Sıfatları ne olursa olsun bazı insanlar
sadece gelip geçerler hayatımızdan, iyi ya da kötü izler bırakarak. Bazılarını
da biz çıkarırız hayatımızdan ve o hikâye orada biter. Eğer yeniden
başlayacaksa bu bizim irademizle olmalıdır.
En azından Ömer içeride dedesini görüp
Defne'yi dışarı çağırdığı zaman mantıklı bir şeyler söylemesini istedim
Defne'nin. Ama "Gerçekten mi?" diye soran Ömer'in aldığı
yanıt: "Biliyordum ama engelleyemedim. Elimden bir şey gelmedi,
üzgünüm." Bu sahneyi izlerken aynen şöyle yazmıştım diziyi
konuştuğumuz arkadaş grubuma: "Basiretsiz insan kadar sevmediğim bir
şey yok." Baştan beri Defne'yi anlayamamamın, hatta sevemememin sebebi
de bu zaten: Defne'nin oradan oraya savrulup durması, düşünüp taşınıp kendi
kararlarını verememesi. Bölüm sonunda Ömer de aynı yere vardı işte.
Yalnızca Ömer'e "Belki de inadının
kırılması gerektiğini düşündüm birazcık, olamaz mı? Yıllar geçmiş, adam deli
gibi pişman." dediği yerde kendisine ait bir cümle kurduğunu hissettim
Defne'nin. Dedenin "deli gibi" pişman olduğu sonucuna nereden vardı
bilemiyorum ama kendi annesinin de pişman olup gelmesini istediği için Ömer'in
bu tavrına, tepkisine anlam veremediğini düşündüm. Ama "belki hep
yanındaydı, senin haberin yoktu" dediği yerde yeniden koptu ipler
bende. Dedenin Sadri Usta'yı Ömer'in karşısına çıkarması da hayatına müdahale
etmenin başka bir biçimi, yani tam da Ömer'in öfkesinin doğduğu yer. Özrü
kabahatinden büyük gibi bir şey yani.
Affetmeyi öğrenmek, o andan itibaren her
şeyi ama her şeyi affedeceğimiz anlamına gelmez. Kaldı ki şimdiye kadar
Sinan'ı, Yasemin'i, Sude'yi defalarca affetmiş bir Ömer'den bahsediyoruz. Belli
ki dedesinin açtığı, zamanla, kendi kendine kapanacak türden bir yara değil.
Ömer'i iyileştirmek ve bu ayrılığa bir son vermek için somut bir adım attığını
da görmedik Hulusi Bey'in. Dolayısıyla konunun affetmekle bir ilgisi yok, en
azından şimdilik.
Bu olayın, kiralık aşk oyunuyla aynı kefeye
konulmasına da itirazım var. Ömer'in bugün verdiği tepkinin oyunu öğrendiğinde
vereceği tepkiyi öncelemesi gerekmiyor. Çünkü Defne açısından her şey bir
oyunla başlamış olsa da, Ömer de Defne'yi sevdi, onu hayatına alma kararını
bizzat kendisi verdi, oyun değil. Oyda burada doğrudan Ömer'in hayatına,
kararlarına müdahale edilmesi söz konusu.
Ömer'i dedesiyle görüştürmek isteyenlerin
iyi niyetinden kuşkumuz yok, ama iyi niyetli olmak hiçbirimize, başka birinin
hayatına, tercihlerine müdahale etme hakkı vermiyor. Hele böyle bir günde
kimsenin Ömer'e bunu dayatma hakkı yok, Defne'nin bile. Kendimi Ömer'in yerine
koyduğum zaman, o yüzükler hiç takılmazdı diyorum. Ben Ömer kadar soğukkanlı ve
sabırlı biri değilimdir. Bu emrivakiyi kabul etmediğimi söyleyip çekip gidebilirdim.
Ömer o anda kendisini değil, onu düşünmeyen Defne'yi düşündü ve kaldı orada.
Ha, belki de beş karış suratla oturmak yerine gitmesi daha iyi olurdu, ama
belki de, benim günüm zehir olduysa herkesinki zehrolsun diye düşünmüştür. (Abarttım,
farkındayım.)