Bir günün cebinde binlerce hikaye saklıdır.
Hikayeleri bu yüzden seviyorum.
Kızıl Goncalar heybesi yüklü bir hikaye..
Çok katmanlı, çok girift.
“Senden daha fazla şey biliyorum” ile “Senden daha fazla şeye inanıyorum” diyen iki kesim arasındaki diyalektiği yansıtmak gibi bir misyonu var.
İki bölümün RTÜK tarafından yasaklanması nedeniyle yayıncı Fox TV’ye ağır para cezası kesildi, yapımın kiraladığı birçok bina film ekibine kapatıldı. Bu kısımlar çok yazılıp çizildi. Ben daha ziyade dizinin zihnimde açtığı oyuklardan bahsedeceğim.
Tarikatlar, saçlarına rüzgar değmesi hayaliyle yaşayan kız çocukları, onlara kendi kaderini miras bırakmayan anneleri... Sekülerler, sevgisiz büyüyen çocukların ceplerine sızan haplar, onları çalsa bile sevemeyen anneler.. İki mahallenin de haklıları haksızları.. İki tarafın da eğrileri doğruları.. Sağ ile sol arasında sıkışıp ezilen rüyalar.
Kızıl Goncalar’da herkese yer var.
Gerçekçi portreler çizilmeye çalışılıyor.
Teknik yanıyla da standartların üzerinde bir iş.
Ancak bu işin ticari yönü de var. İşin çekilebilmesi, kısıtlamalara göğüs gerebilmesi, sürekliliğini koruyabilmesi gerek. Bu nedenle hikayenin dilinin sağlı sollu kroşeler savurmasını makul buluyorum.
İnsan vücudu sağlam bir zırh. Sadece görüneni bilir karşıdaki. İçindeki kan ve et yığınının kokusunu almaz bile. Çok şeyin perdesini aralamaya çalışıyor dizi. Bazen mesaja boğuyor. Bazen içimizdeki kapalı kutuları yokluyor. İşte o anların müşterisiyim. Kendimize “Acaba?” diye sorduğumuz anların..
Özgü Namal’ı ilk kez uzun soluklu bir projede izliyorum, bu da benim eksikliğim olsun. Nasıl duru, nasıl gerçek.. Özcan Deniz çok ayarında.. Erkan Avcı “Benden başkası olamaz” diyor karakteri giyinişiyle.. Şerif Erol, gözümün nuru.. Duygu Sarışın’ın güçlü aurası, Sitare Akbaş’ın sahiciliği.. Mira rolündeki Esma Yılmaz’a çok kızıyorsunuz biliyorum. Fakat kızgınlığınız, rolünün hakkını verdiği için.
Ve Mert Yazıcıoğlu...
Kariyerimin ilk yıllarında Karagül dizisiyle tanıyıp oyununa yürekten inandığım bir gençti. İkimiz de büyüdük ve Yazıcıoğlu’yla ilgili değişmeyen tek şey onu uzun uzun alkışlama isteğim.. Tılsımlı bir genç Cüneyd.. Tarikatın gözbebeği.. Usul usul demleniyor hikayesi. Levent, Suavi ve Zeynep’le yazılan her sahnesi nefis. Kabına sığmayan parlaklıkta bir genç kız Zeynep.. Mina Demirtaş’ın önü çok açık.. Cüneyd ile Zeynep iki ayrı elem goncası.
Hikayenin satın almadığım yanları da var.
Fransızların yaptığı sözüm ona sınavı yemiyorum. İki cenahta da kimsenin bir türlü mutlu olmayışını yemiyorum. Dindarlığın karşısına sekülerlik değil ‘başka bir dindarlığın’ konulmasını yemiyorum. Tüm ekibin emeğine sonsuz saygı..
Fanilerle ilgili “Hiç funny değil!” ve sekülerlerle ilgili “Laik atak” şakaları çok tatlı.
Ülkenin mevcut iklimini yansıtan, sosyolojik gerçekliğiyle bazen iç karartan bazen yürek ferahlatan bir iş Kızıl Goncalar. Projenin cüret ettiği nüansları önemsiyorum. Karşı mahallenin evlerinde yanan ışıkları anlamak için daha pek çok anlatıya ihtiyaç var tabii.
Benim için dizi dün akşam özetlendi: “Biz sizi siz, onları onlar yapanlarız.”
Öyle kilit bir replik ki bu.
Bu ülkede doğduysanız, mutlaka bir yaranız ve bir rolünüz var.
Kızıl Goncalar ne zehir ne de şifa..
Çünkü hem zehir hem de şifa.
İyileşmek hem kendi elimizde hem de karşımızdakinin.
Hem kendimize sıkıca sarılmalıyız hem de karşımızdakine.
Aksi halde hep kendimizi en sıcak yara sanmaya devam edeceğiz.
Güzel günler.