Geçtiğimiz hafta tatil vesilesiyle
favori aktivitem olarak gündüz kuşağında dolanma imkanı buldum. TV2’de Poyraz
Karayel’in tekrarı vardı, şansıma Sefer ile Sema’nın İtalyan restoranına gidip
yemek yedikleri o bölüme denk geldim. Şansıma diyorum çünkü gerçekten
izlemeye doyamadığım bir bölüm, tadından yenmeyen bir sahnedir, bence. Poyraz
Karayel’in neden başka dizilere benzemediğini de o kısacık ama on kaplan
gücündeki sahne ile anlayabiliriz.
Bütün güzelliğinin yanı sıra, aynı
zamanda neden bu sezon eski Poyraz Karayel’i çok özlediğimin de en özet
halidir. Bir hatırlayalım. Sefer’in Sema’ya evvel ezel vurgun olduğu, Sema’nın
kafasında bu ilişkiyi ölçüp biçmeye başladığı günlerde gittikleri o çok havalı
restoranda, garsonun ‘Her zamankinden mi Sema Hanım?’ diyebileceği kadar müdavimken
Sema, Sefer ‘Rakı yoksa çocuğu markete gönder aldır’ diyebilecek kadar
uzaydan gelmiş gibiydi.
Sonra da çok çalıştı
Karabiber değirmeni ile gelen
garsona ‘Hayırdır Haydar’ı kapmış gelmişsin, bir durum mu var?’ diyen de menüdeki
yemekte domuz eti olduğunu duyunca ‘Siz ne biçim adamsınız’ diyen de aynı
Sefer’di. Bu sahneyi benzerlerinden kapkalın çizgilerle ayıran ise, izlediğimizde
Sefer’i içinde hiç acıma veya dalga geçme içermeyen duygularla sevmemizdi. Recep
İvedik’in Japon lokantasındaki kaba duruşuna gülmemizin beklenmesi gibi değil,
Hayat Sevince Güzel’de Ayşecik sosyete partisine köylü kıyafetiyle gidince
onunla gurur duyan sevgilisi gibi içten içe onu korumak istememizdi.
Anlayamazsınız
Aynı zamanda Sefer’i idare etmesi
için garsona kaş göz yapan Sema’nın da en ufak bir küçümseme içermeden, ayrı
dünyaların değil tam da aynı dünyanın insanı olduklarını ilk idrak ettiği ana
şahit olduğumuz için çok sevinmemizdi. Hiç fark edilmeden, onca harala gürele, mafya polis ve adam kaçırmaların içinde pembe bir masala inandırmasıydı.
Poyraz Karayel, on dakikalık bir
sahnesiyle bile bizi devasa zarafet bulutu içinde dolaşmaya, en hoyrat
halimizde bile Bahri Baba karşımızda konuşuyormuşçasına ceketimizi
iliklemeye, çekirdek çitleyerek dizi izlemiyormuşuz da, dışı buğulanmış cam bir
bardaktaki rakıyla içimize karanfil düşmüş gibi (elbette Yerçekimli Karanfil) hissettiğimiz
için güzel, o yüzden kendi yükselttikleri çıtaya çıkmalarını beklerken
üzülüyoruz bazen. Yine de iyi ki var, iyi ki izliyoruz, merkez biz seviyoruz.
İyi seyirler.