar soğukkanlı ve sabırlı biri değilimdir. Bu emrivakiyi kabul etmediğimi söyleyip çekip gidebilirdim. Ömer o anda kendisini değil, onu düşünmeyen Defne'yi düşündü ve kaldı orada. Ha, belki de beş karış suratla oturmak yerine gitmesi daha iyi olurdu, ama belki de, benim günüm zehir olduysa herkesinki zehrolsun diye düşünmüştür. (Abarttım, farkındayım.)
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER