Herkesi öldürebilirsiniz. Her şeyi öldürebilirsiniz.
Düşmanlarınızı, korkularınızı, sevdiklerinizi, en büyük yalnızlığınızı... Ve
hatta zamanınızı! Evet, zaman cılızdır ve gırtlağına sarıldığınızda size karşı
koyamaz. Yıllar önce bir akşamüstü bu cinayeti işlemek, zamanı öldürmek için
geçtim ekran başına. Yeni bir dizi. Tanıtımları cayır cayır dönüyor. Bir adam
bağırıyor ''Hayde hayde yetişin!'' diye. Yine bağırmalı çağırmalı bir yöre
dizisi geliyor işte. Bıçağıyla etimizin üstünden geçecek, bıçak bile inandırıcı
gelmeyecek. Ekranı kapatıyorum.
Kadının örtüler, erkeğin spotlar altında olduğu ülkemin neresinden
bu satırları okuyorsunuz; bilmiyorum. Dişlerini kadının şah damarına geçiren bir
erkek misiniz? Çocuğuna dünyaları değil, dünyaya güzel bir çocuk veren bir anne mi?
Sevdiklerine sunduğu her lokmaya alnının teri şahit olan bir adam mısınız?
Yoksa anneliği rahminden ibaret sayan, çocuğu var diye 'anne' oldum sanacak
kadar yalnız biri mi?
Bilin ki ben o kapadığım ekranı geri açtım. Çünkü anladım
ki; Karagül'ün kadınlara, kadınlarla, kadınlara rağmen anlatacak çok şeyi var.
Her şeyi ve herkesi öldürebilirsiniz. Ama sadece geçmişi öldüremez insan.
Geçmişin ölmemesi Karagül'ü doğurdu, iyi ki. Karagül bir ateş yaktı, ışığı bugüne dek ulaştı. Ateşi zaptetmek ne zor değil mi? Kendal'ın içindeki de Ebru'nun ellerindeki de ateşti. Ama biri çocuklarını ısıtırken, diğeri dünyayı yakmak için kullandı.
Gönlümde dramayı güzel kılan şey, içinde zıt karakterleri
barındırmasıdır. Çok güçlü ve çok zayıfın mücadelesi. Çirkinin güzel
karşısındaki görünmezliği. Elinde imkan varken kötü olmayan birinin, elindeki
imkansızlığa rağmen zalim olmak için çabalayan birine karşı çaresizliği.
Karagül, çok sevildi ve işin en güzel tarafı şu ki; daha yıllarca da sevilecek.
Öyle ya, veda edince anılarımız kaybolur mu? Halfeti hep orada, Karagül ise hep
içimizde kalacak.
Dünya mavidir, tıpkı bir portakal gibi.
Hasreti gözbebeklerine yerleştiren bir Baran tanıdık. Bedeni
babasının dünyasına sığmasa da, bedenine bir dünya sığdıran Asım'la dertleştik.
Emine'nin mis kokan yemekleri sindi evlerimize. Analığını rahminde değil
kalbinde büyüten Narin'e değdi ellerimiz. Cast kalabalık, saymak zor, emek
büyük. Set ekibinin ellerine, yazan her bir kalemin yüreğine sağlık. Siz iyi ki
varsınız.
Set ekibinin görünmez kahramanları... Uzak topraklarda Karagül'ü terinizin damlalarıyla filizlendirdiniz. 4 sezondur mendilimizin kurumasına izin vermeyen Karagül'ü,
bir yılı aşkın zamandır naçizane yorumlarıma kıymet veren herkesi, bana ''Hadi
mi?'' diyerek kalem uzatan Ranini'yi tanıdığım için çok mutluyum.
Gece karanlıktır, karanlıkta uyumak da bazen imkansızdır. Ama uykusuz kalmanın da güzel bir yanı var. Güneşin doğuşunu ilk sen görürsün. Işıklar göz kamaştırarak yükselirken günün ayak seslerini ilk sen duyarsın. Yaşanmamış şeylerin yaşanmış şeylere karşı üstünlüğü vardır her zaman.
Bence biz, yani siz ve işte siz; güzel bir dünya
kurabiliriz. Halfeti, Kars, İzmir, New Orleans ya da iki mahalle ilerisi hiç
fark etmez. Belki karşımıza bir Kendal çıkacak. Karanlıkta beklerken ellerimiz de titreyecek. Ziyanı yok. Gecenin karanlığından korkmayın. İçinizde ateş yandıysa bir kere,
aydınlanacak bir yerler de var demektir.
Çünkü neyin ne kadar yanacağına rüzgar karar verir, olmadı
su; ateş değil.
Başka öykülerde karşılaşmak dileğiyle...