Nihan’ın
saf ve biraz da pasif bulurken bu bölüm Emir’e attığı çalım zekiceydi. Kıza saf
maf diyorum ama kurduğu planı anlamayarak esas saf konumuna düşen benim
sanırım. Bir de ekran karşısında söyleniyordum çok acemice davrandı, Emir’i
huylandırdı diye. Meğer Emir’le beraber ben de zokayı yutmuşum da haberim
yokmuş. Hoş Kemal bu olaydan yırtsa da Emir’in nezdinde her daim potansiyel zanlı.
Ama hiç değilse Galip Bey’in gözünde aklanır diye umuyorum. Gerçi o da
hizmetçiyi tehdit etmek dışında pek kıymetli flashdisklerin peşine düşmek için
pek bir adım atmadı, geri geldiklerinden haberi bile olmayabilir.
Kemal
ile Emir’in karşılıklı sahnelerini gittikçe sevmeye başladım. Tenis maçı gibi
her sahneleri, top bir o tarafa gidiyor bir bu tarafa. Kimi zamanlarda ‘bay
yanlış Emir’in ‘doğru Kemal’e karşı galip gelmesini de seviyorum ne yalan
söyleyeyim. Evet, Emir “kötü” bir karakter, normalde onun yenilgisinden
hoşlanmam lazım ama kötülüğüne ikna ediyor beni. Emir ‘vazgeçen’ annesini hem
seviyor hem de ona karşı öfke dolu. Anne takıntısı olan her erkek çocuğu gibi,
annesinin yokluğundan epeyce etkilenmiş. Bir de anne eksikliğinin üstüne baskın
baba figürünün biricik oğlunu yarış atı psikolojisiyle yetiştirmesi de
eklenince; işte karşımızda Emir Kozcuoğlu! Giden annesinin yerine de Nihan’ı
koyduğu için herhalde yıllardır böylesine takıntılı. Tabii ki de Emir’i
savunmuyorum veya yaptıklarını doğru bulmuyorum. Ama anne yarasını anlatırken
acısına, Nihan’a olan hastalıklı bağımlılığına, iş ve Kemal konusunda hırsına
izlerken inanıyorum. O yüzden de sahnelerini izlemeyi pek seviyorum. Aynı
şekilde Emir ve Leyla sahnelerinin enerjisini de çok keyifli buldum. Yalnız o
fondöteni biraz azaltabilir miyiz acaba? Zira adamın yanakları turuncu turuncu,
boynu ise beyaz gözüküyor ve bu da çok göz tırmalıyor.
Leyla’nın
teyze olma meselesi başından beri neden bu kadar büyütüldü anlayamadım
açıkçası. Nihan’ın babası Leyla’ya o kadar(!) aşıkken bu hale nasıl düştü çözemesem
de ortada Nihan ve Ozan’a söylenemeyecek bir durum da göremiyorum. Sahi bu sır
Ozan’dan da saklanmış ama tek tepki gösteren Nihan oldu. Muhtemelen Ozan da
odasına çıkıp oyun oynamaya devam etmiştir. Dramlar hep hafif sıklet Nihan’ın
naif omuzlarına yüklensin zaten! Neyse ki kız, cüssesinin aksine son derece
güçlü. Leyla’ya bağırıp çağırmasını, sırtını dönmesini beklerken kalbinin
sesini dinledi, sır saklamayı en iyi bilenlerden biri olarak empati kurdu ve
adam gibi oturup dinledi.(Gör bunları Kemal Bey gör!) Çok da iyi etti. Aile
kanadından, işlevsiz babasının yanı sıra bir desteğinin daha olmasına sevindim.
Birbirlerini anladıklarına inanıyorum ben. Ayrıca Vildan Hanım’a söylemeden
geçemeyeceğim; kııııız senin dip boyan gelmiş yaptır istersen bir zahmet.(Koriş
style)
Beni kör
kuyularda merdivensiz bıraktın
Denizler
ortasında bak yelkensiz bıraktın
Öylesine yıktın
ki bütün inançlarımı
Beni sensiz
bıraktın, beni sensiz bıraktın*
Sırları
yüzünden istemediği topraklara kök salmak zorunda kalan Nihan ilk defa bu kadar
yaklaştı ayrık otlarını temizlemeye. Bölümün başında da hayatta en çok
güvenebileceği ve kendisini bu dünyada en çok seven kişi olduğunu anladığı
Kemal’de teselliyi bulmasından daha doğal ne olabilirdi ki zaten? Hali kalmadı
kızcağızın artık, çöküyor omuzları. Midas’ın berberi gibi güvendiği kuyusundan
da deva bulamayalı çok oluyor demek ki. Kör kuyularda merdivensiz, denizler
ortasında yelkensiz kalan iki aşık birbirlerine yelken de olurlar merdiven de
olurlar inşallah. Üzerlerine yağan karların aksine, haftaya ‘sıcak sımsıcak’
bir bölüm izlemek dileğiyle…
*Beni
kör kuyularda merdivensiz bıraktın, Münir Nurettin Selçuk