İntikam istiyorsan üç mezar kaz...
Diriliş “Ertuğrul”u da hesaba katarsak nereden baksanız 60-70 bölüm toplam dizi yorumu yazmışımdır. Ben böyle feyk yemedim arkadaş. Biz yasını tuttuk, güzel güzel uğurladık ama Gökçe kefeni yırtmış. Hiç savunma yapmaya kalkmayacağım. Yanıldım, hatta sazan gibi atladım. Bundan sonra da değil cenaze namazı, toprağa gömülmesinin üstünden 3 gün geçmedikçe kimsenin öldüğüne inanmam. Mesela Alpargu... Bakmayın siz öyle direkte sallandığına her an her şey olabilir.

Turgut’a ne içiriyorlar bilmem ama istediğinde hayalete dönüşebilme gücü kazanmışa benziyor. Gündoğdu, Titus’un boynuna bıçağı dayasın. Bunu gören Turgut arkadan dolanıp Gündoğdu’ya saldırsın ve arkadan Alpler gelsin. Gözlerinin önünden geçen Turgut’u görüp müdahale edebilen bir alp çıkmadı yahu. Bir şekilde orada ortalığın karışması gerekiyordu ama seçilen bu yol pek akla uygun gelmedi. Tuzak içinde tuzak durumu oldu. Bir nev-i tuzakception.

Bir sürü kılıçlı kavganın sonunda belki Titus kaçarak uzaklaştı ama bir sürü alpi şehit edişini görmek beni üzdü. Hani bir tanesi de biraz direnebilseydi bari. Adamların Kladyus’u bile yaralı yaralı Ertuğrul’a karşı durabilmişti. Bizimkiler kılıçtan geçmek için sıraya girmiş gibiydi. Bir Hamza vardı işte ama, o da Titus’la karşılaşmadı zaten.

Turgut’u öyle uçurmuşlar ki Titus’un ihanetine dahi tepki gösteremedi. Bomboş bakıyor. Aykız’ı görünce tepki verir sanıyordum ona da bomboş baktı. Aykız, Turgut’u geri döndürme derdinde ama %100 dönebilir mi hiç emin değilim. Yine de Ertuğrul’un kendisine yakışanı yapıp herkesin içinde Turgut’a sarılması ve sahiplenmesi az da olsa bir umuttur. Zira Turgut’un bir can almasına daha obanın sabrı kalmadı. Ahaliyi o zaman Ertuğrul bile durduramaz.

Farklı yönlere bakalım ki yollarımızı ayırdığımız anlaşılsın.

Gündoğdu kervanı bırakıp Turgut’u obaya getirdi ama Turgut işin bahanesi. Karşısındaki güç yokluğundan faydalanmadan bir an önce obaya varmak istedi. Zira Ertuğrul yatarken bu durumdan ziyadesiyle faydalanmayı iyi becermişti. Gerim gerim gerilmiş otağa yıldırım gibi düştü. Emmisini kurtardı ama aslında kendisini kurtarmış oldu. O gelmeden Süleyman Şah’ın kılıcıyla Kurdoğlu’nun kellesini alması eminim benim gibi herkesi şok etmiştir.

En son yıllar önce Kurtlar Vadisi’nde Aslan Akbey, “iki kişinin bildiği sır değildir” diyerek Duran Emmi’nin kafasına sıktığında böyle bir şok yaşamıştım. Neyse ki bu hayalden ibaretmiş. Daha doğrusu maalesef hayalden ibaretmiş. 18 bölüm oldu... Üstad, El Aziz, Kara Toygar, Titus ve hatta Selcan Hatun her kötü karakter zarar gördü de Kurdoğlu teflon gibi maşallah. Hiçbir şey yapışmıyor. Hiçbir şey canını yakamıyor. Adı Teflonoğlu olmalıymış.

Kelle alma sahnesi de sosyal medyada gördüğüm kadarıyla pek beğenildi ama ben çok beğenemedim doğrusu. Kafa kesmeyi hamd olsun Spartacus dizisinden tam olarak öğrendik. Eğer bir boğaz kesme sahnesi olsaydı çok daha etkili olurdu bence. Kafayı gövdeden ayırabilmek o kadar kolay olmuyor. Normal bir yerli dizide görsem gayet beğenirdim ama benim böylesi güzel bir projeden doğal olarak beklentim yüksek oluyor.

Şimdi yorulayım bey olunca otururum bu işlere Ertuğrul gardaşımı yollarım.

Büyürken kaçırılan küçük şeyler zamanla insana çok büyük problemler olarak geri dönebilir. Gündoğdu oba beyliği için Kurdoğlu’na yaslanıyor. Bunu belli bir noktaya kadar anlayabilirim. Hatunundan bir devre şüphelendi ama sustu. Bunu da anlayabilirim. Fakat şüphe ettiğin hatununa aksini gösteren hiçbir sonuç yokken yeniden inanmak.. İşte tam olarak bundan bahsediyorum. Gündoğdu’nun gelecekte başına açılacak büyük belalar tam da bu noktadan çıkıp gelecek. Hatununu tanıdığı halde iki sözüyle anasının babasının karşısına dikildi ya, Hayme Ana’ya kilimhanede lafını yedirtti ya, bunların cezası burnundan fitil fitil gelir. Fakat biliyoruz ki Mevlam hemen cezalandırmaz, hatasından dönmesi için mühlet verir. Gündoğdu mühlet vaktini saltanat zamanı sanıyor. Hey hat!

Selcan Hatun’un sonunda yüzünde güller açtı. Hatun mükemmel bir kötü. Kardeşi için üzülürken dahi Halime’nin altını oymaya çalışıyor. Kötülüğüne hayran kalmamak mümkün değil. Hayme Ana dahi şok üstüne şok yaşıyor Selcan karşısında. Zira içindeki zehir kübüne de zararmış gibi akıtmadan rahat edemiyor.

Kötülüğü sağlam da, o zehri siyaset yapmasına engel oluyor. Yarın işler döner de Hayme Ana karşısına geçer diye düşünmüyor hiç. Öylesi kinli, öylesi zehirli... Gökçe’nin kasıktan aldığı darbe yüzünden soyları kurudu ama onun yasını dahi üç dakika tuttu. Zira kendinden çoktan geçmiş. Böyle insanların en büyük düşmanları yine kendileri olur. Bir Çin atasözü “intikam istiyorsan iki  mezar kaz.” der. Bu sözü hep eksik bulmuşumdur. Zira bu tür işlerde hiç günahı olmayan bir kişi de olayların ortasında kurban gider. Yani bence doğrusu “intikam istiyorsan üç mezar kaz.” Biri kendin için, biri düşmanın için, biri de kurban edeceğin masum için... O masumun kim olacağını önünde sonunda göreceğiz.

Bir de Selcan Hatun’un babasının hayalini görmesi vardı ki bence bölümün en renkli anlarıydı. Başta ruhani bir şey sandım. Fakat sonunda hayalin gülerek kaybolması Selcan’ın yavaş yavaş adli melekelerini yitireceğini gösteriyor olabilir. Hayaletten değil de Selcan’dan korktum vallahi. Yakında sesler de duymaya başlarsa hiç şaşırmayın.

Keçi de kokuyorlar ama sen misafirsin gülümse İsadora gülümseee

İsadora’nın obaya gelişinin deprem etkisi yaratacağını düşünüyordum ama hiç de öyle olmadı. Sanırsın iksiri Turgut değil de galon galon İsadora içmiş. Hatırlamıyorum da hatırlamıyorum. Vallahi büyük hayal kırıklığı. Hoş, Turgut’u kurtardı ama insan daha büyük şeyler, daha özel bilgiler bekliyor. Artık o da mı obanın kızı olacak diye düşünüyordum ki bir de kalktı kaleye geri döndü. Üstad beceriksiz olabilir ama asla salak değil. Kayboldum yalanını Mario’nun intiharından sonra yutmayacaktır.

Üstad’ın salak olmadığını söylemiştim. Kardinal Tomas’ın mektup kandırmacası ancak beceriksizlikle açıklanabilir. Demek ki kolay kardinal olunmuyormuş. Adam resmen şeytana papucunu ters giydirdi. Tomas’ın bu hareketine bayıldım! İşler bir noktada mutlaka karışacaktır ama bu ava giderken avlanma durumu pek hoş oldu doğrusu.

İkimize birden yükleniyorlar ama sen ağlamaaa...

Ertuğrul nihayet ayağa kalktı ama sadece fiziksel olarak. Ruhu hala o yatakta yatıyor. Hem Gündoğdu, hem Selcan hem de otağdakiler bir bir üzerine çullandılar. Fakat belini büken esas şey babasının sözleri. Süleyman Şah’ın inatla vazgeçmediği sözü bir ok gibi ona saplanmış duruyor. Bana katılmayanlar olacaktır ama birbirine aşık iki temiz genç varken Süleyman Şah’a düşen şey susmak olmalı. Zira bu durum Ertuğrul’a obadan ayrılmayı bile düşündürür olmuş. Kaldı ki Halime Sultan’dan da aldı gazı onu daha kim tutacak? Belli ki yiğidi yiğit yapan yari oluyor. Bu gazla haftaya Ertuğrul bölümü olur.

Bu cümleyi yazmaktan hiç sıkılmayacağım. Arabi Hazretleri yine içimizi aydınlattı. Çektiği çemberin sırrından tut meclise kadar her şey harikaydı. Hazretleri kehanetlerini buyururken birinin “Mehdi gele işler düzele” sözü beni gülümsetti. Bin yıl önce de aynı beklenti, bin yıl sonra da hala aynı beklenti. Bu ne büyük sabır...

Yolundan gitmek isteyene yol açıktır ama herkes gidemez.

Hazretleri, Ertuğrul’dan o kadar güzel bahsetti ki gurur duymamak elde değil. Tabii onun ilmine hayran kalmamak da elde değil. O, parıl parıl mecliste içimizi aydınlatıp müjdeler verirken Şeytan da fısıltılarıyla rahat durmadı. Zaten bizdeki Şeytan algısı Hristiyanlıktan çok farklıdır. Bizdeki Şeytan kulağa fısıldar, vesvese verir aklınla oynar. Hristiyanlıktaki Şeytan ise alevlerin içinden çıkan dev tırnakları olan, kocaman dişli bir canavar gibidir. Kladyus bizim şeytana uyarak ona söylenen çemberin dışına çıktı ve sonu suyun içinde oldu. Sonrasında Kladyus’a ne oldu anlamadım ama acı çekmeye başladı. Acı çekiyor olsa da Arabi Hazretleri, Kladyus’da bir ışık görüyor. "Acı çek ki, acı çektirdiklerini an" bir zalime ne büyük lütuftur. Cehennem ateşinin yanında ne kolay ve erken bir derstir. Kladyus eninde sonunda dönecek. Arabi Hazretleri yanılmaz.

Diriliş “Ertuğrul” 18. bölüm genel itibariyle bizi dertten derde koyarak bitti. Fakat bir sahne var ki bana çok ilginç geldi. Afşin Bey, Ertuğrul’dan helallik alırken vazifesinden bahsetti ve “Sahip olduklarımızı bize hatırlatacak birileri lazımdır. Kurduğumuz devletler sahipsiz değildir anlayacağınız. Vazife de bize sahip olduklarımızı hatırlatanlardan gelir.” dedi.

At nereye devletin hükmü oraya...

Bilmeyenler için söyleyeyim Eylül ayından beri ranini.tv de aynı zamanda Kurtlar Vadisi Pusu dizisinin bölümlerini de yorumluyorum. Vadi’de de tıpkı Afşin Bey’in tarifine uyan ‘İhtiyarlar’ adıyla kadim ve gizli bir meclis var. Yaklaşık 2000 yıllık bir meclis ve onlar da kendilerini adeta devletin esas sahipleri ve kurucuları olarak görüyorlar. Yani resmen İhtiyarlar’a selam çakılmış gibi geldi bana. Bin yıllık farkla aslında aynı konuyu işleyen iki dizide böylesi bir güçten bahsedilmesi bence tesadüfle açıklanamaz. Orta veya uzun vadede vazifeyi verenleri elbet tanıyacağız. O zaman daha net konuşabiliriz.

Haftaya görüşürüz.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER