İçimizin parçalandığı o ân
Hatırlarsınız ki, en son Cihan’ın kanı Gülfem ile Gülru’nun eline bulaşmıştı. Tüm sezon boyunca iki Gül arasındaki savaşa sizlerle şahit olduk. Bu uğura çok canlar yandı, çok can yitti ve bir o kadar da kan aktı. Savaş hiçbir zaman kâr kazandıran bir iş ya da anlaşma değildir. Her daim iki taraf da kaybetmeye mahkûmdur. Bizim de Güller’imiz kaybettiler. O gün, akan o kan her şeyi açıklıyordu. Bizler tüm yazı “Cihan öldü mü? Hayır ya, ne ölmesi bal gibi de yaşıyor!” diye diye geçirdik. Hafta içinde yapmış olduğum anketteki sonuçlara göre büyük bir çoğunluk Cihan’ın ölmediği kanaatindeydi. Ne olursa olsun Cihan’ın ölmediğini bildiğim hâlde şüpheye düştüm. Sağ olsun senaristlerimiz ve Med Yapım Sercan Badur’u bizden güzelce gizlemişler. Düşünün, Sercan Badur dâhi “Yeni sezonda çok farklı bir Cihan göreceksiniz.” dediği hâlde içime kurt düştü. Son sahneyi düşündüğümüzde aslında yanılmanın elde olmadığını görmüşsünüzdür.


Neymiş efendim hangi renk olduğunu merak ediyormuş. Sevgi denen o Çiçek Kız başımıza büyük dert açacak.

Cihan çok haklıydı. Hayatı boyunca değer verdiği insanlar O’nu düşünmedi. Cihan için savaşmayı göze almadılar. Doğrusu gerçekleri aynı gün içinde ve biraz da birikmiş olan bilginin ağırlıyla kurup, insanın kendi canına zarar vermesi oldukça güç bir durum. Cihan’ın yerine Mortis’i koyduğumda daha fazlasını bile yapacakmışım gibi geliyor. Sonuçta depresyona beş kala gibi bir durumum söz konusu. Kurarım, kurarım ve yine kurarım. Eskiden Kuruntu ailesi vardı. Onlardan hiçbir farkım kalmaz. “Şimdi yine ne saçmadın Mortis?” dediğiniz duyar gibiyim. Ama bir dakika! Şimdi tüm oklar size çevrilse öyle düşünmez misiniz? Sizi düşünmeyen, hastalıklı ruha sahip olduğunuzu ima eden birileri olsa ne yapardınız? Ah… İşte böyle Sevgili Okur. 
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER