Cüneyt, Ceylin’le konuştuktan sonra Tilmen Hukuk’a geri döndüğünde gişelerden geçemedi. Sistem giriş kartını iptal etmiş. Bu da Yekta’nın, Cüneyt’in Tilmen Hukuk’taki fişini çekmiş olduğunu gösterir. Ziyaretçi kartıyla Tilmen’e gitti, fakat bir daha dışarı çıkarsa içeri giremeyeceği anlamına geliyor. Bunun için bir plan daha yapmalılardı. Ceylin burada da devreye girdi ve kıvrak zekâsıyla çözüm bulmaya çalıştı. Çalıştı diyorum, çünkü “Annemi hastaneye kaldırmışlar” yalanı pek işlemedi. Yekta’nın bir zamanlar annesi ile tanış olduğu ve ona geçmiş olsun çiçeği göndereceğini ne Ceylin ne de Cüneyt tahmin edemedi. Belki de bölüm içinde gerilimle izlediğim tek sahne Ceylin ve Cüneyt’in, Yekta’nın ofisinde telefonu aradıkları sahneydi. Az kalsın Ceylin’in yakalanacak sandım. Tabii ortada bir tersliğin olduğunu sezen Yekta, anında Tilmen Hukuk’a geri dönerek ortadaki tuhaflığın varlığını anlamaya çalıştı. Son dakika Ilgaz’ın hamlesiyle kurtulan Ceylin, yakayı ele vermedi. Ancak Yekta, Cüneyt’in henüz Tilmen’i neden terk etmediğini, anlamaya çalıştı. Cüneyt’in anne yalanı ortaya çıkınca, kıvrak zekâsıyla durumu Nevâ’nın üzerine attı. Yekta’nın da direkt olarak gidip Nevâ’ya soraması için yürek yiyeceğini bildiğinden bu işten ucuz bir şekilde kurtuldular.

...çetrefil yolculuğum kesinleşmiş..*
Ceylin’in elinin usulsüzlüğü (uzunluk demek istemedim) bir defa daha işe yaradı. Çünkü Yekta’nın ofisinden çıkarken aldığı tek bir dosya Tilmen Hukuk’un sonunu getirecek kadar önem arz eden bir dosyaydı. Ama, şu var ki; Ceylin, tek başına bu işin üstesinden hem de bir gün gibi kısa sürede nasıl geldi? Ilgaz’a “Aydınlığa karanlıktan geçilmeden ulaşılmıyor,” derken Ceylin bu karanlığın neresinde duruyor? Girdiği yol tehlikeli ve zorluklar dolu olmasına rağmen sihirli değnek değmişçesine tüm düğümleri bir anda nasıl çözdü? Al sana yeni sezonda doldurulması gereken bir boşluk daha… Bunu neden dedim? Hemen ertesi sabah Pars, Derya ve Ilgaz’ı bir kahvaltı sofrasında buluştuğunu, onların bu etkinliğine Ceylin’in de dahil olduğunu izledik. Burada amaç, her ne kadar kahvaltı etmek olmasa da karın doyurma işini de aradan çıkarmış oldular. Her neyse… Bizim zehir avukatımız Ceylin, bir gecede muhteşem planlar kurarak Yekta’nın yıllarca temellerini attığı paravan işleri çökertecek delilere ulaşmış olması dikkatleri üzerine çekti. Tamam, Ceylin fişek gibi ve hatta zehir gibi zekâya sahip olabilir; ama, tüm bunlara parmak şaklatarak ulaşacağı anlamına gelmiyor. Mantık hata silsilesi bu şekilde ilerliyor.

...hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim..*
Ceylin’in Osman’ı fişeklemesiyle birlikte Yekta’nın paçası tutuşmaya başladı. İnanılmaz panikledi. Yekta’nın korktuğu son çok yakındı. İlk iş olarak acil temizlik ekipmanlarını Haluk ismindeki birinden istedi. Başta anlamadım. Sonradan amacının, makinaları görünce tüm usulsüz evrakları ortadan kaldırmak için kâğıt imha makinası olduğunu anladım. O andan itibaren Tilmen’de inanılmaz bir iş birliği söz konusuydu. Bir yandan makineler inmeye başladı. Diğer taraftan evrak sirkülasyonu hızlandı derken mali polisler de takipteydi.
...hiç kimse misin bilmem ki nesin..*
Bu sırada Ceylin, Ilgaz ve Lâçin, Ceylin’in ofisinde Eren’den haber gelmesini bekliyordu. Haberin gelmesiyle birlikte Lâçin, Tilmen’e gitmek için yola çıktı. Bundan sonrası Lâçin’in oyunculuk performansına bağlıydı. Vallahi BİN yıl düşünsem Laçin’in böyle bir hamle yapacağı aklımın ucundan geçmezdi. Yalnızca bu şekilde düşünen ben değilmişim. Eren de aynı fikirlere sahipmiş. Neyse ki birinin düşüncemi dile getirdiğini gördüm. Kimse için “O yapmaz. Yapamaz.” demek demek gerekiyor. Canının ne kadar yandığını bilemeyiz ve yansıdığı kadar yakacaktır. Lâçin’inki de o hesap. Lâçin’in attığı mesaj sonrasında ekip de harekete geçti. Böylece Yekta Tilmen için yolun sonuna gelindi.
...bütün kapılar kapandı sokaktayım..*
Artık son bir adım kalmıştı. Ceylin’in döktüğü gözyaşları, bu zamana kadar içinde tuttuğu ve mücadele ettiği birçok an ve olay içindi. O, başarmanın vermiş olduğu zafer gözyaşını döktü. Bundan sonrası çorap söküğü gibi gelecekti. Tüm incelemelerden sonra tek bir adım kalmıştı. O da Serdar’ın telefonunun mali şube polisinden Eren’in eline geçmesiydi. Telefonun Eren’lere ulaşmasının ardından tüm gerçekler ortaya çıktı. Zafer’i Serdar’ın öldürdüğü kesinleşti. Meğer, Yargı gerçekten polisiye kategorisinde bir diziymiş. Bugüne kadar anlamamışım. Soluk almadan nabzının anbean artışını izledikten sonra duruma vakıf oldum. Ve bölümün başından itibaren Yekta’nın sorguya alınışa kadar geçen süre bölümün ilk 95 dakikasını kapsadı. 134 dakikalık final bölümü için bu süre çok fazla değil mi?
...tutsak yalnızlıklarından ağır sular gibi yorgun..*
Her şey yoluna girdikten sonra Ceylin için yüzleşme vakti geldi. Belki de şu ana kadarki görevlerinin en zoruydu. İlk durağı Engin’in mezarıydı. Engin’in karşılıksız aşkı yüzünden bugüne kadar başına gelenlere inanamadı. O yüzen de Engin’i affetmekle affetmemek arasındaki o arafı yaşıyordu. Ceylin’in kabullenememesinin temelinde kendine olan kızgınlığı yatıyordu. İnsan yaşadıklarından sonra kendini affedebiliyorsa çevresindekileri de affetmesi daha kolay oluyor. İnsan en büyük yarayı kendisine açarmış. Ceylin de kendi kendine açtığı yaraları tamir ettikten sonra, iyileşecekti. Bu yüzleşmeyi Engin için değil, kendiyle yaptı.
...yalnızlık şeytana mahsustur, ben hiç yalnız kalmadım..*
Su aktı, yolunu buldu. Her şey rayına oturdu. Ilgaz da karavanının restorasyonunu bitirdi. Bir tatil ona çok iyi gelecekti. Her zaman hayalini kurduğu o karavan tatilini artık yapabilecekti. Ama, bu tatilin tek başına tadı çıkmazdı. Yanına bir eşlikçi şarttı. Ceylin de tüm yaşananlardan sonra bir tatili çoktan hak etmişti. Peki, neden ikisi birlikte tatile çıkmasın? Yapsa yapsa bu işi ancak Eren yapabilirdi. Karşılaşmaları Ceylin için değil belki, fakat Ilgaz açısından tam bir sürpriz oldu. Çok da iyi oldu. Onlar, boşansalar bile ayrılmaması gereken bir çiftti. Eh, onlar bu kadar güzelken birinin Ilgaz’ı yolundan durdurması gerekiyordu. O işi Eren zevkle yaptı. Ceylin’e yolu, güzergâhı ve saati bildirmesi yeterliydi. Öyle de oldu. Vakit fazla geçmeden yaptıkları hatayı ikisi de anladı. Bundan sonra ne Ceylin, Ilgaz olmadan ne de Ilgaz, Ceylin’siz yapamazdı. Yalnızca birbirlerine karşı açılmaları gerekiyordu. Eren kanka(m) sayesinde bu durum da kendiliğinden çözülüverdi.

...ilkbahar bu; yağmur yağdığı olur, güneş açtığı olur...*
Bir yerde okumuştum. “Evlilik bu dünyanın hem cenneti hem de cehennemidir” diyordu. Evliliği yaşamamış biri olarak cennetini ve cehennemini bilemem. Ama, onlar evlilikleri boyunca kendi cennetlerini yaşamaya çalışırken, çevrelerinde yaşanan olaylar onlara cehennemi gösterdi. Hayat onlara aşkları için ikinci bir şansı verdi. Bu şans Ilgaz ve Ceylin için paha biçilmez bir hediye oldu. Nitekim çıktıkları tatilin detayına her ne kadar vakıf olamasak da; Ceylin’i telli, duvaklı gelinlik içerisinde görebilme şerefine nail olduk. Gelinlik Ceylin çok yakışmıştı. Adeta su gibiydi. Keza Ilgaz da öyle… Ancak, Ilgaz’ cığıma keşke damat tıraşı yapmasalardı. Bizler, onu bir günlük sakalla görmeye alışıktık. Ilgaz’a baktıkça yüzündeki boşluk tuhafıma gitti. Hâlbuki Ilgaz’ı şöyle daha serserivari stilde bir damatlıkla göreceğimi düşünmüştüm. Kumsal düğününe de ne yakışırdı?
...ihtişamla gelecek günlere bakıyor..*
İlk nikahlarıyla yakından uzaktan alakaları yoktu. İkisi de masallardaki gibiydi. Bizler de bir rüyanın içindeydik. Her yer, herkes oldukça kusursuzdu. Ilgaz ile Ceylin’in mutluluklarına şahit oluyorlardı. Tabii esas şahitlerimizi de unutmamak lazımdı. Pars en sonunda Eren’e o kadar Şahit Eren dedi ki kendini Ilgaz ve Ceylin’in şahitliğinde buluverdi. Onların ilişkisinin her adımında yer alırken, şahitlikleri de en çok Eren ile Pars’a yakışırdı. Öyle de oldu. Elbet her güzel anın, her mutlu günün bir sonu gelecekti. Ilgaz ile Ceylin’in masal tadında geçen mutlu günlerinin de sonu gelmişti.
Bunca ağır mehtâba tahammül mü kalır, biraz su lûtfeyleseniz sultânım..*
Ay Yapım’ın bünyesi içinde yazısız kurallarının olduğunu düşünüyorum. Eğer çektikleri işlerde bir düğün ve özellikle de o düğün kumsalda geçiyorsa, sonu mutlaka hüzünle bitiyor. Yargı’da olduğu gibi. Ilgaz ile Ceylin’in mutlulukla dolu kumsal düğünü, izleyiciyi bir anda “6 ay sonra” yaşanan cinayet gününe ışınladı. Ilgaz ve Ceylin’in mutlu aile birliğinin üzerine kara bulutları getirmeyi ihmal etmedi. Bir anda dünyaları tersine döndü. Mutluluk balonları acı bir şekilde patladı. Ceylin’in üzerine çektiği belâlar, çiçeğinin solup gitmesine neden oldu.
...acılarım iyice bol gelir sana, sevincim bir türlü tutmaz sevincini
sevdiğim anda sen üzülürsün..*
Böyle uzun uzun anlattığıma bakmayın. Aslına bakacak olursanız, bu bölümün çok farklı bir şekilde yol alacağını düşünmüştüm. Bölüm neredeyse Yekta’nın üzerine kurulmuş da araya birkaç sahne Ceylin, Ilgaz ve diğer karakterleri serpiştirmişler gibi geldi. Yekta’nın bitişini bir bölüm içinde izlemek biraz yavan tat verdi. Yekta Tilmen, karakter olarak bile bir bölümde tükenmeyi hak etmiyordu. Sema Ergenekon yerle bir etti. Onun dışında, diğer sahneler neredeyse zip dosyası (Geçenlerde Twitter’da bir okuyucu ile konuşurken sezon finali bölümünü bu şekilde ifade etti. Benim de çok hoşuma gitti. Fakat, ismi gerilerde kaldığı için kimin yazdığını bulamadım.) niteliğinde sıkıştırılmıştı.
...seni kaybettiğimi anlamayacak mıyım,
kırarsam içimdeki camları kırıyorum..*
Bir izleyici olarak inanılmaz bozuldum. Bence 33 ve 34. bölüm bu şekilde yazılmamalıydı. İlk bölüme verilen emek kadar sezon finali bölümüne de aynı özenin gösterilmesini beklerdim. Hâlbuki setten önde gidiyordu ve yeterli zamanları vardı. Konu şaşırtmak değil. Onu zaten Ilgaz’ı öldürerek başardılar. Hoş, Yargı’nın hikâyesinde Ilgaz’ın ölümü bile şaşırtmadı. Bahsettiğim nokta çok farklı. Sezon finali bölümünün nitelik olarak altının bu kadar boşluklarla bezenmesini beklemiyordum. Evet, her karakterden bir parça yazmışlardı. Ama, kayda değer bir etki göremedim. Yekta’nın çöküşü bile o hissi vermedi. Açıkçası 34. bölüm yorumunu sıfır tatmin ile yazıyorum. Hadi, kendimi geçtim. Mortis tatmin olsa ne olur, olmasa ne? Esas mesele, izleyiciyi tatmin etmekte ki çoğu izleyici de bu durumdan mustaripti.
...bambaşka silahlarla bambaşka bir Beethoven..*
“34. bölümde ne oldu?” diye sorsalar; Yekta’ya nasıl tuzak hazırladıklarını söyleyebilirim. Onun dışında; Ilgaz ve Ceylin’in tekrardan bir araya gelmesi, tatile çıkmaları, düğün vs. hepsi neredeyse bir sis perdesinin ardından izledim. Hikâye olarak Sema Ergenekon, ikinci sezona zemin hazırlayabilmek adına çok fazla boşluk bırakmıştı. Yeni sezon için ne yazarsa oraya çekilecek formda final bölümü izledim. Hikâyeyi bu kadar ilmek ilmek işledikten sonra, yazmış olmak için sezon finali bölümünün yazıldığını düşünmeye başladım. Bence daha iyisi yazılabilirdi. Sema Ergenekon ve Yargı Melekleri, bu bölümden daha sağlam bölümler yazdı. Benim açımdan 33. bölüm hayal kırıklığıyken 34. bölüm tamamen hüsrandı. Bu tepkim finalde Ilgaz’ın ölmesine dair bir tepki değil. Hikâyeye ne hizmet edecekse onu tasvir etmek zorundalar. Ilgaz’ın ölmesi gerekiyordu ve öldü. Asıl derdim, bu ölümü nasıl gösterecekleri üzerine kurulu. Eylül’de gelecek olan yeni sezon bölümlerinde Ilgaz ‘ın ölümü ve sezon boyunca bu ölümünün nasıl tasarlandığı, anlatılacak. Tahminimce “6 ay sonra” flashforward’larına çok kez gidip geleceğiz. Bu zaman yolculukları arasında da katile dair iz peşinde olacağız.

...elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler
anlaşıldı erkeğin gideceği
bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler
bir türlü karısına bakamıyordu
...
şimdiden bir yalnızlık içindeydiler
karanlık gelmişi geleceği
birdenbire sapsarı kesildiler..*
Henüz Ilgaz’ı Ceylin’in öldürüp öldürmediğini, bilmiyoruz. Ceylin öldürmüş olabilir veya öldürmeyip, birinin suçunu da üstlenebilir. Birinin suçunu üstlendiyse hangi sebeple üstlendi? Sevdiği adamın katil zanlısını bulmak yerine Ceylin’in suçu üstlenmesi mantıksız geliyor. Aynı şekilde öldürmesinin anlamsız geldiği gibi… Suç aleti olan bıçağı saksının içine sakladığını düşünecek olursak, cinayetin boyutu tahminlerimize sığmayacak kadar dallanıp budaklanacakmış duruyor. Bir yandan da acaba Yekta veya Serdar intikam için yapmış olabilir mi, diye düşünüyorum. Şu an için Yekta’yı direkt eliyorum.
...umutlarını iyice kesmiş
bir ara ölmek istiyordu
kimseye bir şey demeden
şimdi kayboldu ne demek
türlü şey geliyor aklıma..*
Hikâyenin Serdar ayağı daha ağır basıyor. Görünene göre Serdar henüz yakalanmadı. Zira finale yürürken Serdar’ın akıbetini pek öğrenemedik. En son polis memurunu yaraladığı (ölmüş de olabilir) gösterildi. Sonrası büyük boşluk! Bir yandan da Yeşim cezaevinden elini uzatıp Ceylin’den intikam alma amacıyla Ilgaz’ı öldürmüş olabilir mi? Hadi, diyelim ki Ilgaz’ı öldürdü. Peki, Ceylin niye ilk ve tek şüpheli olarak gözaltına alındı? Ayrıca suç aleti olan bıçağı saksının içine sakladığını düşünecek olursak, cinayetin boyutu tahminlerimize sığmayacak kadar dallanıp budaklanacakmış gibi duruyor. O kadar çok ihtimal söz konusu ki; inanın karşımıza neyin çıkacağını kestiremiyorum. Tek emin olduğum öngörü ise; Yargı’nın ikinci sezon hikâyesinde Sema Ergenekon, yarattığı tüm bu boşluklardan yararlanacağını düşünüyorum.

...bu cehennem sofrasında kadın erkek
saçının her teli var ya her teli
saçının her telinde milyonlarca yürek taşırken
isimlerini bilerek bilmeyerek
yalnızlık ne kelime
ellerimiz dirseklerine kadar kana gireli
durduğumuz her yerde durabiliyor muyuz
hem nasıl oyuna gider gibi gidiyoruz
barışı kazanmak için savaşa...*
Son olarak; Yargı’nın yaratılış sürecinden 34. bölümüne kadar ter dökmüş, bu işe yüreğini koymuş küçük, büyük herkesin emeğine, gönlüne sağlık! Yıllar sonra, bana jenerikten itibaren (son birkaç bölüm hariç) ve bölüm finallerinde art arda gelen o saçma reklam aralarını bile izlettirenlere teşekkürü borç bilirim. Beni tekrardan yazmaya döndürdükleri için de Yargı Melekleri’nin, ekibin ve tabii ki Yargı fandomunun yeri her zaman bâkî kalacak. Şimdilik hoşça kalın…
Mortis
*Attilâ İlhan - Belâ Çiçeği