Adı Mutluluk: Kıskanırım seni ben...
Kıskanan kadın (temsili değil)

Kıskanmak insanın doğasında vardır. Sevgiliyi, anneyi, babayı, arkadaşı... “Ben bugüne kadar kimseyi kimseden kıskanmadım” diyen yalan söyler bence. Kıskanılmak da, kıskanmak da dozunda olduğu sürece insanı değerli hissettirir. Çünkü insan değer verdiğini, önemsediğini kıskanır. Sınırını aşmayan kıskançlıklar tatlı görüntülere sahne olabilecekken, kıskanırken çizgiyi aşanlar için ise hoş sonuçlar doğmaz. Üstelik bunun örneğini vermek için çok uzaklara gitmeye gerek yok. Bu gece izlediğimiz Kumsal ve Dolunay karakterlerinin durumu tam da bahsettiğim şeyin somut haliydi.

Şüphesiz ki hepimiz Kumsal’ın kıskançlıklarını tatlı bulduk ve hatta o sahneleri izlerken yüzümüzde beliren kocaman bir tebessüm fark ettik. Batu’yu Sera’dan kıskanması ve bunu dışarıya yansıtış şekli o kadar sempatikti ki, insanın böyle bir kıskançlık karşısında mest olmaması mümkün değil. Zaten Batu'nun da bu durum çok hoşuna gitti. Kumsal kıskandıkça onun da suratında güller açtı.

"Sen hiç mi dönmicen şimdi İzmir'e ya?" by Dolunay

Aynayı diğer tarafa çevirdiğimizde ise nefretten gözü dönmüş ama aşkı bahane ederek saldırganlaşan Dolunay var. Hep bahsederim onu ne kadar çok sevdiğimden, bu yüzden o hata yaptıkça ben dibe çekildiğimi hissediyorum. Meselenin Eren olmadığını zaten hepimiz çoktan anladık. Kumsal gibi “aşk” kıskançlığı değil onunki. “Okulun popüler ve peşinde koşulan kızı” sıfatını kimseye kaptırmayı istemediğinden tüm bunlar. Kumsal’ı kendine rakip görüp, kıskançlığını besleyip büyüttüğü müddetçe hem kendisini yiyip bitirecek hem de çevresine zarar verecek. Vallahi dilimde tüy bitti “yapma kızım, etme kızım” demekten. Bir gün sesimi duyacak inşallah… Kıskanma demiyorum, hobi olarak yine kıskan ama şunun dozunu tuttur artık Dolunay'ım.


"Ne dükkanıydı o, kürkçi dükkanı mıydı?" by Eren

Dolunay demişken, Eren’le barışmış olmalarından bahsetmeden olmaz. Bir türlü kendimi yakın hissedemediğim Eren’den her hafta adım adım uzaklaşıyorum. Geçen hafta Batu’ya oynadığı oyun ve bu hafta sırf Sera, Batu’yla birlikte olmasın diye Dolunay’ı kullanışı affedilir gibi değil. Hatalarından kule yapmaya çalışıyorsa başarı yoluna doğru gittiğini söylemeliyim. En çok ben istiyorum Eren ve Dolunay’ın bir arada olmasını, ama bu şekilde çok yanlış. Dolunay zaten gururu bir kenara bıraktığından Eren’in Kumsal’ı sevdiğini bile bile tutuyor elini. İçindeki umut “belki oluruz” diyor çünkü, anlıyorum. Kızamıyorum. Ama bu ilişki (onun adına ilişki denilirse) çok kısa bir süre sonra faciayla sonlanır demedi demeyin. Eren’in Kumsal’a olan hisleri bunun gerçek bir ilişkiye dönmesine izin vermeyecektir. Dolunay bu durumla tekrar yüzyüze geldiğinde ise çok daha tehlikeli bir hal alabilir. Hayırlısı…


O el anca bu amaçla tutulur, başka amaçlarla tutulmaz Sera kızım!

Bir de Sera durumu var tabii. Aslında onunla ilgili söylemek istediklerimin hepsini Kumsal bölümün sonunda söyledi. Hemen hemen hepimizin içinin yağının eridiği sahne… Sera kusura bakmasın ama bu çıkışı hak edeli çok olmuştu. Eren gibi onun da iyimser, düşünceli görünümünün altında bencil ve düşüncesiz bir yanı var. Kumsal ve Batu’nun biribirlerine olan hislerini bildiği halde hala Batu’ya yakınlaşmak için çabalaması çok çirkin. “İş vardı Batu’yu çağırdım” yalanına ufak bir çocuğu dahi inandıramaz. Belki de kendini öyle kandırmak istedi. Üstelik Kumsal’ın gözü önünde Batu’nun ağzının içine girmediği kaldı. Böyle bir durumdan sonra nasıl dostluktan bahsedebilir ki? Seni milletçe alkışlıyoruz Kumsal! Umarım sonradan özür dilemezsin.

Sera’ya kızdığım kadar Batu’ya da kızdığımı söylemeliyim. Sera kendi ağzıyla sana seni sevdiğini söylemişken, sen Kumsal’ı seviyorken, durum yeterince karmaşıkken neden Sera’yla bu kadar yakınlaşırsın ki? Üzgünüm ama senin Sera’nın bir haftada değişmiş olabilme ihtimaline inanmana hayret ediyorum. Kendinden düşünmelisin, sen Kumsal’dan bu kadar ufak bir zaman diliminde vazgeçebilir miydin? Bu hikayenin tek fedakar ismi Kumsal. Batu’nun silkinip olaylara daha sağlıklı bakması lazım, yoksa ortalık daha çok karışacak.


"Bi gözüm azıcık açık kalsında timsah neyin gelirse görem" by Zeki

Bu bölüm karakterler arasındaki tüm gerilime rağmen çok eğlenceliydi. Bizi hayatın karmaşasından uzaklaştırıp keyifli anlara sürükledi. Ama itiraf etmeliyim beni en çok mutlu eden Zeki ve Gonca sahneleriydi. İki bölümdür dilden düşmeyen öpüşme mevzusu başka bir hikayede başka karakterlerle çok sıkıcı hale gelebilirdi. Ağaçtan aşağıdakinin üstüne düşme olayı da klişe aslında ama genelde kızlar düşerken, Zeki’nin Gonca’nın üzerine düşmesi çok eğlenceliydi. Konu Zeki ve Gonca olunca gözüme her şey sempatik geliyor sanırım. Muzurluklarını çok seviyoruz ama biraz da duygusal sahnelerini izlesek fena olmaz. Biribirlerine olan duygularını yaşayışlarını, yansıtışlarını biraz daha yoğun görmek istiyorum. Sabırsızlığım yine iş başında!


"Uyum" sözcüğünün somut hali

Bu hafta yazımın sonuna Eren’i değil (malum her hafta onu saklarım sona) Kumsal ve Batu’yu sakladım. Bu iki karaktere ve onların aşkına öyle inandık ki, bunu başaran Kaan Yıldırım ve Ezgi Eyüboğlu’na kocaman alkış. Kumsal ve Batu’yu bizden biri yaptılar. Ne hissetseler ben de hisseder oldum. Bu bölüm o kadar güzellerdi ki onlar için söyleyebilecek söz dahi bulamıyorum. Batu da Kumsal da köprüde karşılaşmış iki inatçı keçi… Biribirlerini törpüleyeceklerine dair inancım sonsuz. Sera durumunu aşabildiklerinde aralarındaki bağ çok daha kuvvetli hale gelecek ve birlikte karşılaşabilecekleri tüm engellere karşı daha sağlam duracaklar. O günleri heyecanla bekliyorum.

Haftaya görüşmek üzere...

 

BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER