Baran, Halfeti’de amcası ve babaannesinin himayesinde annesiyle birlikte yaşamanı sürdürürken babasının ölümü herkes gibi onu da derinden etkiler. Yıllardır baba hasretiyle yanıp tutuşan Baran, babasına kavuşamadan onu kaybeder. Diğer yandan bu güne hep merak ettiği ve bir türlü tanımadığı kardeşleri ve babasının ikinci karısı olan Ebru gelip, konağa yerleşirler. Doğu’nun erkek egemen dünyasında amcası Kendal’ı rol model alarak büyüyen Baran, annesi ve amcasının da etkisiyle Ebru’yu kendine düşman beller.

Kendal Şamverdi, babasından kalan ağalık mirasını hakkıyla taşımak için bu güne kadar canını dişine takıp çalışmıştır. Ancak babası Mehdi için Murat, daima daha kıymetli ve daha özel olur. İçten içe kardeşine olan düşmanlığı perçinlenir. Erkek torun isteyen Mehdi’ye sağlam bir varis veremeyen Kendal bunun ağırlığı altında ezilirken, kader Kendal’dan yana kozunu oynar. Murat İstanbul’da aşık olduğu kadın olan Ebru ile evlenebilmek için ilk doğan oğlunu tabiri caizse Mehdi’ye ve Şamverdiler’e kurban olarak sunar ve oğlu karşılığında özgürlüğünü satın alır. Bu noktadan sonra Baran’ı da evladı gibi sahiplenen Kendal için her şey düze çıkar.

Kadriye Ana, doğunun gizemli topraklarında, kah acılarını kah tecrübelerini hayat süzgecinden geçirerek yaşama bilgece yaklaşan bir toprak kadınıdır. Kocası Mehdi’ye olan yürekten bağlılığı onu, onay vermemesi gereken bir sırra ortak eder. Baran’ın anasından çalınmasına... Bu sır Kadriye için ilk zamanlarda o kadar rahatsız edici olmasa da yıllar içinde bir acıya dönüşüp Kadriye’yi yiyip bitirmeye başlar. Murat’ın ölümüyle birlikte konağa gelen Ebru, sırrı bilen Kadriye Ana’yı iyice arada bırakır. Bir yanda kızı gibi büyüttüğü Narin, diğer yanda Ebru... Ebru’nun Kadriye’ye bir ana gibi yakınlaşması Kadriye’yi iyice kahreder. Ancak bu süreç içinde Kadriye Ana’da kendi sırrı ile yüzleşmek zorunda kalır. Sırlarıyla ölen kocası Mehdi, kız kardeşi Fikriye’yi de hamile bırakmış ve konaktan göndermiştir.