Poyraz Karayel: Hep beni üzsünler değil mi?

Poyraz Karayel: Hep beni üzsünler değil mi?
Seni üzmesinler Poyraz
Poyraz Karayel canım ciğerim, gözümün bebeği. Zaman zaman dert sebebim, kimi zaman tek tesellim. Sevdiğim ne varsa sahnelerinde gördüğüm, korktuklarıma sayesinde nanik yaptığım, dünyanın en güzel cümlelerini salonuma getirip bırakan kıymetlim. Dizi izlemekten ziyade şiir okur gibi dinliyorum ben onu. Gel gör ki son zamanlarda izlerken sıkıldığımı farkediyorum arada, çok üzülüyorum sonra da, çünkü ne demek Poyraz Karayel izlerken sıkılmak? Ama o eski halini özlüyorum işte.

Böyle mi olacaktı?

Bu haftaki bölümü izlerken de aynısı oldu. Zülfikar’la Meltem’in o evdeki sahnelerini izlerken resmen kalbim kırıldı mesela. Meltem’in o aşırı karikatürize hali (ki aslında ayakları çok yere basan, o uçarı hallerinin altında taş gibi mantığı olan bir Meltem tanıdık ilk günden beri), evde birbirlerinin kafalarına bir şeyler fırlatmaları, abartılı komiklikler. Herkese kıyarım da Zülfikar’a kıyamam, gördüğüm en şahane dizi karakteridir ve bir insan nasıl sevilir hepimizden iyi bilir. Meltem’le olmaya kendisini ikna edene kadar yaşadıklarıyla hep beraber derbeder olduğumuz bu adam, şimdi durumu Poyraz’a anlatırken yok nişanlıyız demeler, Meltem’de bir aşırı aşırı tepkiler. Geçer mi, hepsi yoluna girer mi?


Güldük eğlendik, yeter

Sonra sürekli birilerinin birilerini öldürmesi çok canımı sıkıyor. Elbette bir mafya polis dizisi izlediğimizin farkındayım, ama eskiden böyle değildi işte. Cinayetlerde bile sağlam bir planlılık, bir sebep vardı. On kişiyi dolduralım odaya kurşunlayalım hulaa değildi ortam, sıradanlığın en ufak bir parçasını bile barındırmazdı. Bu haftaki bölümde ise, Begüm’ün Sadrettin’i vurması dışında, o silahın bir kere bile etkileyici bir kullanımını göremedim maalesef. Bir silahın en güzel hali hiç kullanılmayan halidir elbette, ama Begüm’ün ‘Ben sevebilirim’ diye cinnet geçirmesi çok güzel değil miydi? Zaten bu yüzden, en sıkıldığımız bir Poyraz Karayel bile, karada on başka dizi gücündedir, bunu da söylemeden geçmek istemem.


Hastanızım

Sinan’la Poyraz’ın ilişkisinde de eskiyi özleyenlerdenim. Çok güzel, davul çalalım konserlerde playback yapalım, baba oğul takım elbise giydiğimizde zaten tadımıza doyum olmuyor da,Poyraz-Sinan Karayel olmak bu değil. Son bölümde, çocuk parkında kahvaltı ettikleri anlar aslında o ikisi. Sinan’ın Poyraz’a ‘Ayşegül Abla’yla kavga mı ettin, moralin ondan mı bozuk?’ demesi, hoşlandığı kızdan bahsederken ‘Aşağılık pislik dedi, kesin benden hoşlanıyor’ diye anlatması. Çünkü Sinan-Poyraz ilişkisinin baldan tatlılığının en büyük sebebi, Sinan’ın bu çok güzel aklı, ve buna en büyük vesilenin de dünyanın en sarsak görünen adamı Poyraz oluşu. O kadar yüksek standartlara alıştık ki, şimdi biz de bunu izlemeyi özlüyoruz işte.

Son bölümde aklımı çıkartan bir sahne vardı, o da, babası-abisi ve sevdiği adam üçgeninde sıkışan Ayşegül’e Poyraz’ın söylediği ‘Aşk belki de direnmek değil, teslim olmaktır’ dediği andı. Çünkü bence de öyledir, evvel eski öyledir hem de. Bir insanı daha ilk gördüğün an, hayatının sonuna kadar ona hiç direnmeyeceğini anlamak, üstüne bir de hiç utanmadan kendini bu yüzden şanslı saymaktır. Ona direnmek değil, onunla dünyaya direnmektir sonra. İki kişi olunca kimseye yenilmeyeceğini bilmektir. Poyraz’la Ayşegül de, onca dert tasaya rağmen böyle hayatta kalıyorlar işte.
Herkese hiç direnmeyeceği aşklar ve iyi seyirler dilerim.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER