Spotlight: Cesur ama mesafeli

En güzel ekip biziz, tamam mı?
Beni Spotlight’tan en çok uzaklaştıransa Tom McCarthy’nin yönetmenliğine dair seçimleri oldu. Teknik detaylar bir noktadan sonra beni aşar, yanlış kavramlara değinmek istemem. Ama bir seyirci olarak bana gösterdiği sahnelerden zevk almadım. Sahneler hikayeyle aramda bir köprü oluşturabilmeli, bir ucundan bağ kurmalıydım. Hoş, bunun da tıpkı karakter yaratımı gibi bilinçli bir tercih olduğunun farkındayım ama diyorum ya kalbim atsın istiyorum. Fakat hakkını yiyemem, film su gibi aktı.

Ben bir film izlerken görkemli bir anlatım arayanlardanım. Yalnız görkemli anlatımdan kastım süslü bir prodüksiyon, dev bir reji değil. “Görkemlilik” olarak adlandırdığım şey, o hikayeyi farklı kılacak bir formüldür aslında. Küçük bir senaryo hareketi bile o görkemi barındırabilir içinde, sadelikten de beslenebilir. İşte söz konusu benim aradığım şekilde bir "görkemlilik" olunca, Spotlight’la aramızda biraz mesafe oluştu.


Michael Keaton: Ne demek bu sene adaylık yok? 

Toparlarsam, Spotlight kalbimi küt küt attıramasa da içimde bir yerlere dokundu. Gönlüm öncelikle The Revenant'tan yana olsa da hemen ardından The Big Short ve Spotlight geliyor. Nihayetinde derdini anlatan, derli toplu bir yapım izledim; heykelciği evlerine götürseler de Akademi'ye söylenmem. Zira bu aralar Akademi'ye başka filmlerden dolayı söylenmekle meşgulüm.  

Bu yıl izlediğim hemen hemen her filmde, heyecanımın yavaş yavaş kaybolduğunu fark ediyorum. Mesela Carol da kalbimde yaradır, "En iyi film" kategorisinde adaylık alamaması heyecanımı ilk azaltandır. Bana göre "En iyi film" kategorisinin adaylarından biri de Carol olmalıydı ama kısmet... 

Evet, bakalım Spotlight’ın Oscar yolculuğu nasıl sonlanacak? İzlemeyenlere iyi seyirler… İzleyenleri yorum kutucuğuna bekliyorum. Siz Spotlight’ı nasıl buldunuz? 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER