Yorumu okumaya başlamadan önce, Kiralık Aşk'ın 7. bölümde çalan ve benim de çok sevdiğim bir şarkı olan Farketmeden'i dinlemenizi öneriyorum. Yorumu yazarken Demet Evgar'ın o güzel sesinden hep bu şarkıyı dinledim çünkü..
İnsan bazen duyduğuna değil de gördüğüne inanmak istiyor.
Çünkü dil yalan söylese de gözler gerçeği bağırıyor ''Ben
buradayım!'' diye. Karakterlerin söylediklerine değil, nasıl
baktıklarına göre yorumladım bölümü bu yüzden. Hepsinin dili,
bakışları başkaydı bölüm boyunca. Zaten başımıza ne
geliyorsa içimizde tuttuklarımız, söyleyemediklerimiz yüzünden
geliyor.
Kiss me before you go...
Ömer ve Sinan'ın
''basket maçı'' kisvesi altındaki rekabeti güzel bir sahneydi.
Ömer'in istediği bir şey söz konusu olduğunda, hemen pes
etmeyeceği sinyallerini aldım alttan; ama sonucu mutlu olmadı
maalesef. Ömer'in aklı o kadar karışık ki adil bir maç da
değildi zaten. Bu ikilinin arasında hiç ''Çok iyi arkadaşız,
dostuz biz.'' elektriği alamıyorum nedense. Birbiriyle
konuşamayan arkadaş mı olur hiç canım? İyi arkadaş dediğin,
bakışlarından ne demek istediğini, bir sıkıntısı olduğunu
anlar. Tıpkı Ömer'in Sinan'ın bakışlarından Defne'ye olan
duygularını anladığı gibi... Yine Sinan konusunda umudumu
kaybetmek istemiyorum. Karakteri ve canlandıran oyuncuyu çok
sevdiğimden, çiftlerin arasına giren kara kedi rolünü
konduramıyorum bir türlü. Sinan hala sınırı aşmış değil,
inşallah da aşmaz.
Ömer'in gözler hep Defne'nin dudaklara focuslanmış bir şekilde, bilemiyorum artık...
Ömer ise
Pandora'nın Kutusu olma yolunda emin adımlarla hızla ilerliyor.
Öyle ki o kutunun açılmasını sabırsızlıkla bekliyorum her
hafta. Yıllardır oraya biriktirdiklerinin haricinde, Defne ile
ilgili o kadar çok duygu, düşünce ve korkularını oraya
kilitledi ki kutu doldu, taşmak üzere. “Ben anlatmayayım ama
herkes beni anlasın.” derdindesin Ömer, ama herkes Sadri Usta
değil ki seni bir bakışta anlasın... Biliyorum, tüm bu hal ve
tavırların kendini korumak için ama kendine en çok zararı sen
veriyorsun, haberin yok. Bazen “Keşke…” dememek için
kendimizden hiç beklemediğimiz şeyleri yapmalıyız ki ileride
“İyi ki yapmışım.” diyebilelim. İyi kiler, keşkelerden daha
değerlidir Ömer. Bazı pişmanlıklar çok değerlidir, kıymetini
bilmek lazım. Bu da bu yazıyı okuyan herkese benden naçizane bir
tavsiye olsun.
Ömer'e bu kadar
yükleniyorum ama asla kızamıyorum ya. Karakter izleyenlere çok
sıkıcı, anlaşılmaz geliyor olabilir. Hatta ben de bölümün
sıcaklığıyla isyan ediyorum, ama aslında o kadar derin yazılıyor
ki her hafta tek bir sözü ya da hareketiyle hayran kalabiliyorum.
Ömer o kadar ben ki... Tüm o korkularını, geri duruşlarını,
kaçma çabalarını çok çok iyi anlıyorum. Yanlış
hatırlamıyorsam üçüncü bölüm yorumumda aynen şöyle
yazmıştım onun hakkında: ''Ömer'in tek bir hatasında Defne'yi
kovmasının altında da kafa karışıklığı yatıyor. Defne, onun
için bir sorun… ‘Eğer giderse ben eski alıştığım hayatıma
geri döneceğim.’ düşüncesi hâkim bilinçaltında...''
Karakter bugüne kadar beni hiç yanıltmadı. Ömer hala aynı
korkularla hareket edip en ufak bir yanlış anlaşılmanın arkasına
sığınabiliyor. Bile bile acı çektiriyor kendine. Sonra da
kitaplara sığınıyor. Şimdi ben bu adamı sevmeyeyim de ne
yapayım? Bu arada dipnot, merak edenler varsa eğer, Ömer'in
okuduğu kitabın adı: Marcel Proust -
Albertine Kayıp. Okumanızı tavsiye ederim.
Dudaklarımla öperek mi ölçsem acaba ateşini?
Ah
Defne ah... Hal ve tavırların, heyecanın o kadar içten ki insan
fark etmeden kapılıp gidiyor sana Ömer gibi. Ama senin bu yanlış
anlamaların ne olacak kuzum, ha? Adam, orada şirket içi
ilişkilerden bahsederken “Siz.” diyor, biz değil ki. Nasıl onu
kendin ve Ömer anladın sen? Aklında fikrinde Ömer olunca tabii,
her şeyi kendine yoruyorsun, sen de haklısın. Ne kadar, kendi
ellerinle Ömer'i Yasemin'e teslim ettiğin için geçen haftadan
beri sana kızıyor olsam da bu bölüm, hasta Ömer'e olan şefkatin,
ilgin, onun yokluğunda kendini kaybetmenle kendini hemen
affettirdin. ''Sizi çok özledim Ömer Bey.'' repliği, bölüm
içindeki favori sahnem oldu sanırım. Defne'nin içinden geçeni
söylemesi, diline hâkim olamaması işimize çok yarıyor ve daha
çok yarayacak gibi duruyor. Ömer kadar olmasa da duygularına kilit
vurup yok saymaya çalışan bir diğer insan da Defne ama aşk söz
konusu olduğunda ben Defne'den daha ümitliyim. Umarım, yanılmam.

Gelelim
bölümün yıldızına, assolistine, kalplerin şampiyonu Şükrü
abimize. Seni en sona bıraktım ama sen bizi hiç yanıltmadın.
İzleyenler olarak senden çok umutluyduk, bizi yanıltmadın. Her
şeyi tek tek anlattın ya, helal olsun sana. Zaten ne varsa sende,
Neriman'da ve Sadri Usta'da var. Yılların yaşanmışlıkları
var tabii. Tecrübe çok başka bir şey…
Sanırım
en durağan, olaysız Kiralık Aşk bölümünü bu hafta geride
bıraktık. Her hafta yazdığım gibi bu bölümlerin bizi büyük
sona götüren adımlar olduğunu düşünüyorum. İtiraf, aşk
gibi konularda hiç acelem yok. Böyle, bebek adımlarıyla sindire
sindire izlemekten çok memnunum bu aşkı. Fragmana bakacak olursa
Ömer'in duvarlarından birkaç tuğla eksilmiş ki Defne'ye eziyet
etmeye başlamış. “Peki, bundan neden bu kadar umutlusun Seda?”
diyenleriniz varsa hemen cevaplayayım, ama sorularla: Sizce Ömer
neden Defne'ye iş yükleyip meşgul etmeye çalışıyor? Neden
tepki vermeye başlamış? Önceden sadece kıskanmakla yetinen adam,
neden harekete geçmiş? Güzel günler yakında, hissediyorum ben.
Bölümde
emeği geçen herkesin emeğine sağlık. Siz siz olun, umut etmekten
vazgeçmeyin.
Kitapkurdu
Kiralık Aşk 8. Bölüm Fragmanı:Bu hafta anketimizde hepimizi çok ilgilendiren o soruyu soruyorum. Hazır mısınız? Sizce ilk aşk itirafı kimden gelir?