Nasihatlere dair..
“Hangi parmağımızı kesseler daha çok acır. Bil ki
serçeparmakta başparmakta aynı acır. Bizim hiçbir torunumuzdan vazgeçmeye
niyetimiz yok; lakin taht senin, karar senin.”
“Bizi susturabilirsin, ya vicdanın sesi? O susar mı?
Yanındaki iblislerin gürültülerine aldanma! Hepsi çeker gider ve sen tek başına
kalırsın. Bir karanlık çöker kalbine; baktığın her yerde kardeşinin masum
yüzünü görürsün. Önünde iki yol var Ahmed, tıpkı bizim iki kapımız gibi: biri
merhametin yolu, diğeri zalimliğin… Hangisini seçeceğine sen karar vereceksin.
Lakin unutma ki, zulmün eşiğinden bir kere geçen her daim zalim olur.”
“Köpeklerin boynunda tasma olsa ne fayda; et veren ele itaat
ederler. Vermeyince ısırırlar.”
“Bize iftira eden zındıklar, yalancı münafıklar… Cehennemin
en dibinde haviye ateşiyle yanacaklar. Etleri dökülecek, dilleri kesilecek,
inşallah!”
“Bir elbisenin kıymeti içinde kim olduğuna bağlıdır. Şu
güzellik seni ancak cariye yapar. Daha fazlası olmak istiyorsan güzelliğine
kalbinin ve aklının eşlik etmesi gerek.”
“Ne olduysa geçti geride kaldı. Sana söz, acıların dinecek.
Zamanın saramadığı, iyileştiremediği yara bilmiyoruz biz. Rabbim her sabah
kainatı yeniden kurar, sen de yeni bir hayat kuracaksın. Elindekilerin
kıymetini bil; acının, kederin, gözyaşının yerine hayatı koy ve saadeti umutsuz
bir aşka tercih et.”
“Ulu bir çınarın yanında bir kabak filiz vermiş, birazda
boyu uzamış. Uzamış da Çınar’a yetişmiş. Dönüp bakmış Çınar’a ve demiş ki: ‘Sen
bu boya kaç vakitte geldin.’ Çınar demiş ki, ‘40 yılda…’ Kabak gülmüş, ‘Ben
senin 40 yılda geldiğin boya 3 ayda geldim demiş.’ Bahar yaz ayları geçmiş, kış
başlamış. Kabak sararıp solmuş, yaprakları dökülmüş. ‘Ölüyorsun,’ demiş Çınar.
‘Neden?’ diye sual etmiş Kabak. ‘Neden ölüyorum?’ ‘Neden olacak.’ demiş koca
çınar. ‘Benim 40 yılda geldiğim boya sen 3 ayda gelmeye çalıştığın için…’”
“Sana baktığımızda saraya ilk geldiğimiz zamanları
hatırlıyoruz Kösem: korkuyu, kederi, aşkı tecrübesizliği; cesareti… o cesaret
öyle bir cesaret ki insanı yalnız felakete götürür. Senin geçtiğin yollardan
çoktan geçtik; attığın adımları atalı yıllar oldu. Galip geleceğin bir savaş
değil.”
“Doğru… Kalbimizin yerinde bir taş var: kıymetli bir taş,
bir elmas. Keskin, eşsiz ve sert... Biz senin gibi tepeden inmedik. Olduğumuz yere
40 yılda tırnaklarımızla geldik. Lakin sen sultan olmadan tacını taktın. Ne aşk
için, ne güç için savaş verdin. Altın tepside geldi önüne, tabii ki de bunun
bir bedeli olacak; canını alacağız senin.”
“Cana karşılık can, ödeştik mi? Mutlu oldun mu? Dindi mi
acın? Ferahladın mı, huzur buldu mu kalbin? Hainlerin değil belki lakin
sevdiklerinin arkasından gözyaşı dökeceksin Kösem… O halde iyi dinle, bu sana
son nasihatımız… Asla evini terk etme, asla evladını yalnız bırakma…”