Geçtiğimiz bölüm neredeyse koltuğu aleve veren bir yakınlaşmanın sabahında -hem de Gül’ün ansızın baskınından sonra- Ceylin’in, Ilgaz’a “İlla ikametgahı kesinleştirmeye gerek var mı?” sorusu bana artık mantıklı gelmiyor. Hatırlarsanız Ceylin, on altıncı bölümde “Bütün arayışlarımın şu kanepede bittiğini hatırladım,” diyerek Ilgaz’ın kapısını çalmıştı. Benim anlamadığım ise bir gün önce böyle söyleyen birinin bir gün sonra çark değiştirmesi. Tüm bu olanlardan sonra Ceylin’in “içinden atamadığı, virajı alamadığı,” olarak tabir ettiği bu durum, bildiğin evliliğin getireceği sorumluluklardan kaçmak oluyor. Sabah kahvaltıda bu sözleri söyleyip akşam da Ilgaz’la birlikte Ilgaz’ın evine gidip balık ziyafeti çekmek, büyük dengesizlik. Ayrıca Ceylin, Ilgaz’ı daha ne kadar tanımayı bekliyor, anlamıyorum. Ailelerin işin içine girmesini istemiyorum dese bir derece anlayacağım ama, alenen bunu da söylemiyor. Ilgaz’ın da mecburiyetten hanımcılık oynadığını düşünüyorum.


O beyaz gelinlik giyilecek!
 
Bütün dertler bitti, davalar kapandı. Sıkıntıdan o kadar patladık ki sıra Gül’ün tek derdine geldi. Aynı sofranın etrafında oturup dünürcülük oynamaya ne meraklıymış? RaniniTv’den yazar arkadaşım Merve Yıldırım’ın (@merveyldirm) Twitter’da “Gül’ün en zararsız olduğu zamanları mutfağa girip fındıklı tatlı yaptığı zamanlar.” Tweet’ini sonuna kadar savunuyorum. Bu kızı evden yaka paça atarken, arkasında durmazken işin usulünü düşündüğünü hiç sanmıyorum. Vakti zamanında Ilgaz ile Ceylin bu işin adını koymuş. Cümle alem de ikisinin evli olduğunu biliyor. Kırk yıl düşünsem Metin’e ilk defa hak vereceğim aklıma gelmezdi. Gül’ün, Metin’in mantığına erişmesi için kaç fırın fındıklı şekerpare yapması gerekiyor? Söyleyin yapalım. Yahu bu insanlar yetişkin ve evli. Gayet de aynı evde yaşayabilirler. Arada gayrimeşru bir ilişki söz konusu değil. Kaldı ki bu tür kararı vermesi gereken merci de Gül değil. Gül’ün bu saçma tavrına karşı oğlu ve Ceylin’in arkasında durduğu için Metin’i alnından öpüyorum. Gül’ün yanında böyle davranması Ilgaz’ı sıkıştırmayacağı anlamına gelmedi. Üstüne en katmerlisinden avukat olduğunun da teyidini aldı. Gül de oturduğu yerden derdine yansın. Aylin bile… Bakın Aylin bile, diyorum. Ceylin’in istemeydi, çikolataydı gibi işlere bulaşmayacağının farkında iken Gül’ün bu ısrarı niye, anlamıyorum. Acaba, Zafer’in yargılanarak on sene cezaevinde kalmasının sebebinin Metin olduğunu bilseydi ve ölümünden Kaya ailesinin sorumlu olduğunu öğrenseydi Ceylin’in yuvasını kurmasında hâlâ ısrarcı olur muydu? Tabii ki hayır! Ortalığı yakar, yıkar yine de engel olurdu. O da yetmez Ceylin’in Ilgaz’la boşanması gerektiğini savunurdu. Ceylin hiç uykularını kaçırıp da endişe etmesin. O eller uzun bir süre daha öpülmez.
 

"Sessiz atın çiftesi pek olur" coming soon

Laçin’in bu suskun hâlleri beni hep yanlış kanılara yönlendirdi. Bir anne olarak Laçin’in oğlunu öldürmesi inanılmaz vahşice geliyordu. O yedi izmarit kalıntısı ve ağızlık detayı şüpheleriyle dikkati Laçin’in üzerine çekmeye yetti. Keza, Seda için de öyle. Meğer Laçin’in herkesten sır gibi sakladığı olay bir aldatma hikâyesiymiş. Biraz geriye gidelim mi? Şöyle Engin’in mahkemede “Ben katil değilim. Babam öldürdü,” itirafına kadar geri gidelim. Yekta, Laçin’i Engin’in yanında durdu, diye tüm kart ve hesaplarını bloke etmemiş miydi? Yanılmıyorsam, kendisine ihanet ettiği düşüncesine kapılarak evin kilidini de değiştirmişti. Hatta Laçin’in gidecek yeri olmadığı için bir gece emniyet müdürlüğünde sabahlamıştı. O bölümü hatırladınız değil mi? Buranın aracılığıyla Sema Ergenekon’a sormak isterim. Laçin’in böyle kaçamak yapacağı bir evi varsa o gece niye orada kalmadı? Sanırım “Kervan yolda düzülür” mantıyla hareket edildiğinde Laçin’in de Yekta’yı aldatabileceği o an için akıllarda yer almıyordu. Akış bütünlüğünün korunması amacıyla da Laçin’in hikâyesindeki açılımın sırası gelmemiştir. Tam olarak böyle olmasa da sorumu kendim yanıtladım gibi… Yine de Zafer’in mektup göndermesindeki o detayları yazan ekiple Laçin’in Murat’la olan ilişkisine dair mantıklı açıklamayı Sema Ergenekon’dan bekliyorum.

Siyah gözlük takınca acımız büyük itemini kesinlikle veririz!

Nihayet Engin’in cenaze merasiminin yapıldığını gördük. Ne bitmez bir otopsiymiş? Bir an hiç gömülmeyecek sandım. Sanırım bu bölümle birlikte Engin Tilmen’e can veren Onur Durmaz’a da veda ettik… Yolu açık ve aydınlık olsun. Yalnız, mezarlıktaki taziye merasiminde benim ve büyük olasılıkla tüm Yargı izleyicilerinin dikkati Merdan’ın üzerinde toplandı. Dikkat çekmeyecek gibi değildi. Üstelik Yekta ile tanış olmaları, Yekta’nın Merdan’a ismi ile hitap etmesi Seda tarafından büyük ilgi çekti. Şimdi aklıma şu soru geliyor: Yekta, Merdan’ı tanıyorsa Ilgaz ve Metin ile olan bağından da haberdar mı? Oldukça ilginç olan bu yakınlaşma uzun bir süre ayağımıza dolanacak demektir. Tahminimce Merdan’ın çevresinin genişliğinden ve tabii ki bağlantılarından kaynaklı Yekta, Merdan ile iş birliği içinde. Yekta, sanılandan da öte sadece Tilmen Hukuk’un değil başka paravan şirketlerin de başında olabilir. Beşi bir yerdenin bulaştığı uyuşturucu olayını yönetenlerden biri olması oldukça muhtemel. Bakalım Seda bu iş birliğini pazara çıkaracak mı? Merdan’la olan ilk yakınlaşmasında merak ettiği sorulara yanıt bulabilecek mi? Göreceğiz…


Tatlışlarım bu defa olmadı
 
Geçen haftaki korkunç araba reklamından sonra, bu bölüm nur topu gibi “yerleştirdiğimiz” yeni bir reklamımız daha oldu! Bölüm başlamadan önce aynı reklamın sosyal medya hesaplarından paylaşıldığını görünce, bir ihtimal reklamın orada kalacağını düşünmüştüm. Hata etmişim. Sahne içine uyumlu-uyumsuz reklamları yerleştirmek bin(!) yıl öncede kalmadı mı? Hadi, araba reklamını Ceylin’in arabasının bir türlü servisten çıkmadığına yormuştuk falan ama, elde mutfak sahnesi var o zaman sıvı krem reklamını buraya güzelce iliştiriveririz düşüncesi oldukça klişe değil mi? Ay Yapım, Türkiye’de eli yüzü düzgün üç-beş yapım şirketinden biri. Şu an ülkenin en çok konuşulan işlerinden birini yapıyor ve o dizinin bölümlerinden birinde üçüncü sınıf reklam sahnesi yayınlanıyor. Gerçekten komik olmaya başlandı. Dizinin en sevilen üç karakterini de o sahnede oynatınca aşırı zekice bir hamle oluyor. Sahneyi izlerken keyif alacağımızın kanaatine varılmış. Fakat büyük yanıldılar. Aksine üzüntümden kahroldum. Böyle heyecanlara gerek var mı? Bundan sonra “en çok konuşulan dizi” diye gerekli – gereksiz tüm reklamlara “evet” mi, denilecek? Kör göze parmak sokan reklam sahneleri izlemek istemiyorum. Yapım şirketine naçizane bir tavsiyede bulunmak isterim. Reklam anlaşmasında bu kadar ısrarcıysanız, o zaman elinizde zekice kullanabileceğiniz “su” gibi bir malzeme varken niye değerlendirilmiyor? Neredeyse her bölüm Ilgaz ile Ceylin’in metaforu hâline gelen su sahnelerinin şu ana kadar satın alınamamasına şaşırıyorum.


Sizi hep böyle izlesem yine de doyamam <3
 
Reklamın gözüme batması dışında taze aşıkların klip sahnesinde hiçbir falso yoktu. Aksine hepimiz ağzının suyu akacak şekilde izledik. Ilgaz ile Ceylin, aynı evin içine girince nasıl yaşayacaklarının bir ön gösterimini yaptılar. Tamam, daha önce de gördük ama hiç bu şekilde değillerdi. Aralarındaki sınırı aşmaları ve yola sevgili olarak devam etmeleri oldukça değerli. Onların böyle mutlu olduğunu ve bir uyum içinde yaşadıklarını görünce kader denen varlığa güvenmek gerektiğini düşünüyorum. Bir bildiği var ki iki kişiyi denk getiriyor. Olayları onların bir araya gelmesi için kurguluyor. Sanırım biraz olsun suyu akışına bırakmak gerekiyor. Önüne ne kadar engel gelse de gireceği varsa o yola giriliyor. Kader meleklerine selam olsun.


Apple'a sesleniyorum! Acilen 19. bölümde Ceylin'in bilgisayarına sponsor olmalısınız...
 
Sırf “Ceylin’in arabası vardı.” “Sahi araba nerede?” sorularını yanıtsız bırakmamak adına Sema Ergenekon’un Ceylin’in araba sorununu mecburiyetten çözüme ulaştırdığına artık iyice emin oldum. Bana gönül koymasın ama, yine söylemeden yapamayacağım. Ceylin, ayranın yok içmeye atla gidiyor çeşmeye! Keşke araba bir köşede unutulup gitseydi. En azından unuttular, deyip geçerdim. Ayrıca her satırı hatırlamak zorunda değiller. Bu kızın daha UYAP’a girecek doğru düzgün bilgisayarı bile yokken, borçları Ilgaz Dağı’nı dahi aşmışken tüm parayı arabaya yatırmasına ne lüzum vardı? Mektupta oluşturulan tüm algılar, bilgisayar sahnesinde tamamen yerle yeksan edildi. Bu iki sahneyi yazan senaryo grubu katiyen aynı olamaz. Sahneyi izlerken kahrımdan kendimi nerelere atacağımı bilemedim. Belli ki araya Ilgaz ile Ceylin’in yakın sahnelerini koyunca konunun geçiştirileceği düşünülmüş. Vallahi geçemedim. O sahneyi bir türlü aşamadım. Tamam, kabul. Ceylin başına buyruk da bu derece sorumsuzca hareket etmemeli. Günümüzde bilgisayar kullanımı hobi değil, tamamen zorunluluktur. Herkesin eli – ayağıdır. Özellikle tüm yazışmalarını online yapan meslek mensuplarının iyi çalışan bir bilgisayara ihtiyacı vardır. Geçen bölüm bir koşu AVM’ye telefon almaya gittiğinde niye bilgisayar da alınmadı? Kulaklığın metaforunun kaygısına düşüleceği kadar bilgisayar da odaklanılsaydı. Senaryo ekibini de anlamaya çalışıyorum ama, bu şekilde olaya dışarıdan bakınca ne yazık ki bilgisayar sahnesi anlamsız geliyor. Ne yalan söyleyeyim bu tarz hamleleri 120 dakikayı aşmak için kullanılan oyalama taktiği olarak görüyorum.


Neva Hakim, Pars Savcı'ma ayar verirken
 
Neva’yı, Engin’in cinayetinde hep şüpheli olabileceğini düşündüm. Anlıyorum ki aslında derdi Engin değildi. Engin’i cezaevinde ziyaret etmek istemesi de konuyu açıklığa kavuşturmaktı. Yani, Pars’a verdiği ifade doğruydu. Neva, konumu gereği itibarının zayıflamaması adına usulsüzlük yaptığı davandan şikayetçi olmamaları için evini satmış olabilir. Bunu bilen Cüneyt de Neva’ya bu olayın çözümünde, suçlanan tarafı bulmak için yardımcı oldu. O nedenle ikisi de gerektiğinde şüpheli hareketlerde bulundular. Cüneyt, olayın Yekta’nın kulağına gitmesinden korktu. Neva da ağabeyinin tepkisinden çekindi. Yine de ağabey-kardeş ilişkilerinin zayıflamasına mâni olamadı ve aralarındaki güveni sars derinden sarstılar. “Bundan sonra ne ölün ölüme ne de dirin dirime!” diyecek kadar sınırı aştılar.


Ne ölün ölüme ne de dirin dirime dedikten sonra Pars (temsili değil)!   

Neva, duruşma sonunda verdiği karar neticesinde aile yakınlarının haksız itirazına ve bunun sonucunda Jandarma memurunun silahını alarak suçlunun kardeşi tarafından yaralanması Pars’la olan küskünlüğü bitmek zorunda kaldı. İnsanın canının ölümün soğuk yüzü ile karşı karşıya gelme düşüncesi bile sınırları aşmasına sebep olabiliyor. Daha önce Pars bu durumla hiç baş başa kalmamıştı. Pars’ın, Neva tarafından sınanması ve kısa bir süre bile olsa ölüm düşüncesiyle sarsılması gerekiyordu. O görmezden geldiği kardeş bağının aslında nasıl güçlü bir bağ olduğunu anlaması için Neva’nın yaralanması gerekiyormuş. Keşke hiç bu duygu ile sınanmasaydı. Oldu bir kere. Hırsı yüzünden gözü kardeşine bile kör olmuştu. Ne demişler? Her şerde bir hayır vardır, derler. Buradaki hayır da Neva ile Pars’ın barışması oldu. Pars da hatasını anladı.


Eski dosttan düşman olmazmış. Göreceğiz...
 
Pars’ın on sekiz bölüm boyunca kendi zincirlerini kırdığını ve onun da değişmeye başladığını hissediyorum. Zaman içinde kusurların törpülenmesi gayet insani bir eylem. Pars’lar da hata yapabilir. Pars da kendine göre hatalarından ders çıkarıp hırsına yenilmemeyi zamanla öğrenecek. Pars’ın ilk ağızdan Ilgaz’la konuşmak istemesi oldukça düşünceli bir davranıştı. Eski dost olduğunu ve aslında düşman olmadığını kanıtladı. Savcılığa geri dönmesini canıgönülden söyledi. Pars’ın samimiyetine güveniyorum. Ilgaz da bunun gayet bilincindeydi. İkisini bu şekilde izlemek oldukça manidar ve tatlıydı.


Mahşerin dört "t"atlısı!
 
Bir gün Pars, Eren, Ilgaz ve Ceylin’in de olduğu rakı sofrasına oturup, onlarla iki tek atmayı çok isterim. Bu dörtlünün enerjisini seviyorum. Kolay kolay yakalanmayacak cinsten. Can dost, güzel insan Eren’imizin yanık sesinden de bir türkü dinledik mi, tutmayın beni sıra gecelerinde! O kadar sıcak ve içtenler ki nazar değecek, diye korkuyorum. Maazallah, şeytan kulağına kurşun. Ancak, fark ettiniz mi, bilmiyorum. “Mahşerin dört atlısı” ne zaman bir araya gelse ve iş birliği içinde olsa ardından kızılca kıyamet kopuyor. En son bir araya geldiklerinde Engin kaçmış ve akabinde de öldürülmüştü. Bu bölümün sonunda ise kucağımıza Ilgaz’ın DNA’sının eldivendeki kılla uyuşmasını bıraktılar. Umarın gelecek bölüm hayır haberler alacağımız bir bölüm olur.
 
Bölümde emeği geçenlerin elline, yüreğine sağlık!
Mortis


 


BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER