Bazı hikâyeler kitap sayfalarında saklı kalmalı…
Çağla Akyürek
Racon:
Ailem için ilk olarak Ahmet Ümit romanındaki bir
kahramandan yola çıkılarak yazılmasıyla dikkatimi çekmişti çünkü kendisi en
sevdiğim yazarlardan biridir. Yoksa karanlık dünyalar pek bana göre değil, en
azından izlemesini sevmem. Dizinin jeneriğini çok beğendim, düşen ‘Adalet
Tanrıçası’ fikrini sevdim. Bölümün hemen ilk sahnesinde de Ahmet Ümit’in "Bab-ı
Esrar" adlı romanı gösterildi. Okuyalı epey vakit geçti, görüp hatırlamak hoşuna gitti..
Dizinin ilgimi çekmesindeki ikinci husus da Hande
Doğandemir idi. Zaten ne yazık ki onun dışında da dizide beni çeken hiçbir şey
olmadı. Yağmur karakteriyle diziye enerji katmış ama onun enerjisi benim için
diziyi kurtarmaya yetmedi. Her şey çok
fazla dağınıktı, bir sahneye adapte olamadan başka sahneler aktı gitti.
Dikkatimi toplayıp, "kim kimdir" anlayamadan da koptum hikâyeden.
Seçkin
Özdemir’in canlandırdığı Adnan karakteri ile Barış Arduç’un canlandırdığı Tekin
karakterini bu hikâye için bir tık yapay buldum. Mehmet Aslantuğ ise hikâyeye
yakışan belki de tek isim oldu benim için. Onun o karanlık dünyasını ve
geçmişini merak etmedim desem yalan olur ama maalesef anlatılan hikaye bir bütüne varıp beni yakalanmadığı
için izlemeye devam edemedim. Karanlık bir dünya anlatılacaksa eğer yapaylığa
yer yok diye düşünüyorum ve genel anlamda izlerken çokça yapay gelen
detay oldu.
Sözün özü; izleyicisi değilim ama yolları açık olsun, emeği
geçen herkesin emeğine sağlık…