Pratik
hayatımızın, zekası ve dokunuşlarıyla bu gün biraz daha başka bir yer olmasında
parmağı olan adamdan; cebimizdeki paranın bu günkü akıbetini belirleyen o girift
süreçte öyle veya böyle rol oynamış birkaç başka adamdan Oscar’lık hikayeler çıktığına
şahit olduk bu sene, önceki pek çok senede olduğu gibi.. Takdir de, ödül de,
gerçeğe dayanan hikayelere göz kırpmaya meylediyordu işte bir kez daha... Bence
asla tesadüf değil.
Gerçek üzerinden kurulan gerçek, tamamen kurgu olandan hep
bir tık daha güçlü, ve biz bunu izlemeyi de, düşünmeyi de, beğenip, övüp, ödüllendirmeyi
de seviyoruz. Gerçeğe biraz sihir katarak onu olduğundan parlak göstermek de denebilir
pek tabii buna... Ve fakat bazen öyle gerçeklere çarparız ki gemiyi,
parlatılmak şöyle dursun, öncelikle kızgın dalgaların arasından kurtarılmaları
gerekir. Bu nedenle bizzat gerçeğin
kendisini yıllarca gömülmeye çalışıldığı küflü dosyalardan ve bir o kadar
küflü hafızalardan gün yüzüne çıkarmak için verilen muazzam mücadeleyi anlatan Spotlight’ın bambaşka bir yeri oldu
benim 2016 Oscar filmleri maceramda.
Spotlight, aslında kişisel izlence listemde pek de
üst sıralarda yer almayan bıçak sırtı bir tema üzerine kurulu: çocuklara
yönelik cinsel istismar... Bu konu üzerine yapılan işleri izlemenin benim için
çetrefilli bir tarafı var. Cinsel istismar, izlemesi psikolojik olarak zor bir
konu olduğundan değil, işleniş şekli çoğunlukla rahatsız edici bir duygusal
istismara meylettiğinden. Spotlight
bunu yapmıyor. Çünkü insanlık tarihinin en aşağılık suçlardan birinin kurbanları veya suçluları üzerindeki etkilerini irdelemekten çok yıllarca
örtbas edilen bu suçun üstündeki sır perdesinin kaldırılışının bir hikayesine odaklanıyor.
Bu nedenle rahiplerin savunmasız çocukları din ve inanç
perdesi altında istismar edişinin ağır draması olmaktan çok, yıllara yayılan sistematik
bir suç ağının dört kişiden mamul araştırmacı gazetecilik birimi tarafından keşfi ve ifşasının öyküsünü anlatıyor. Senaryosu gerçek olaylara
dayanan Spotlight; ne işlediği konunun ağırlığı altında kalıp ezilerek ağdalı bir dram haline geliyor, ne de
bu suçun azamaetini ve yaşattığı psikolojik sarsıntıyı hafife aldığını veya
görmezden geldiğini hissettiriyor. Gazeteciler, adım adım vahametini
keşfettikleri bu dram karşısında tam olması gerektiği ölçüde ve şekilde
tepkili.
Her biri çok iyi oyunculuklar çıkaran bu dörtlünün yaşadıkları süreç
içinde samimiyetlerini kaybetmeden, düştükleri dehşetin onları buz kesmesine
izin vermeden veya tam tersine duygusal çöküntüye girip işlevsizleşmeden
işlerini en iyi şekilde yaptıklarını görüyorsunuz. Çünkü onların işlerini
yapabilmeleri en önemli şey. Çünkü onlar işlerini yapabildikleri sürece suçun
süpürüldüğü halının altından çıkarılıp gözler önünde serilme ihtimali var.
Mark Ruffalo, Rachel
McAdams, (Her ikisi de yardımcı oyuncu rollerinde Oscar’a aday), Brian d’Arcy James, Michael Keaton, Liev Screiber ve şahsi favorim Stanley Tucci,
rollerinde döktürüyorlar. Pek sevmediğim bu terimi, pek kullanılmadığı biçimde
kullanıyorum; yani “döktürüyor”lardan kastım; hiç bir şekilde büyük büyük
oynamadan, beylik nutuklar atmadan, duygusal hezeyanlara veya öfke nöbetlerine
gark olmadan dosdoğru, tertemiz, yalın, net performanslar sergiliyorlar.
Okuyucu tabanının yarısı muhafazakar katoliklerden oluşan bir gazeteye atanıp kiliseyi
karşısına alma cüretini gösteren Musevi genel yayın yönetmeninden, tozlu gazete
kupürlerini arşivlerden çıkaran ofis çalışanlarına ve gece gündüz satır satır
indeks okuyarak gazeteciliğin gerçek mutfak işini, gerçekten mutfakta yapan
muhabire kadar uzanan bir ekip işi bu. Aralarındaki hiyerarşik, sosyal ve
etnik farklar, onların arasındaki mesafeyi uzatıp kısaltmıyor hiç bir karakter kahraman olup diğerinin üzerine basmıyor.
Çok temiz bir film Spotlight, bu kadar kirli bir suç
üzerine kurulu olmasına rağmen. Bu pis döngünün kökünü ilelebet kuruyacağının garantisi asla olmasa da, dünyayı kirleten böylesine bir suç üzerine
izlediğiniz en ferahlatıcı film belki de. Sırf bu sebeple bile kıymeti
bilinmesi, hak ettiği karşılığı alması ve mutlaka izlenmesi gereken filmlerden.
Spotlight yardımcı oyunculuk
kategorileri haricinde En İyi Film, En İyi Yönetmen (Tom McCarthy), En İyi
Senaryo* (Josh Singer, Tom McCarthy), En İyi Kurgu, Yardımcı Rolde En İyi Erkek/Kadın Oyuncu ( Mark Ruffalo ve Rachel McAdams) dallarında Oscar’a aday.
Son söz olarak: Gerçekler acı,
sancılı, zorlayıcı olsa da güzel... Gerçeklere dayanan sinema bu nedenle daha
da bir güzel! Güzellikler dolu günlere!
* Spotlight
Akademi tarafından “uyarlama” kategorisinde aday gösterilmedi, ancak filmin senaryosu gerçek
olaylardan esinlenerek yazıldı.