Dünyanın en
değerli markası Apple, bir veya birkaç ürünüyle çantanızın, masanızın, sehpanızın veya kolunuzun misafiri değilse bile; bu gri elma logosunun aklınızın kıyısında işgal ettiği bir yer mutlaka var. Yatay yüzey üzerinde çıkardığı
‘tık’ sesi yeterince kusursuz olmadığı için aylarca bir mouse’un dizaynını
tamamlamayan tasarımcıların ve mühendislerin hayat verdiği bir marka olduğu
için Apple; bu gün, pazarlama dünyasının ucundan kıyısından dokunabilmek için
bile kırk takla atıp milyarlarca dolar sarf ettiği “lovemark” payesinin taçsız
sahibi. Ve yine bu yüzden 21.yüzyılın emsalsiz fenomenlerinden biri Apple’a,
bu ruhu katan Steve Jobs. Milyonlarca gencin gıpta ile baktığı, üniversite mezuniyet
konuşmasının milyonlarca kez izlendiği, biyografilerinin yok sattığı bu adam
aynı sebeple beyazperdenin de en kıymetli hazinelerinden biri.
Jobs’un ölümünün
ardından yapılan -ve eleştirmen olan olmayan her türlü izleyici tarafından en
olumlu bakışla vasatlığı tescillenen- 2013 yapımı Ashton Kutcher’lı jOBS’u bile televizyonda yakaladıkça
kaçırmayan bir izleyiciyim; çünkü dünyaya onun dehasında adamların öyle pek
sık gelmediğini -veya “aynı yürü ya kulum” şansına sahip olup radarımıza girmediğini
düşünüyorum. Steve Jobs’un dehasından ve yaşamından öğrenilecek ve/veya feyz
alınacak şeylerin sınırı yok bana kalırsa; çünkü kendisi alabildiğine gri ve
girift bir karakter– bir bakıma o çaptaki tüm insanlar gibi. Benim Jobs ve Jobs
gibi zor adamlar için ‘assholes we love to hate’ gibi bir tanımım var; ‘nefret
etmeye bayıldığımız pislikler’. Ve bu adamları en iyi anlatan yazarlardan biri
olduğunu düşündüğüm Aaron Sorkin’in kalemiyle
Jobs’un hayatının buluştuğunu öğrendiğim günden beri, dev bir merakla
bekliyorum Steve Jobs’u.
Vizyonda kaldığı çok az salon var ama izlemediyseniz
bir şekilde bulup izlemeniz gerektiğine inandığım filmlerden biri 2015 yapımı
Michael Fassbander’lı Steve Jobs.
Beğenmeme ihtimalinizin epey yüksek olduğunu düşünsem de! Her şeyden evvel bir
durum draması Steve Jobs, en direkt tabiriyle
belki; ama bir filmden çok üç perdelik oyunun sinema perdesine
uyarlanmış hali olarak yorumlanmaya bile müsaitliği var! Sahnelerin, mekanların
hatta kişilerin bile fazla çeşitlenmediği; Sorkin’in birçok işinde olduğu gibi
kesintisi neredeyse hiç olmayan ve gözünüzün, kulağınızın pür dikkatini
gerektiren bir diyaloglar silsilesi bu film..
Amiyane tabiriyle, bu günün
izleyicisi için neredeyse hiç bir civcivli tarafı da yok üstelik! Hedef
kitlesinin büyük kısmının zaten aşina bile olmadığı, tedavülden çoktan
kalkan ürünlerin doğuş hikayelerini anlatıyor; o hepimizin hafızasında parıl
parıl parlayan iPod’lardan, iPhone’lardan, iPad’lerden bahsedeceğine... Apple’ın
‘Apple’ olurken -ve zaman zaman olduğu şeyden çıkıp yeniden o olmayı
öğrenirken– çektiği tüm doğum sancılarını anlatıyor; Job’sun çektiği ve etrafındaki
herkese çektirdikleriyle beraber...
Steve Jobs zor
bir film çünkü alabildiğine zor bir senarist, alabildiğine zor bir adamı anlatıyor. Bu zor
adam, ne kadar zor olduğunun da farkında üstelik: Dünyayı yeniden yaratacak
kudrette olduğuna daima emin ve hayatı boyunca asla onanma aramamış Jobs’a;
onu anlatan en doğru sözcükleri veriyor Sorkin:
‘Tanrı, oğlunu bir intihar görevine
gönderdi dünyaya; ama biz onu yine de seviyoruz, çünkü ağaçları yarattı!”
Jobs’u bir insan -sevgili, baba, patron, dost, hatta oğul- olarak sevmek çok
zor ama bu adamın beyazperdeye yansıyan her bir anını dehşet dolu bir
hayranlıkla izlememek de öyle.
Bu; Steve Jobs’un, ona eşsiz dilini veren Aaron Sorkin’in, ona fiziksel olarak hiç benzememesine rağmen bedenini ve nefesini şahane veren Michael Fassbander’ın ve tüm filmi bütün bu yorucu bileşenlere
rağmen bir anı bile bunaltıcı olmayan kurguyla toplayan yönetmen Danny Boyle’un ortak başarısı... Akademinin
ise filme sadece oyunculuk kategorilerinde şans verip, senaryo
dalında es geçmesi üzücü; ama çok şaşırtıcı da değil. Akademi filme, "En İyi
Erkek Oyuncu" dalında yarışacak olan Michael
Fassbander’a ek olarak kendisini Jobs’un
“work-wife” (iş-eşi) olarak tanımlayan Johanna Hoffman’ı canlandıran Kate Winslet’e "Yardımcı Rolde En İyi Kadın
Oyuncu" kategorisinde yer vermeyi uygun bulmuş. Winslet, aynı kategoride bu yıl bir Golden Globe aldı bile...
Steve Jobs,
geneli itibariyle zorlayan ve bu sebeple genele hitap etmesi zor olan bir
film. Yine de siz genele uymayın, tavsiyem;
gidip görün.
Yazı devam ediyor...