Racon: Bu ailem için, bu da adalet için!

Beklenen racon kesildi..
Ranini


Racon Ailem İçin'in kağıt üzerinde belli ki mükemmel oyuncaklı bir hikâyesi var. Beş ana aks var, beşi de birbirinden enfes, doğurgan, çatışması sağlam akslar. Gel gör ki ilk bölüm fazla dağınık ve karışıktı. Yaşlanmış olabilirim ama bugüne kadar hiçbir işi neler olup bittiğini anlamak için iki kez izlemedim. Bu bir ilk oldu. Evet, diziyi tam iki kez izlediğim doğrudur. İnce bir tempo sorunu hissi yarattığı da doğrudur. Aslında söylemek istediğim tam olarak tempo değil de doğru anlatabilecek miyim, deneyeyim. Pikap'a 33'lük plağı takıp, 45 devirde çalar mıydınız ya da tam tersini yapar mıydınız? Hah, işte tam hissettiğim bu oldu. Hiçbir şey kendi doğal ritminde değil, olması gerekenden ağır ilerliyor gibiydi. Jenerik ve Müzik hariç! Hasan Özsüt'e ait müzikleri bölüm içi yerleştirmelerinde zaman zaman fazla duymaktan mutsuz olsam da çok beğendim. Ellerine sağlık.. ( Jenerik tasarımı kime ait onu da öğrenir öğrenmez teşekkür edeceğim)

Racon, dün gece yayınlanan ilk bölümünde aşırılı uzun tutulmuş bir cold open yaptı, bence.. Cold open ne demek? Bizde hiç, nadiren olduğunda da doğru kullanılmıyor ama izah etmeyi deneyeyim. Yabancı diziciler, bölümün ana konusuna girmeden, jenerikten hemen önce merak uyandıran kısa (gerçekten de kısa) bir açılış sahnesi eklerler. İşte dizi bence Kenan Bey'in hapisten çıkışı ile başlayıp, Adnan'ın bitmek bilmez yıkım sahnesinin finaline kadar süren uzuuuuuun bir cold open yaptı. Hemen sonrasında anlatım dili ve iklimi değişti ve Azra'nın antresini gördük. Fena mı oldu? Yani.. O an "hoppa başka dizi mi başladı" oldum. Hoş, ondan önce de Kenan vurulmasa sıkıntıdan patlayacaktım. Antre demişken, Azra'nın ofis toplantısındaki tavrını inandırıcı bulamadım, hem de sırf patron karakteri ve kıza hasta delikanlının kötü performansları yüzünden. Diyaloglar da destek atmadı değil inandırıcılıktan uzaklaşmam için.. Aile yadigarı Butik Otel'de "Anı Odası" ney? Sırf oradan yürüyüp aile konusuna gelmek ve Azra'ya o cümleyi söyletmek için o nasıl bir lafı bağlamak?

Tek tek ele alırsam çok sevdiğim, çok beğendiğim, çok etkilendiğim sahneler oldu ama bir bütünlenme duygusu yaşayamadım. 20'şer dakikalık parçalar izliyormuşum gibi oldum. İnanmakta çok zorlandığım anlar oldu, hemen inandığım anlar da.. Mesela Adnan-Yağmur karşılaşma sahnesi akmadı bir türlü.. Prensipte yeterince "büyük sahne" olmuştu ama akmadı, kesik kesik gitti.. Sahada "Sahne büyük sağalım" kararı verilmişse, bana göre sağılmamış bildiğin sünmüştü. Mehmet Aslantuğ'u yine beğendim. Tabir-i caiz ise bulunduğu kabı doldurmuştu. Alt tarafı 10 yıl önce yani 2005 yılında ( yani her anlamda en kişiliksiz dönem olan 2000'lerde) hapse girmiş bir adam için fazla retro görünmesi avantajdı, özellikle de eski kafa" olmasının altının çizilmesi açısından.. İlginçtir sadece ve sadece onun sattığı hikayeye inandım ve merak ettim. Mehmet Aslantuğ'un yıllardır her karakterde istikrarla koruduğu aynı zarif duruşu, temiz lisanı, hiç değişmeyen konuşma melodisi, Türkçe kullanımı ve hâzâ Istanbul Beyefendisi tavrı bu kez alemden ayrılmaya niyet etmiş, evlatlarının bile eski bulduğu o kabadayı karakterine cuk oturmuştu. Bölüme giren flash-back sahnelerin hiçbir tanesiyle zerre kadar ilgilenmediğim halde bölüm boyunca, "Ah lütfen Kenan'ı, babasını ve annesini geçmişte izleyelim" dedim çünkü merak ettim. Sırf bu merakla ikinci bölümü izleyeceğim.

Yağmur- Tekin- Adnan üçlemesinin çocukluğu umurumda olmadı, izlerken çok sıkıldım. Yağmur- Tekin olur, inandım ama Adnan ve Yağmur'dan kardeş elektriği alamadım eğer Adnan'ın altında incelikli bir kız kardeşe saplantılı tutkunluk hali yatıyorsa, bu şekle lafım yok. Figürasyon tadında bölüme giren çıkan "yardımcı oyuncular" başarısızdı hem yetenek hem plastik malzeme açısından. Sezin Akbaşoğlulları eğer Kenan Bey'e eş olacaksa acilen vazgeçilsin çünkü kızı gibi duruyor. O rolde daha "oturaklı" bir plastik malzemeye ihtiyaç varmış hatta tam olarak da Ayça Bingöl tadında biri lazımmış. Kardeşinin ölüsüyle karşılaştığı sahnenin etkisinin (bence) güçlü olması için "hı hı hı" tadında hıhlayarak başlayıp çığlığa yürümesinden ise daha donuk başlayıp zirvede tek bir çığlıkla bitmesini isterdim ama haklısınız ortada çokça analiz edilmiş ve doğru kabul edilen Total gerçeğine yönelik "büyük sahne" olgusu var.

Sarp Akkaya ve Tomris İncer'e zerre lafım yok. Varlıkları resmen ciddi bir denge unsuru olmuş. Özellikle hastaneye akın eden eşrafı bertaraf eden Nisa Hanım, belli ki kendini zevkle izletecek. (O gofretler Savoy'dan mı?) Mehmet Aslantuğ ve Sarp Akkaya sahneleri güzel çalıştı.. Ama Recep Güldağ için arıza bağlamında Adnan da, Tekin de hafif mühimmat; onun doğrudan ve daima Kenan ile muhatap olması lazım duygusuna kapıldım. Sahne sıralamasını ve bazı diyalogları, sahneleri sevemedim... Alican Yaraş ve Özge Efendioğlu'na da bayılırım ama izlerken "işte budur" diyemedim. Kimliksiz, Kenan'a Abi diyen anlatıcının ettiği fiyakalı lafları geçtim, anlatıcı varsa neden oyuncu anlatıcının ettiği lafların aynısını, benzerini, değişik şekilde kurulmuşunu kullanarak sahneyi açıyor sebebini bilemedim.. "Türk seyircisi altını iyice çizmezsen anlamaz" da bu kadar mı anlamayız zannediliyor?

Salı akşamları Racon'a bakarım çünkü ufak dokunuşlarla bu hikaye kendine gelir, hatta listede varlık da gösterir. Emeği geçen herkese teşekkür ederim. Ekran yolu uzun ve bereketli olsun.

Böyle işte,
R.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER