İşte en sevmediğim yere geldik: Dede ile
görüşme meselesi. Buraya geleceğimizi baştan beri biliyordum, evet, ama gelmeyi
hiç istemedim yine de. Hikâyemizin başlangıcını da Hulusi Bey'e borçluyuz
belki, ama yine de bu anlara tanık olmayı hiç istemedim.
Ben sanırım ilk kez bu kadar iyi anlıyorum
Ömer'i, ilk kez onun penceresinden bakabiliyorum olan bitene. Üstelik sadece
anlamıyorum, biliyorum da nasıl bir cenderenin içinde olduğunu. Biliyorum,
çünkü ben de yaşadım benzeri sıkıntıları ve türlü kumpaslarla benim de karşıma
çıktı ve çıkmaya da devam ediyor "iyi niyet elçileri"…O yüzden birinci ağızdan paylaşmak
istiyorum öfkemi, belki Ömer’i anlamanıza yardımcı olabilirim.
"Herkes ne çok konuşuyor!" Bu cümle benim
sloganım gibidir, sık sık söyler, bu şekilde isyan ederim. Herkesin her konuda
bir fikri var, olsun zaten, bize ne, değil mi? Ama "bize ne" deyip
geçemiyoruz, çünkü herkese fazla geliyor o fikirler, illâ başkalarına da
verecekler!
Ömer dedesiyle barışsınmış. Neden? Var mı
mantıklı bir gerekçesi? Hayır. Ömer bunu istiyor mu? Hayır. Dedesi bunun için
makul bir adım atmış mı? Hayır. O zaman?
Zaten bu "barışma" lafına da
itirazım var benim. Sude yanına geldiğinde "Sen niye geldin buraya,
bana sinir olmuyor muydun?" dediği türden basit bir küslük değil bu,
bir adamın kendi hayatı hakkında verdiği bir karar, bir ilişki kesme, görüşmeme
durumu. Yani bir savaş ya da mücadele değil ki sonunda barış olsun.
Adamın hakkıymış torununun mutlu gününe
tanık olmak. Adamın en mutlu gününe destursuzca dalıp özel gününü zehir etmek
de buna dâhil mi peki?
Ömer aklı başında, vicdanlı, sağduyulu bir
adam. Bunda hemfikiriz, değil mi? Peki o zaman, kendi hayatıyla ilgili almış
olduğu son derece kişisel bir karar için bu kadar tantana neden? Ömer
başkalarına, misal amcasına gidip "Bundan sonra dedemle
görüşmeyin" demiş mi? "Ben haklıyım o haksız, ben iyiyim o kötü"
demiş mi? Adamın arkasından iş mi çevirmiş, yoluna taş mı koymuş, onun adına
kararlar mı almış? Kocaman bir HAYIR! Dolayısıyla dededen başkasını
ilgilendiren bir durum yok ortada. O zaman Ömer dedesiyle görüşsün diye bu
seferberlik niye?
Ömer'in dedesiyle görüşmeme kararında haklı
olup olmadığı hem dededen başka kimseyi ilgilendirmez, hem de bu aşamada konu
bu değil. Haklı veya haksız, Ömer bir karar vermiş. Geri kalan herkese buna
saygı duymak düşer. Hiç kimse kimseyi biriyle (ya da kendisiyle) görüşmeye
zorlayamaz. Akraba olmak tek başına yeterli bir gerekçe değildir.
"Çünkü aile bağları kandaşlıkla değil, sevgiyle örülür."* Arada
kan bağı var diye hiç kimseyi sevmek, hoş görmek, affetmek zorunda değiliz.
Bunu konuşmak isteyebilirsiniz, bu kararın doğru
olmadığını düşünebilirsiniz, bunun yeniden düşünülmesi gerektiğine inanıyor
olabilirsiniz; o kişiye belli bir yakınlıktaysanız uygun bir dille fikrinizi
dile getirebilirsiniz de belki, ama kimseyi bütün bunlar için zorlayamazsınız,
ona emrivaki yapamazsınız, dayatmalarla sonuç almayı bekleyemezsiniz. Ve bütün
bunları bilip de susuyorsanız, siz de bütün bu dayatmalara ortaksınız demektir.
Ömer tümüyle haksız olsaydı ve hatta dedesine karşı suçlu olan Ömer olsaydı
bile (belki de öyledir ama hiç sanmıyorum), kim onu dedesiyle görüşmeye mecbur
bırakabilirdi? Hangi hakla?