Gerçekler acıdır, izlemesi tatlı: Steve Jobs, The Big Short, Spotlight

Pratik hayatımızın, zekası ve dokunuşlarıyla bu gün biraz daha başka bir yer olmasında parmağı olan adamdan; cebimizdeki paranın bu günkü akıbetini belirleyen o girift süreçte öyle veya böyle rol oynamış birkaç başka adamdan Oscar’lık hikayeler çıktığına şahit olduk bu sene, önceki pek çok senede olduğu gibi.. Takdir de, ödül de, gerçeğe dayanan hikayelere göz kırpmaya meylediyordu işte bir kez daha... Bence asla tesadüf değil.

Gerçek üzerinden kurulan gerçek, tamamen kurgu olandan hep bir tık daha güçlü, ve biz bunu izlemeyi de, düşünmeyi de, beğenip, övüp, ödüllendirmeyi de seviyoruz. Gerçeğe biraz sihir katarak onu olduğundan parlak göstermek de denebilir pek tabii buna... Ve fakat bazen öyle gerçeklere çarparız ki gemiyi, parlatılmak şöyle dursun, öncelikle kızgın dalgaların arasından kurtarılmaları gerekir. Bu nedenle bizzat gerçeğin kendisini yıllarca gömülmeye çalışıldığı küflü dosyalardan ve bir o kadar küflü hafızalardan gün yüzüne çıkarmak için verilen muazzam mücadeleyi anlatan Spotlight’ın bambaşka bir yeri oldu benim 2016 Oscar filmleri maceramda.

Spotlight, aslında kişisel izlence listemde pek de üst sıralarda yer almayan bıçak sırtı bir tema üzerine kurulu: çocuklara yönelik cinsel istismar... Bu konu üzerine yapılan işleri izlemenin benim için çetrefilli bir tarafı var. Cinsel istismar, izlemesi psikolojik olarak zor bir konu olduğundan değil, işleniş şekli çoğunlukla rahatsız edici bir duygusal istismara meylettiğinden. Spotlight bunu yapmıyor. Çünkü insanlık tarihinin en aşağılık suçlardan birinin kurbanları veya suçluları üzerindeki etkilerini irdelemekten çok yıllarca örtbas edilen bu suçun üstündeki sır perdesinin kaldırılışının bir hikayesine odaklanıyor.

Bu nedenle rahiplerin savunmasız çocukları din ve inanç perdesi altında istismar edişinin ağır draması olmaktan çok, yıllara yayılan sistematik bir suç ağının dört kişiden mamul araştırmacı gazetecilik birimi tarafından keşfi ve ifşasının öyküsünü anlatıyor. Senaryosu gerçek olaylara dayanan Spotlight; ne işlediği konunun ağırlığı altında kalıp ezilerek ağdalı bir dram haline geliyor, ne de bu suçun azamaetini ve yaşattığı psikolojik sarsıntıyı hafife aldığını veya görmezden geldiğini hissettiriyor. Gazeteciler, adım adım vahametini keşfettikleri bu dram karşısında tam olması gerektiği ölçüde ve şekilde tepkili.

Her biri çok iyi oyunculuklar çıkaran bu dörtlünün yaşadıkları süreç içinde samimiyetlerini kaybetmeden, düştükleri dehşetin onları buz kesmesine izin vermeden veya tam tersine duygusal çöküntüye girip işlevsizleşmeden işlerini en iyi şekilde yaptıklarını görüyorsunuz. Çünkü onların işlerini yapabilmeleri en önemli şey. Çünkü onlar işlerini yapabildikleri sürece suçun süpürüldüğü halının altından çıkarılıp gözler önünde serilme ihtimali var.

Mark Ruffalo, Rachel McAdams, (Her ikisi de yardımcı oyuncu rollerinde Oscar’a aday), Brian d’Arcy James, Michael Keaton, Liev Screiber ve şahsi favorim Stanley Tucci, rollerinde döktürüyorlar. Pek sevmediğim bu terimi, pek kullanılmadığı biçimde kullanıyorum; yani “döktürüyor”lardan kastım; hiç bir şekilde büyük büyük oynamadan, beylik nutuklar atmadan, duygusal hezeyanlara veya öfke nöbetlerine gark olmadan dosdoğru, tertemiz, yalın, net performanslar sergiliyorlar.

Okuyucu tabanının yarısı muhafazakar katoliklerden oluşan bir gazeteye atanıp kiliseyi karşısına alma cüretini gösteren Musevi genel yayın yönetmeninden, tozlu gazete kupürlerini arşivlerden çıkaran ofis çalışanlarına ve gece gündüz satır satır indeks okuyarak gazeteciliğin gerçek mutfak işini, gerçekten mutfakta yapan muhabire kadar uzanan bir ekip işi bu. Aralarındaki hiyerarşik, sosyal ve etnik farklar, onların arasındaki mesafeyi uzatıp kısaltmıyor hiç bir karakter kahraman olup diğerinin üzerine basmıyor.

Çok temiz bir film Spotlight, bu kadar kirli bir suç üzerine kurulu olmasına rağmen. Bu pis döngünün kökünü ilelebet kuruyacağının garantisi asla olmasa da, dünyayı kirleten böylesine bir suç üzerine izlediğiniz en ferahlatıcı film belki de. Sırf bu sebeple bile kıymeti bilinmesi, hak ettiği karşılığı alması ve mutlaka izlenmesi gereken filmlerden.

Spotlight yardımcı oyunculuk kategorileri haricinde En İyi Film, En İyi Yönetmen (Tom McCarthy), En İyi Senaryo* (Josh Singer, Tom McCarthy), En İyi Kurgu, Yardımcı Rolde En İyi Erkek/Kadın Oyuncu ( Mark Ruffalo ve Rachel McAdams) dallarında Oscar’a aday.

Son söz olarak: Gerçekler acı, sancılı, zorlayıcı olsa da güzel... Gerçeklere dayanan sinema bu nedenle daha da bir güzel! Güzellikler dolu günlere!

* Spotlight Akademi tarafından “uyarlama” kategorisinde aday gösterilmedi, ancak filmin senaryosu gerçek olaylardan esinlenerek yazıldı.

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER