Mutluluğa çeyrek kala...
Resim değil belki ama işte sana mutluluğun fotoğrafı Abidin (temsili)
Mutluluk’un tanımı herkes için başkadır. Nasıl ki aşkı, huzuru biribirimizden farklı cümlelerle, farklı şekillerde tanımlıyorsak mutluluğun da net bir tanımı yoktur. Kimi için sağlıklı olmak mutlu olmaya yeter, kimi daha büyük şeylerin peşindedir. Kumsal da hayatın karmaşası içinde mutluluğu yakalamaya çalışanlardan. Başından beri ifade ettiği gibi annesinin izinden gidiyor. Çünkü onun mutluluğun peşinden sürüklendiğine inanıyor.


"Biz bunca meze yapmayı nerden öğrendik" by Kumsal

Farkettiniz mi bilmiyorum ama ben bu bölüm Kumsal’ı ilk defa bu kadar huzurlu gördüm. Batu, Yelda ve Vural’la yediği yemekte gördüğüm Kumsal aklında soru işaretleri olmayan, ilerisini düşünmeyen, ağız dolusu gülümsemekten çekinmeyen bir Kumsal’dı. Oturduğum yerden yanlarına gidip “aradığın mutluluk bu işte Kumsal!” diye bağırasım geldi. Bu zamana kadar Kumsal’ın mutluluk anlayışının ne olduğunu merak ederdim. Bu bölüm anladım ki aslında ihtiyacı olan tek şey huzurlu bir aile. Babasının baskılarına ve dayatmalarına dayanamayan, annesinin özlemini çeken gencecik bir kız. Aile olmanın eksikliğini hep yaşamış olmalı diye düşünüyorum. Bu dörtlüyü birlikte daha çok izlemek isteyenler el kaldırsın? (Yo yo hayır her şey Kumsal mutlu olsun diye, biz bu sahnelere bayıldığımızdan falan değil yani)

Dizide her karakter “aile” olarak o kadar eksik ki güzel bir tablo görünce biz de haliyle çok seviniyoruz.  Dolunay, Eren, Batu, Kumsal, Gonca ve hatta belki Zeki… Her birinin aile içinde yaşadığı büyük sorunlar var. Kimisi bununla baş edebiliyor, kimisi edemiyor ve saldırganlaşıyor. Bu insanlara bakıp “siz ailesiniz, biribirinize çektirdiğiniz bu işkence neden” diye sormamak elde değil. Halbuki dik kafalılığı bırakıp biribirlerine içlerini açtıklarında tadından yenmez olmuyorlar mı? Örneğin Taylan’ın içinde Eren’e karşı ufacık bir sevgi kırıntısı bile kalmadığını düşünmeye başlamışken mezarlık sahnesinde gözyaşlarımı tutamadım. Hangimizin yüreği Taylan, “Eren’i özledim.” dediğinde paramparça olmamıştır ki? Böyle sahnelere canımız feda. Ama bu yakınlaşmayla birlikte sevinçle dolan yüreğimiz  Dolunay annesine ihtiyaç duyduğunda İpek’in “biraz beklesin” cevabıyla yine hüzne boğulmasın mı? Vallahi boğuldu.


"Şimdi seni burda ezmeli mi, ezmemeli mi?" by İpek

İpek bu bölüm beni öyle şaşırttı ki, ona olan sevgimi de güvenimi de sarstı. Belki diyeceksiniz ki “anne diye hiç mi kötü anı olmayacak, her saniye kızının yanında mı olmak zorunda?”. Elbette onun da kendine ayırması gereken zamanlar, kendini kötü hissedip yalnız kalmak istediği zamanlar olacak. Ama Dolunay’a verdiği cevap tamamen bencillikti. Dolunay’cığım merak ediyordu “acaba ben kime benziyorum” diye. Fiziksel olarak bilemem ama karakter olarak aynı İpek’mişsin canım. Yetiştirilme tarzın yüzünden sende pek suç bulamıyorum açıkçası. Eğer kıskanan bir kadının dönüştüğü hali görmek istiyorsanız lütfen İpek’i izleyiniz. Zira birkaç bölüme kendisinin de dediği gibi “bu hikayenin kötü kadını” olucaktır. Ve böyle olursada Vural’ın dediği gibi yalnız kalır… Herkes ikinci bir şansı hak eder diye düşünürüm hep. İpek’e benden bir şans daha. Bunu da kullanamazsa Yelda’nın tarafında yer alacağımı söylemeliyim.


"Nı dımık sını sıvmıyırım yı" by Sera

Gelelim dizinin en dengesiz karakteri olduğunu düşündüğüm Sera’ya… Geçen bölüm yorumumda da bahsettiğim gibi Sera’nın davranışları psikolojisi normal olan bir insanınkiler gibi gelişmiyor. Kafası o kadar karışık ki, bence ne istediğini kendisi de bilmiyor. Nasıl ki Eren’in Kumsal’a olan aşkına hiç inanmadıysam, Sera’nın Batu’yu sevdiğine de inanmıyorum. Ayrıca madem Batu’dan vazgeçmeye karar verdin ne diye çocuğa açılıp sonrada “ama sen Kumsal’la ol” diyorsun ki? İntihar vakasından beri çok sinirliyim Sera’ya, şımarıklığına… Hala da geçmiş değil. Taylan da Eren de ağzının içine bakıyorlar ama artık tam tersi bir uygulamaya geçmelerinin zamanı geldi bence. Aksi takdirde Sera’nın kendine geleceği falan yok.

Söylersem başıma bir şey gelir mi acaba diye düşünmeden edemedim ama söyleyeceğim; bu dizide dost olabileceklerini düşündüğüm ve hatta dost olmalarını çok istediğim iki insan Kumsal ve Dolunay! Yaraları farklı gibi gözükse de aynı aslında. İçlerinde eksik kalan tarafın verdiği acıyla baş etme şekilleri farklı belki ama Dolunay iyi niyetle, sevgiyle iyileşebilecek biri. Bir olsalar ne kadar güçlü olabileceklerini sizin de görebildiğinizi düşünüyorum. Nasıl ki Dolunay ve Eren’e dair umut besliyorsam, bu dostluğun gerçekleşebileceğine karşı da umut besliyorum.


Evde misafire pişen tatlı, börekten annemiz vermeyince biz (temsili değil!)

Eren demişken, artık Eren dediğim an yazımın sonuna geldiğimi anladığınızı biliyorum, birkaç lafım var ona. İyi niyetli, düşünceli görünümünün altında aslında sinsi planlar peşinde olan, sonunun nereye gideceğini düşünmeden davranan bir yapısı var. Bunu Batu’ya yaptığı çirkin oyunla kanıtlamış oldu. Eren’e karşı hep ortadaydım, ne hissedeceğimi bilemiyordum. Bu bölümle birlikte ondan birkaç adım uzaklaşmış oldum. Kumsal’a iş bulması için yardım etmeye çalışan ve bunu hor görmeyen adam, nasıl oldu da Batu’yu çalışırken rezil etmeyi düşündü anlamış değilim. Allahtan Batu güçlü, nerede ne yapması gerektiğini bilen bir adamda bu oyunu bir çırpıda kendi lehine çevirmeyi başardı.


Biribirine ayna görevi görenler...

Kaldı ki Dolunay’a kötülüklerinden arınıp gelmesini söylerken kendi yaptığını nasıl göremedi bunu da merak ediyorum. İnsanları işinden etmesi onun için “iyilik” olarak tanımlanıyor sanırım. Boşuna dememişler insan bir başkasını eleştirmeden önce aynayı kendine çevirmeli diye. Bir bak o aynaya, kendi hatalarını gör, sonra gel başkalarını eleştir. Nasıl ki Dolunay sinirlendiği zaman gözünü karartıp sonucu hoş olmayan şeyler yapıyorsa, Eren’de de bu durumun aynısı söz konusu. Müsadenizle “Al birini vur ötekine” değimini Dolunay ve Eren’e armağan ediyorum. Eren’ciğim Dolunay bile senin yanında çok sempatik kalmaya başlıyor. Silkinmeni umuyorum…

Bu arada farkettiyseniz Eren'in Kumsal'a açıldığı sahneden hiç bahsetmiyorum bile. Hislerine inanmadığım bir adamın içini dökmesi beni etkileyemez çünkü. Sahnede etkilendiğim tek şey Batu'nun bu olaya tanık olması ve Kumsal'ın onu görür görmez Eren'i hiç umursamayıp Batu'nun peşinden gitmesiydi. Ardından gelen kavgayı ise çok çocukca ve saçma buldum. Kumsal kimi seviyorsa onunla olur, diğerini öldüresiye dövebilenle değil. Koskoca iki adamın bunu düşünememeleri beni hayal kırıklığına uğrattı. Ne yalan söyleyeyim Ceza sürprizi sahneye öyle bir hava katmıştı ki tüm bunları biraz olsun gözardı edebildim hiç değilse.

Gelecek hafta görüşmek üzere.     
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER