Kurtlar Vadisi 256. bölüm çok güzel geçince içten içe bu bölümün
biraz rolantide olacağını düşünüyordum. Fena yanıldım. Öyle böyle değil, çok
yanıldım. Bir yanıldım ki sormayın. Bir insan bu kadar yanılabilir yani. Daha
nasıl yanılabilirdim bilmiyorum. Belki de sezonun en güzel bölümünü izledik.
Tabi şu ana kadar ki olan süreçten bahsediyorum. Yoksa yine fena yanılabilirim.
Gelelim bölüme...
Önce
bir geçen haftayı toparlayalım...
Hani bir söz vardır “Allah dağına göre kar verirmiş” derler. Polat
bu durumda Himalaya sıra dağları oluyor galiba. Bir insan sevdiği kadının
kanser olma haberini böylesi metanetli karşılayabilir mi? Ne onun yanında, ne
de onsuz en ufak renk vermedi. O mücadeleye de eyvallah dedi. Polat böylesi
güçlü karşılıyorsa sanırım artık bize de susup izlemek kalıyor. Yine de umarım
bu konuda senaryo grubu çok canımızı yakmaz.
Cahit ve Talha’yı, Yusuf’un temizlediği evde bırakmıştık.
Armageddon timi etraflarını çevirmişti ama kurtulacaklarını hepimiz tahmin
ettik. 12 sene geçmiş. Bu gibi durumlara alışığız artık. Alışık olmadığımız şey
ise Cahit’in çatışma şekliydi. Kolları çapraz yapınca ister istemez bir gülme
tuttu beni. Biz küçükken onun başka çeşitlerini de yapardık. Belin yanından
ateş etme, koltuk altından ateş etme, bacakları açıp arasından arkaya ateş etme
falan da falan. Neyse ki Cahit kolları çapraz yapmakla yetindi. Yoksa su tabancamı
kapıp çıkacaktım karşısına şov nasıl olurmuş gösterecektim. Valla bak...
Sahneyi izlerken iyi eğlendik. Fakat aynı zamanda büyük bir
aydınlanma da yaşadım. Yabancılar buna illuminated diyorlar. Korkmayın onların
tarafına geçmedim. Hala bu taraftayım. Dizinin de kafasının karışık olduğu bir
konuda netliğe kavuştum. Polat, Cahit, Pusat veya bir başkası... Kim olursa
olsun tekli operasyonlar, minimum iki kişiyle gidilen operasyonların yanında
çok daha sönük kalıyor. Yanlarında arada iki laf edecekleri birilerinin olması
hem sahneye ayrı bir zenginlik katıyor hem de Kurtlar Vadisi Pusu seyircisinin seveceği tarzda ufak esprilere
zemin hazırlıyor. Mesela Talha- Cahit pekala iyi bir çift olabilirlerdi. Fakat
daha bölümün ortasına gelmeden Talha yine kayboldu. Kaybolmasın istiyorum.
İn
misin cin misin be adam?
Yusuf sanırım tek tabana dolaşmaktan bir süre daha
vazgeçmeyecek. Yine bölüm boyunca sinsi sinsi etrafta dolaştı. Babasının evine
girip motordan aldığı usb’nin içeriği hakkında en ufak fikri olan varsa beri
gelsin. Fakat içinde her ne varsa Polat’a ulaşacak. Orası kesin. Geçen bölüm
fragmanda gösterilip bölüm içerisinde yer almayan Fehmi’nin uyku sahnesi de
nihayet aydınlığa kavuştu. Herkes gelenin Hakkı olduğunu düşündü ama Yusuf
çıktı. Güzel bir feykti. Afiyetle yedik.
Kenan’ın Yusuf’u görüp ayağa kalkması ise uzun vadede, tabi
Fehmi yaşarsa durumları epey ilginç bir hale sokabilir. Ayaklanmış bir Kenan’ın
denkleme katılmasını isterim doğrusu. Kenan’ın uyanık, aklı başında ve ayağa
kalkacak kadar motive olduğu halde, üstüne üstlük açık pencereyi görmesine
rağmen Fehmi’nin gireni Cahit sanması beni şüphelendirdi. Önce Polat’dan “iki
oğlun” lafı, hemen ardından eve giren esrarengiz ziyaretçi... Fehmi gibi
paranoyak bir adamın bu olayları birbirine bağlamaması mümkün değil.
Acaba diyorum Fehmi evin içindeki kimseye yeterince güvenmediği
için suçu Cahit’e atmış olabilir mi? Sonuçta oğlunun yaşıyor olmasının tek bir
anlamı var. O da oğlunu öldürmek isteyen birilerinin olması. Sıradan bir kaza
olsa Yusuf kardeşine dönerdi. Yusuf’un canına kastedebilecek sadece iki güç
var. Ya Fehmi’yi cezalandıranlar ve şimdi ödüllendirenler ya da Polat Alemdar
tarafı. Bu işi Polat yapmış olsa Yusuf gene ailesine dönerdi. Demek ki diğer
taraf yaptı. Şu an Yusuf’un yaşadığını sadece Polat Alemdar ve Fehmi biliyor.
Fehmi oğlunun can güvenliği için bu sırrı açık etmek istememiş olabilir.
Gelecek bölümlerde bu konu aydınlanacaktır.
Hazır Tilki tek tek topluyorken çevremde kimi sevmiyorum acaba?..
Lütfen
sıraya giriniz...
Settar Ağa’nın başına bir şeylerin geleceğini biliyorduk da bu
kadar da keklik gibi tuzağa düşeceğini beklemiyordum. Sanırsın Ordinaryüs
babasının oğlu. Baba bile Settar Ağa’nın Ordinaryüs’e güvendiği kadar oğluna
güvenmez. Dümdüz gitti. Tuzağa düştü. İçi rahatladı. Tamam pek zeki bir adam
değil ama yürekli adammış doğrusu. O halde topuklaması gerekirken elinde
bombalarla ilerlemesini takdir ettim. Fakat Polat bu noktalara kadar yüreğiyle
gelmedi. Zekasıyla geldi. Tilki için bir tek fiyongu eksik hediye paketi oldu.
Hadi ilk hediye paketi gene bombalarla adamlarla gelmiş. Pusat
sen neyine güvendin? Bir hevesle Tilki’yi tuzağa düşürdüğünü düşündüğün her an
sen tuzağa düştün. Açık açık kalibren yetmiyor işte adama hala neyin davası bu?
İki kere bu hatayı yapmışken mekan çıkışında üçüncü kere tuzağa düşüyorsan ben
bunda kasıt ararım. Ne demişler? Bir hatayı bir kere yapıyorsan normal bir
durumdur. İki kere yapıyorsan söz meclisten dışarı aptalsındır. Üç kere
yapıyorsan o hatadan zevk alıyorsundur. Pusat’ın işi artık keyfe dönüştü.
Sefasını sürmesi de şimdilik Tilki’ye düştü. Tilki doğum gününde dahi bu kadar
hediye almamıştır. Ama bu işte de bir hayır var. Polat kendisini kurtarınca
ergen tripli Pusat’ımız gerçek dost, düşman kim anlamış olur.
Seni
seçtim Fehmiçu!
Yusuf baba evinde tur atadursun Algis’in saat farkı
gözetmeksizin oldukça kaba bir davranışla gece yarısı Fehmi’yi arayıp artık
tamamen çekildiklerini bildirmesi keyiflendirmedi desem yalan olur. Ha şöyle
geri basın biraz. Adamı o kadar korkutmuşuz ki arkasını cama veren koltuk
yerine duvara veren koltuğa oturmuş. Haklı tabi... Polat bu, nereden ne zaman
gireceği belli olmaz. Ben size diyeyim Algis bu korkuyla çok yaşamaz.
Algis’den gazı alınca ve evine girilince tabi Fehmi hemen emri
veri. “Cahit’in işini bitirin!” Zaten onun emrine bakıyordu. Bu kadar kötü
baskını Pittbull ve çetesi dahi yapmıyordu. Erhan’ın da dediği gibi en azından
mekanın açılışı oldu. Fehmi ise hani biraz çocukça olacak ama resmen avucunu
yaladı.
Fakat Fehmi’yi durdurmak ne mümkün? Seksek Mete’ye de Hoca’nın
öldürülmesi talimatını verdi. Öldürülür mü bilmem. Mete’ye pek inancım yok
açıkçası. Mete’yi biraz tanıdıysam ne hocaya bulaşır ne de yeni kapı bulana
kadar ortalarda dolaşır. Anasının yanına sığınır. Zira Fehmi batan bir gemi
gibi davranıyor. Yani batıyor... Batarken de bütün kozlarını oynuyor. Halik’in
işini karıştırması da bu yüzden mesela. Pusat’ı da Cahit’in üstüne salmaya
kalktı.
Pusat’ın Cahit’e sıkma ihtimali olsa arabada beklerken
“çağırırsa gelirim” demezdi. Dedim ya ergen tribinde şuan ama tarafını da
biliyor bence. Fehmi’nin bu kadar sıkışması hoşuma gidiyor ama diziden
çıkacağını sanmıyorum. Daha uzun uzun oğluyla karşı karşıya mücadele
verecektir. Tüm bu kaybettiklerinin ardından nasıl bir yol izleyeceğini merakla
bekleyeceğim. Fehmi tarafı yine çok renkli...
En çok hangimiz vurdu abi?
Anılar,
anılar, şimdi gözümde canlandılar...
Nihayet mekan tamamlanmış. Açıkçası çok, çok, çok beğendim.
Erhan zevkliymiş vallahi. Hele Polat’ın odasının olduğu duvarlar çok kadim bir
hava katmış. Duvarında asılı iki tablonun da mutlaka bir anlamı olmalı. Yoksa
Polat durup bakmazdı. Keşke resim sanatına biraz ilgim olsaydı. Artık cevabını
Vadi’den bekleyeceğiz.
Mekanı gördüğümde Tombalacı da gözümün önüne geldi, Derya’nın
vuruluşu da gözümün önüne geldi, Abdülhey’in herkesi kurtarması da gözümün
önüne geldi. Ne çok anımız birikmiş orada... Kurtlar Vadisi Pusu’da nostalji
yoksunluğu çeken bizler için adeta bir eve dönüş gibi oldu. Öyle bir huzur
kapladı içimi anlıyorsunuz değil mi?
Tabi tadını çıkarmak pek kolay değil. Düşman çok. Dakika bir, gol
bir daha çayı bitirmeden ilk baskın geldi bile. Neyse ki Hakkı’nın
avanaklarıydı da pek uğraştırmadılar. Hem bu sefer kapının önündekiler de
ölmedi. Şaşırdım doğrusu. Baskın gelir de yürüyüş gelmez mi? Cahit’in getirdiği
bilgiye Polat’ın bu kadar sinirlenmesini beklemezdim. Öyle bir yürüdü ki
tablolar arkasında sallanmamışsa ayıp etmişler. Bence Leyla’nın durumundan dolayı
biriktirdiği öfkesini kusacak yer arıyordu. Çok da güzel oldu.
Biz geldiiiik
İlk
Hedef Bünyamin!
Erhan, Cahit ve Polat... Hiç kasmadan ön kapıdan girdiler ve
Bünyamin odasında soluğu aldılar. Vallahi odaya girince benim gözler biraz
kararmadı desem yalan olur. Müslüman adamda o kadar para olur mu Bünyamin?
“Susmanı tercih ederim” repliği de şahaneydi doğrusu. Paraya dönüp bakmadılar
bile. Hayır al fakire fukaraya dağıt. Gözüm kaldı vallahi. Parayı geçersek Erhan
adına sevindim doğrusu. KGT merkezinde çok pasif kalmıştı. Polat şimdi onu
yanına alıp operasyona gittiğine göre demek ki artık kol problemi yok. Zaten
bir iki bölümdür şöförlük de yapıyordu. Eskilerden birini aktif görmek keyif
veriyor.
Şüpriiiiissss!
Zaharyas’ın bir efsane olduğunu öğrenmiştik. Kötü bir efsane ama
yine de efsane. Kim derdi ki ufacık bir silah ticareti onun sonu olacak?
Zaharyas en ufak şekilde Polat’a bulaşmamış ve hatta ondan zarar görse de
mesafesini korumuştu. Fakat bizim oğlan pek mesafe tanımıyor. Zaharyas’a
sorsak, eminim Polat’dan önce oraya baskın yapabilecek 100 düşmanını bir
nefeste sayardı. Onu görünce bu kadar şaşırmasının sebebi de bu bence.
Serde tüccarlık var ya bu sefer canını pazarlamaya kalktı ama
Polat tok alıcı. Zaharyas’ı da alnının ortasından vurdu. Aslında çok şey
beklediğim müthiş bir karakterdi ama gidişi de hayli görkemli oldu doğrusu...
Silahtan dünyaları kazanan Zaharyas’ı 3-5 liralık bir kurşun indirdi. Bence çok
trajik.
Bari arabanın kaloriferlerini açın Memati bu nasıl muamele?
Fuat
Tataroğlu...
Son durak Can bey oldu. Bizim İngiliz Can bey’in eğlence
anlayışını hiç beğenmedim doğrusu. İlk başta, “Zeus musun, Dan Bilzerian mısın
sen? O kadar hatunu ne yapacaksın?” diye düşündüm. Can bey de benim gibi
düşünmüş olmalı ki kızı aşağı attı. Anılar dedik ya, aklıma Fuat Tataroğlu
geldi. Yıllar önce “kadınlara eskiden istediğimiz her şeyi yapıyorduk. Şimdi
kılına dokunsan başına bin tane dert açılıyor” demişti.
O gün yazılan bu replik yıllar sonra Can bey’in ne kadar
kontrolden çıktığını göstergesi oldu. Yıllar önce yazılan bir replik bugün
kurgulanan bir olaya resmen arka çıkıyor. Helal olsun. Adam o kadar kendini
kaybetmiş ki silahı kontrol dahi etmemiş. Onun da sonu alnının çatısına bir
kurşun oldu. Şimdi İngilizlerin ne yapacağını çok merak ediyorum.
Polat aslında hepsini mermi manyağı yapabilirdi. Alnının ortasından
vurmasının kuşkusuz bir mesajı var. Diyor ki, “size hiçbir şekilde yaşama hakkı
tanımıyorum.” Zira beş kurşun yiyip hala yaşayan adam çok. Fakat alnının ortasından
vurulup da yaşayanı gören yok. Polat daha bir bölüm önce uyarı olarak kullandığı
şeyi Fehmi’nin ilk hareketinde hayata geçirdi. Konseyi her ne kadar Mete kabul
etmese de dağıttı. İnanılmaz keyifli sahnelerdi. Her bir infaz, her bir replik
youtube’da ayrı ayrı video olur ve binlerce kez izlenir. Epeydir Kurtlar Vadisi Pusu’da böyle bir rüzgar
esmiyordu. Kendimize geldik vallahi... Yazanın, çekenin, oynayanın, her türlü
emek veren herkesin emeğine sağlık.
İçmezsen ölümü gör diyeceğim ama boş yere sana ümit vermek istemiyorum.
Adam
votka sevmiyor işte!..
Halik Bey'e yapılan baskını duyunca soluğu Polat’ın mekanda aldı
ve kaç bölümdür beklediğimiz büyük buluşma gerçekleşti. İki düşman yine odaya
kapandı, yine karşılıklı oturuldu, yine votkalar dağıtıldı ve yine Polat
içmedi. Tilki bir gün ölürse bu ısrarcılığından dolayı ölür. Tilki, Polat’dan
istediği şeylerin imkansız olduğunu biliyordu. Polat da söylediği sözlerin
Tilki üzerine etkisi olmayacağını biliyordu. Bu görüşme iki eski düşmanın
birbirini tartma görüşmesiydi. Neler değişmiş, ne kadar yaşlanmış, tavırları ne
anlatıyor hep birbirlerini gözlemlediler.
Ne söyledikleri önemli değil desem de nasıl söyledikleri çok
önemliydi ve inanılmaz keyifli bir diyalog oldu. Kurtlar Vadisi Pusu senaryo ekibi bu bölümde efsane replikler
yazmışlar. Hepsini tebrik etmek lazım. Racon kavramı eski mekanla birlikte
belli ki yeniden dönüyor. Daha ne isteriz?
Mekandan çıkarken Tilki’nin Zülfikar Ağa’ya söylediği “boş yere
öldürtme kendini” repliği onun da yavaş yavaş bize benzemeye başladığını
gösteriyor. Zaten memleketin havasından mıdır suyundan mıır bilmem futbolcusu
dahi dışarıda beyfendiyken bize gelince üç maç sonra yerli futbolcu gibi hakeme
itiraza başlıyor. Çok çabuk kendimize benzetiyoruz. Tabi bu Tilki için kötü bir
şey. buraları fazla benimsememesi lazım. Zira onun da dediği gibi “herkes kendi
toprağına gömülmeli.” Fazla benimserse toprağa yaklaşır.
Ben nişanı aldım. Martin'i getirin bana.
Mutluluktan
bir haber ver musalla taşı!
Baktı ki Algis topuklamış. Martin durur mu? O da topuklamaya
hazırlandı. Telefonda “etkili bir adımdan sonra” derken aklıma ilk olarak Süha
Tarık geldi. Fakat Martin sandığımızdan da alçak çıktı. Gözüne Saf’iye’yi
kestirmiş. Vallahi yatacak yerin yok Martin efendi! Sonrasında Saf’iye ve
Cahit’in telefonlaşması, Martin’in kapıda Cahit’i görmesi falan epey güzel
gidiyorduk aslında. Bu kadar temizliğin ardından Martin’den de kurtulacağız
sanıyordum ama Cahit’i görmekten mutlu olan Martin’de numaralar bitmiyor.
Bence sadece kötü biri değil ayrıca takıntılı da bir psikopat.
Bir insan evine o kadar kamera koyar mı yahu? Fakat ne yazık ki işe yaradı.
Cahit’in eve baskınını görünce Saf’iye’yi paketlemesi 10 dakikasını almadı
bile... Martin için musalla taşı artık net olarak görünüyor. Saf’iye için ise durum
gerçekten kritik.
Aslında ölmeyeceğini düşünürdüm ama daha bir kaç ay önce
kaçırılmışken şimdi tekrar kaçırılıp kurtarılması senaryo aklına göre tekrara
düşmek olur. Bu yüzden bu sefer işler farklı ilerleyecektir. Süreci kritik
yapan bir başka sebep de Polat’ın karşı tarafla yapmış olduğu anlaşmayı bozmuş
olması. İlk kutsal kanı Polat akıttı ki artık Karahanlı kanı kutsal kabul
edilmiyor olabilir. Saf’iye’ye ne olacağını korkuyla bekliyorum. Polat’ın bu
sezon yeterince sevdiği öldü. Umarım kurtulur. Gelecek haftayı iple çekeceğim.
Böylelikle Kurtlar Vadisi Pusu 257. bölümün sonuna gelmiş olduk. Yazıyı ufak fontta yazınca sadece iki sayfa gözüktü. Normale
alınca epey yazmış olduğumu farkettim. Sonuna kadar okuyabilen herkesi tebrik
ediyor, başarılarının devamını diliyorum.
Haftaya görüşürüz.