Racon: Bu ailem için, bu da adalet için!

Şimdilik sadece Yağmur ve Tekin için..
Valandil


Racon kendime kattığım deneyimlere bir yenisini daha eklememi sağladı aslında. Daha önce tek bir fragmanına bile denk gelmediğim bir diziye hikâyesi hakkında en ufak bir fikrim olmadan bodoslama girdim resmen.. 

İlk olarak oyunculuklardan bahsetmek gerekirse Mehmet Aslantuğ’un (Kenan) asaleti her zaman ki gibi daha ekrandaki ilk saniyesinde izleyiciye geçiyor, keza Hande Doğandemir (Yağmur) ve Barış Arduç da (Tekin) karakterlerine en iyi oturan oyunculukları sergilemişler bana göre. Diğer ana karakterlerde de çok fazla göz tırmalayan herhangi bir şeye rastlamadım. Sadece Seçkin Özdemir’e (Adnan) çizilen karakterle, oyuncuya belirlenen fiziksel görünüş arasında biraz uyumsuzluk olduğunu söyleyebilirim. Bence daha karanlık bir tipleme olarak resmedilmesi gerekiyordu. Şu anki hali açıkçası biraz fazla “parlak”. Gel gör ki bir de yardımcı oyuncuların sergilediği, insanı diziden değil sinema sanatından bile soğutan felaket ötesi performanslar var. O talihsiz anlar için diyecek söz bile bulamıyorum, kısacası insan bazen gerçekten hayret ediyor!

Hikâyeye dönecek olursak, aslında genel itibariyle neredeyse tamamen tahmin edilebilir bir çizgide ilerledi ilk bölümdeki olay akışı –ama hakkını vermek lazım Kenan’ın vurulmasını kesinlikle beklemiyordum.- Bu tahmin edilebilirlik bence gerek senaristlerin gerekse de yönetmenin özellikle seçtiği bir yol. İki haftada bir başka bir dizinin ekrana veda ettiği ve neredeyse sezon sonuna yaklaşıldığı bir dönemde, risk almaktan ve seyircinin kafasını bulandıracak bir kurgudan olabildiğince uzak durmak istemişler anlaşılan. Ha, bu çok mu kötü olmuş? Yani bölümün kurgusu biraz daha gizem unsuru içerebilirdi belki ama, öyle tek kalemde üstü çizilecek bir şey de çıkmamış ortaya.

En çok neleri beğendim? Yağmur ve Tekin ikilisinin karşılıklı oynadıkları her sahneyi. Bakalım bu ikisinin arasındaki yasak aşktan yeni bir efsane çıkacak mı? Dedim ya Mehmet Aslantuğ’un oyunculuğu zaten muazzam, hani bir duvarın dibine geçip yarım saat ufka baksa insan bir durur düşünür, “ya aslında bu sahnenin altında kim bilir ne alt metinler yatıyordur?” diye.

Neleri sevmedim? Uç noktalardaki sahneleri. En basitinden Yağmur’un (Azra) mimarlık ofisindeki şaşalı girişini. Tamam anlıyorum, etkileyici bir giriş yapılmak istenmiş ama şöyle bir durup düşününce o sahnede doğal olan tek bir saniye var mı? Seyircinin Yağmur’un yeteneğini anlaması için illa ki Yağmur’un eline bir şeyler alıp maketleri parçalaması mı gerekiyordu? Yağmur zaten daha en başından müşterinin o butik otelle olan duygusal bağının ne olduğunu çözmüşken, çok daha naif ve duygusal cümlelerle yaklaşarak adamı etkilese, kalbine dokunsa olmaz mıydı mesela? Bunun gibi gereğinden fazla “yüksek” birkaç sahne daha vardı ne yazık ki..

Sözün özü, ne yalan söyleyeyim genlerimizde var, entrikayı seviyoruz. Hele bir de işin ucunda yasak aşk varsa değmeyin keyfimize. Sırf bu yüzden kesinlikle birkaç hafta daha takip edeceğim, sonrası mı? Göreceğiz..


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER