Sen bu kadar tatlıyken, centilmenken, yakışıklıyken,
başarılıyken, yetenekliyken yani özetle ‘mükemmel sinyor İplikçi’yken sana aşık
olmayacak bir kadın da ne yazık ki tanımıyorum dünyada! Evet, itiraf ediyorum
ne kadar kızsam da tüm kızgınlığım hayranlığımdan, sevgimden. Ve eminim her
Cuma akşamı diziyi izleyen her kadın da benim gibidir.
Bir de şu şekilde
düşünelim bu ekranda bizleri büyüleyen adamın, tam da yanımızda oturduğunu.
Beraber toplantılara katıldığımızı, koleksiyonlar hazırladığımızı... Hemen
yörüngesine girersiniz değil mi? Girmezseniz zaten ufak çapta sizlerden bir
şüphe duyarım. E hal böyle olunca da Fikret Gallo’nun da bu muhteşem
İplikçi’den etkilenmesi çok beklendik bir durumdu. Ancak Gallo’nun ondan
hoşlanması Ömer’in de bir karşılık vereceği anlamına gelmiyor. Eğer bir an bile
bundan şüphe duyduysanız, sizin Kiralık Aşk’tan başka bir dizi izlediğinizi
düşünebiliriz.
Farkındasınız değil mi karşınızdaki Ömer İplikçi. Bugüne
kadar hayatına kimseyi almamış. Aşka vaktim yok demekten çekinmeyen. Belki de
içinde bulunduğu sektörden dolayı Feryal, Fikret ya da Yasemin gibi onca kadınla
sürekli muhatap olan hatta onların ilgisine maruz kalan Ömer’den bahsediyoruz.
Şimdi onun gibi bisiklete binmesini seviyor ya da başarılı bir tasarımcı diye
hemen gönlünü ona kaptıracak değil. Zaten Ömer’in istediği ne bir onu
hatırlamak lazım. O kapıdan içeri girdiğinde de gerçek olan sıcak bir şeyler
istiyor. Kendisinden farklı. Çünkü zaten o da göründüğü gibi biri değil ki...
Sizce hangisi
gerçek?
Kiralık Aşk’ın tüm bölümlerini onlarca kere seyreden
izleyiciler eminim ki hatırlar Defne’nin Ömer’in çalışma odasına ilk girdiği
günü. Ne demişti Nihan’a? “Bence Ömer beyi aslında kimse tanımıyor” Ne de doğru
söylemişti aslında. Herkesin Fikret Gallo’ya benzettiği Ömer aslında gerçek
Ömer değil ki. Aynen Neriman’ın Defne’ye bu bölüm “Ömer en çok neyi sevdi
biliyor musun? Çalışmayı, kazanmayı.” diyerek bile onu tanımadığını
göstermişti. Ömer kendisine yarattığı bir tiyatro oyunun baş kahramanı. Olmak
istediği kişiyi ya da hayatı yaşadığını düşünmüyorum.
Evet belki şu anda en çok
çalışmayı seviyor gibi görünüyor ama ofis bile aslında onun gerçek hayatından
kaçış alanıydı. Ne zaman ki Defne hayatına girdi. İş bile ikinci planda kaldı.
Hiç düşünmeden dağ evinde telefonunu kapatmasını bunun en güzel örneklerinden
biridir. 36. bölüm de aslında buna dair detaylarla karşımıza çıktı. Gallo
koleksiyona dair bir şeyler anlatırken Defne’den gelen bir mesajla yüzünde
beliren bir gülümse (Oradaki ‘kız arkadaşım’ deyişi dizideki en sevdiğim
anlardan arasına hızlı giriş yaptı) ya da akşam koleksiyon yetiştirirken sadece
Defne’yi görmek için vermek istediği mola işte bu detaylar arasında.
Şimdi siz bana söyleyin sırf bir mesajla yüzünde çiçekler
açan ya da sevdiği kadına “O güzel yüzünü arada bir göster bana, seni görmek
iyi gelir.” diyen bir adamın sırf kendisine benziyor ondan biri diye başka
kadından bu kadar çabuk etkilenmesi mümkün mü? Onun reçetesi çok açık net
belli: “Günde en az üç defa Defne’nizi göreceksiniz yoksa vitaminsiz
kalırsınız.” Ancak artık bu yaptığımız yeni başlangıçta her şey Ömer beyin
ihtiyaçlarına göre olmuyor.
Defne’ninkiler de en az onunki kadar ön planda: “Bu
reçete yalnız sadece sizin için değil. Defne’ye de lazım. Sen onunla
ilgileneceksin, o seninle ilgilenecek. Yoksa Defne kurur özlemden.” Ne kadar da
güzel bir sahneydi. Ofise geldiği gibi Defne’nin yanına gitmesi, saçlarıyla
oynaması, sarılması... Bizlere böyle sahnelerle gelsinler. Sadece Defne değil,
hepimiz kuruyoruz özlemden günde üç defa birbirlerini görmediklerinde. Neyse o
kadarcık kusur kadı kızından bile olur deyip herkesin kalbini sıkıştıran şu
Gallo kısmına geri dönüyorum ve hala onlardan korkanlara aynen Defne’nin
kıskandığını fark eden Ömer gibi cevap veriyorum:
“Ciddi misin sen?”
Yazı devam ediyor...