- Defne, Ömer’in doğum
günü olduğunu öğrenince pek bir heyecanlanıyor. Ertesi sabah evine gittiğinde
kahvaltıyı hazırlarken salak salak gülüyor. Ömer ona ne için güldüğünü
sorduğunda ise, şu cevabı veriyor:
“Siz dışarıdan bakınca
böyle normal biri gibi görünmüyorsunuz. Ay yine lafa abuk bir yerden başladım.
Sanki hiç bebek olmamışsınız, okula gitmemişsiniz, sanki her şeyi doğuştan
biliyormuşsunuz gibi. Sonra doğum günü deyince Ömer bey de bebekti altına
yaptı, salyaları falan aktı, emekledi. Düşününce işte sevimli geldiniz, tombiş
tombiş yanaklarınız.”
İlk o zaman Defne’nin
Ömer’i ne kadar yukarıda ve mükemmel gördüğünü anlamıştık. Şimdi ise Defne hala
düşünceler içerisinde. Serdar’ın dediği gibi kendisini ona layık görmüyor.
Belki de bu bölüm bu kaf dağından inip eşitlenme görürürüz. Mahallede atölyede
çalışan Ömer’in de aslında normal biri olduğunu. Sonuçta Ömer mahalle hayatına
çok da yabancı değil. Ailesini kaybettikten sonra uzun bir sure usta ile
çalıştı. Çırak oldu. Sadece o tarafını göstermemeyi tercih etmiş, yoksa snob
görünmesi o şekilde olduğu anlamına gelmiyor. O görünüm bir nevi İtalya’dan
döndüğünde kendisine yarattığı kalkan. Galiba o kalkan mahallede kalktığından
ve asıl Ömer ortaya çıktığından hepimiz Ömer’i mahallede görünce çığlıklar
atmaya başlıyoruz.
- Bu olaydan sonra Defne,
Ömer’e hediye almak istiyor ve Şükrü abiye bu konuyu danışıyor:
DEFNE: “Yarın Ömer beyin
doğum günüymüş acaba hediye alsam mı?”
ŞÜKRÜ ABİ: “İçinden
geldiyse al tabi.”
DEFNE: “Ömer beyin
beğendiği hediyeyi almak için evini falan satman lazım, semt bizim de ev kira.”
ŞÜKRÜ ABİ: “Öyle düşünme.
Benim 2 numara okulda tişört boyama yapmış üstüne de ‘Ömer abime’ yazmış onu hediye etti. Ne kadar
hoşuna gitti anlatamam. Öyle pahalı hediyelere prim verecek adam değil, onun
için hediye alınmaz düşünülür.”
Neymiş Ömer İplikçi için
hediye alınmaz düşünülürmüş, bakalım kendisi bu hafta hediye konusunda nasıl
bir düşünce içerisine girecek tatlı Defo’su için.
- Necmi herkesten önce
Ömer’in doğum gününü kutlamak adına bir önceki akşam Ömer’in evine gidiyor. Ve
Neriman ile ilişkilerine dair muhteşem bir konuşma yapıyor:
NECMİ: “Evlilik bu illa
bir şeyler olacak. Sen bir halt edersin o kızar ama gidemez, sonra o bir halt
eder sen kızarsın ama gidemezsin. Kalırsın.
ÖMER: “Bile bile kalırsın
diyorsun”
NECMİ: “Evet kalırsın
çünkü onun dışında kimin yanına gidersen git kendini rahat hissetmezsin. Yanlız
hissedersin. Bir süre sonra suç ortağı olursun, kader ortağı olursun,
kopamazsın yani.
ÖMER: “Kopamazsın...”
NECMİ: “Ya... Bugüne
kadar ‘allah kahretsin keşke hiç evlenmeseydim’ dediğim çok an oldu. Ama işte
Neriman yengen aksidir, maksidir, eseriklidir ama o benim dalgakıranımdır,
pusulamdır. Ben onsuz kaybolurum. Darısı senin başına.”
Ailesini kaybettiğinde
Ömer dalgalara karşı kurban rolünü oynayarak tek başına savaşmayı tercih
etmişti. Çelimsiz haline rağmen… Öyle savruldu durdu, ta ki Defne’yi bulana
kadar. Defne onun dalgakıranı oldu, dalgalara karşı yönünü bulmasını sağlayan
oldu. Ve Ömer tüm bildiklerini yok edecek ortada bir sıl olmasına rağmen
gidemedi, kaldı. Kalarak da bu oyunda bence Defne’nin suç ortağı oldu. Kader
ortağı oldukları gibi… “Defne işte” diyerek onu her şeyiyle kabul etti. Bundan
dolayı işte Ömer oyun gerçeğinde Defne’yi suçlamaz diyorum ya…
- Doğum günü sabahı gelip
çatıyor. Koşudan dönen Ömer ilk kez Defne’nin ona hediye ettiği çiçeği sulamaya
karar veriyor. O anda bunu gören Defne içeriden fırlıyor:
"Siz çiçeği
sulamıyorsunuz, resmen zavallının canına kastettiniz. Öyle haşırt diye
dökülmez. Yavaş yavaş ince ince dökeceksiniz canını acıtmadan. Haşırt diye
dökerseniz afallar. Zaten yeri değişti korkutmamak gerekir."
Aslında bu cümleler
Defne’yi kullanma kılavuzu niteliğindeydi. Daha o zaman Defne kendisinin nasıl
sevilmesi gerektiğini söylemişti. Şimdi de Defne’ye haşırt diye sevgi
bombardımanı geliyor, o ise yeri değiştiği için korkuyor.
- Çiçeği suladıktan sonra
içeri giriyorlar ve Defne üstüne mum diktiği küçük keki Ömer’e uzatıyor:
"Olmazsa olmazlar
vardır. Ömer İplikçi’nin bile gerçekleşmesini istediği bir dileği vardır."
Ama tabi Ömer mumu
üflemek yerine sinirli bir cevap veriyor: “Neden bunu yapıyorsun? Ben hiç
anlamıyorum. Diğer taraftan bambaşka bir durum. Neden hakikaten niye
yapıyorsun"
Ah Ömer’cim sen hiç Defne’yi
anlayamadın ki... O senin için çabalayıp dururken sen anlamsız bir şekilde
Sinan’ı kıskandın. Oysa aralarında bir şey yoktu ki. Sadece Sinan daha samimi
olduğundan dost oldular. Ama işte sen gözünde aralarında bir şey var sanıp
kızın burnundan getirdin o anı. Neyse sonra üfledin mumları acaba ne
dilemiştin? Dileklerin gerçek oldu mu? Sonuçta sen de insansın, gerçekleşmesini
istediğin bir dilek vardır. Umarım bu Defne ile mutlu olmaktır!
- Sıra bölümün en anlamlı
anına. Defne, Gurur ve Önyargı’nın ilk basımı için kitabı almaya gidiyor. O
anda Sabo’nun kitabı anlattığı cümlenin hala fil gibi önümüzde olduğunu fark
ettim:
“Gururları ve önyargıları
yüzünden kendilerini aşka bırakmayan iki kişinin hikayesi"
“Bir araya gelmeleri için
tek bir engel var o da KENDİLERİ!”
Şu anda bile bu halde
değiller mi? Oyunu falan boş verdim, oyun çok önemli gibi görünüyor ama aslında
hala engel kendileri. O gün terasta ikisi de özür dilemek isterken gururları
öne çıktı ve tartışmaya başladılar. Eğer ben Defo’yu doğru tanıdıysam ortada
bir oyun olayı olmasaydı da, Ömer’in evi almasını gururuna yediremezdi. Aynen
özür dilemeye hazır Ömer’in bir anda Defne’nin mektupları karıştırmasına tepki
vermesi gibi. Onların önce kendilerini engel olarak aşmaları lazım. Ömer
kısmında bence biraz aşıldı, Defne bunu kendi hareketleriyle başardı. Her daim
Ömer’in yanında olarak sinyorun defolarını törpüledi. Şimdi Ömer’in de
hareketleriyle aynısını yapma zamanı. Bir tercih yaptığını Sinan ve ustasına
söylediği gibi Defne’ye de söylemeli. Sırra rağmen yanında kalmak istediğini.
Ayrıca Serdar’a da söylediği aileye kurmaya dair o güzel özlü sözleri de
Defne’ye iletebilir.