İzleyenler izlemeyenlere
spoiler niteliğinde olsa da anlatsın: Under the Dome, 11. bölümüyle televizyon
tarihinin en ilginç doğum sahnesini ekranlara getirdi. Uzaylılar tarafından ele
geçirilen eski sevgilisinin uzaylı bebeğini, mevcut sevgilisinin yardımıyla
kendi elleriyle dünyaya getiren Barbie, tarihe adını altın harflerle yazdırdı.
Kötü mü oldu? Ne münasebet, söz konusu sahneyi gözümüzü kırpmadan izledik.
Bir bebek ve bir
köpeği aynı sezonda izleyiciyle tanıştırmak Under the Dome’u bir nebze
umutsuzluğa sürüklemiş olabilir. Fakat yine de sezon finaline yalnızca üç bölüm
kala, Chester’s Mill’de sular o kadar durulmuyor ki nasıl bir sezon finaliyle
karşılaşacağımıza dair şimdilik en ufak bir fikrim yok. Küçük bir özet yapmak
gerekirse; Kubbe’nin yüzeyi hızla kireçleniyor, bu yüzden kasaba sakinleri oksijensiz
kalıp boğularak ölecekler, Kinship ve Christine Price’ın önceliği Eva’nın
karnındaki yeni kraliçe, aslen direniş tarafında olan Joe boğulmasınlar diye
Kubbe’yi ortadan kaldırmak için çılgın deneyler yapıyor, Big Jim ve Aktaion
Energy’nin CEO’su Hektor herkesi uzaylı gazabından kurtaracak tedavi üzerinde
çalışıyor... Yani görüldüğü üzere, dizide ilk defa herkesin işi başından aşkın.
Hayatta kalma telaşı gerçekten de yüzde yüz çalışan bir motivasyon.
Yalnız iyi vurdu...
Geçtiğimiz hafta,
12 genç kızın hayat enerjisini emerek üç günlük hamilelikten dokuz aylık
hamileliğe terfi eden Eva, bu hafta bizi karnı burnunda olarak karşıladı. Bölüm
boyunca, şu bebek de ha doğdu ha doğacak diye beklediğimizi kabul edelim. Evet,
nihayet yeni kraliçe aramıza katıldı, hem de insan formunda. Biraz garip bir
doğum oldu elbette. Şimdi Barbie bu çocuğa büyüyünce nasıl anlatacak doğum anını?
Bence şu minvalde bir mektup yazsa yeridir: “Sevgili
yarı uzaylı kızım, sen bir motelde dünyaya geldin. Seni doğuran ebe annenden
önceki ve sonraki sevgilimdi. Annen de sen doğduktan hemen sonra, senden önceki
kraliçe tarafından yastıkla boğularak öldürüldü. Sevgiler, kafası bir hayli
karışık baban...” Gerçekten de aşk bir savaş alanı... Bu arada, madem
kasabada insanların uyuyabileceği yataklara ve odalara sahip bir motel var, bu
insanlar neden çadırlarda yaşıyor yahu?
Bir teenage'den çok daha fazlası: Joseph Ernest McAlister
Son kalan ametist
ile Kubbe’yi ortadan kaldırmaya çalışan Joe nasıl da bir anda ses mühendisine
dönüştü ama! Orijinal plana göre Kubbe’yi ortadan kaldırmak için yedi ametist,
ses dalgaları ve yumurtaya ihtiyaç olduğunu göz önünde bulundurursak, tek bir
ametist ve birkaç eski cihazla Joe’nun işi hakikaten zor. Peki, bu durum Joe’nun
umurunda mı? Bilemiyorum, çünkü kendisi en son karaoke yapıyordu. Hemen bir
anekdot: Bölümün ismi, Joe’nun o sahnede karaoke yaptığı, Pat Benatar
tarafından seslendirilen 80’lerin popüler şarkısı “Love is a Battlefield”dan
geliyor. Bir kez daha bayılıyorum Under the Dome’un göndermelerine!
Christine Price’ın
Joe ile gerçekleştirdiği o küçük gezinti ve sohbet bizim için de biraz
aydınlatıcı oldu aslında. Ajitasyon konusundaki yetenekleri tartışılmaz olan Christine
bu konuda ne kadar doğru söylüyor bilemiyorum; fakat dünya uzaylı tehdidi
altında olabilir. Hayır, Christine Price ve hemşerileri değil maalesef, başka
uzaylılar... Christine’in gezegenini yok eden bu başka uzaylıların şimdiki hedefi
dünya. Tabii Christine bunu sırf Joe’yu manipüle etmek için uydurmadıysa... Pek
güvenemiyorum ama bu konunun iç yüzünü çok yakında öğreneceğiz.
Julia'nın bu bakışı tüm sevip de uzaylılar yüzünden kavuşamayanlara geliyor...
Öte yandan, Julia’nın
araştırmacı gazeteci yeteneklerinin bu kadar gelişmiş olduğunu hangimiz tahmin
edebilirdik ki? Ahırda, samanların arasında pat diye Christine’in saç telini bulması
gerçekten mucize. Tamam, Under the Dome’da birçok mucize yaşanmış olabilir,
neticede bilimkurgu dizisi. Fakat sizce de bu seferki biraz fazla olmadı mı? Üzülerek
bu çabasının boşa gitmesine seyirci kaldık. Christine’in DNA’sıyla tamamlanan
Aktaion Energy tedavisi, Junior’ın üzerinde pek işe yaramadı. Yoksa hangi insan
isteyerek bir başkasının boynunu kırar, değil mi? Big Jim ve Junior arasında
yaşanan o duygusal baba-oğul sahnesi gözlerimi yaşartmış olsa da bu sefer de
gol olmadı. Artık Big Jim ve Hektor’un tek çaresi kaldı: Barbie, Joe, Norrie ve
Hunter da dahil olmak üzere uzaylı enfeksiyonu bulaşan tüm Chester’s Mill
sakinlerini bir çırpıda öldürmek. Atom bombası mı atarlar, sırayla işkence mi
yaparlar yoksa eşek sudan gelinceye kadar dayak mı atarlar bilmiyorum. Fakat hümanizmden
nasibini almamış bu ikilinin gelecek bölümde ortalığı kan gölüne döndüreceğine
eminim.
Haftaya görüşmek
üzere...