Bir kalbe kaç acı sığar? Ömre değil, kalbe... Zaman içine
dünyaları sığdıracak kadar büyüyebilir, göz açıp kapayıncaya kadar küçülebilir
de. Ama kalbin kotası vardır. Yıllar içinde yaşadığınız her şeyi aynı ânda
hissedemezsiniz. Onları birer kısa yol gibi saklar, insan hangisiyle yaşamayı seçerse
onu açık bırakır ana ekranda. Yani aslında kendi seçtiklerimize doğmadığımız
dünyada direkt ya da olaylı olarak kendi seçtiklerimizi yaşarız. Çoğu insan
buna “kader” der geçer, kader yazgısı. Ancak kendisiyle yüzleşmeyi göze
alabilen insanlar aslında kendi seçimlerini yaşadıklarını görebilir ve daha
doğru seçimler yapmaya yönelebilirler. Başlanması en zor ama gidilmesi en güzel
yoldur insanın kendiyle yolculuğu. Kendimize kendimizden daha güzel bir hediye
veremeyiz.
Kırmızı Oda izlerken beni çok zorlayan bir dizi. Yoğun drama,
hele de kurgu olmayanlara dayanamıyorum. Çünkü hiçbir zaman geçmişi
izliyormuşum gibi gelmiyor bana, sanki yanından yürüyüp geçtiğim bir insanı da
o hikâyeye yollamışım gibi geliyor. Sanki bu hikâyelerin kahramanlarını bir
yerde bir kutucuğa hapsetmişiz, ses yalıtımlı odalara koymuşuz, perdeleri
çekmişiz. Sade karanlık, zifiri bir karanlık... Yukarıda tek bir küçük delik orada
başka bir hayatın var olduğunu ama bu hayatta sana yer olmadığını haykırıyor. Masumlar
Apartmanı’nı da bu yüzden izleyemiyorum. Orada bir hayat dönüyor ama ben
dokunamıyorum... Orada bir gemi su alıyor ve içindeki olanca yaşanmamışlığıyla
batıyor, bizse Titanik’i izler gibi izliyoruz.
Kırmızı Oda’da işin içinde
terapist de olduğu için olayları çift taraflı görebilir, yargılamadaki muhtemel
yanlışlarımı senaristin müsaade ettiği ölçüde iyileştirebilirim düşüncesiyle
biraz olsun devam edebiliyorum. Bir gücümüz olsun istiyorum, ufacık da olsa bir
umut, bir ihtimal veren güç ihtimalimiz... Mesleğimi seçerken de bu vardı
kafamda. Bir yerlerde küçücük bir ümit varsa o güç elimde olsun istedim. Bir
ses duyarsam o sese sahip çıkabilecek gücüm olsun istedim. Şair diyor ya
bugünümden yarınıma birazcık umut saklayayım diye. Saklanan umutta payım olsun diye. Direnişte tek bir cephe yetmez, iki cephede de olabileyim istedim. Rabbim utandırmasın..
Yine aynı düşünceyle bu yazıyı da kısa bir post olarak
girmektense yazı olarak girmek, daha çok okuyucunun zihnine kalbine değebilmeyi
seçiyorum. Sessizlik hepimizi boğuyor. Ve yalnızlık da.
Bi' bakışına kandık be Necdet...
Bu hafta Meliha’nın hikâyesini izledim yalnızca. Belki de
kafamda onu nasıl bir mutlu sona bağlayacağımı bilemediğimden benim aklımın
ermediği şey gerçekte olabilecek mi diye beklediğimden. Çok zor bir hayat Meliha’nınki.
Bu hayatta birinin tüm bunları gerçekten yaşadığı ve ardında pek çok bilinmez ihtimaller
ve yaşanamamışlıklar bırakarak gittiği gerçeği tüyler ürpertici. Hikâyenin
kitapta yazılan şeklini öğrendim, bu hafta aslında biraz da gerçek hikâyeye
uygun gidecekler mi merakıyla izledim. Tabii ki size spoiler vermek gibi bir
niyetim yok ama sadece şu âna kadar bir iki detay hariç uygun gittiklerini
söyleyebilirim. Kurguda bari bir umudumuz olsun diye umdum belki saygısızca.
Oysa...
Oysa umut hayattan bizim çabamız olmaksızın, bizden gayrı isteyebileceğimiz bir
şey olmamalı. Abraham Lincoln der ki “Geleceği tahmin etmenin en iyi yolu onu
yaratmaktır.” Ben umut olgusu için de aynı şeyi düşünüyorum. Umut verilmez,
alınmaz, umut yaratılır. Alma-vermeyle elde edilen umut borç gibidir, kısa
sürelidir. O yüzden birine, bir topluluğa, bir yere yahut bir zamana kalıcı ve
işe yarar bir umut aşılamak istiyorsak içinde umuda yer olan bir dünya
yaratabilmeliyiz.

Bu bölüm Meliha özellikle Necdet’le olan zamanlarını
anlatırken çok kere “Yakışır mı koca kadına, o yaşımda...” gibi ifadeler kullandı.
Bu “yakışmak” kelimesini çıkartan kimdir? Bu uygun olma durumları, bir topluma-zamana
yahut mekâna benzer olma ve genelgeçer kurallara riayet etme durumu... Birileri
tarafından altı doldurulan doğru ve yanlış kavramları... Nasılsa her yere ve
koşula göre değişiyor ama bir size gelince değişmiyorlar. İnsanlığın var olduğu
her dönem çeşitli menfaat ve dengeleri korumak adına dokunulmaz değerlerle
maskelenen yapay mekanizmalarca yaratılmış kutsallıklar bütünü...
Neleri
korumak uğruna hayatlarımızı fedâ ettiğimizi hiç düşündünüz mü? Ben çok
düşünüyorum bunu. Bir arada olmak, bir sürüye dahil olmak adına hep yarı yolda
bırakıyoruz içimizdeki filizleri. Çatlak yerlerden düşen kırıkları faraşla
süpürüyor, sonra da o çatlakların üzerine yeni işe yaramaz bantlar yapıştırıyoruz.
Ne için, kim için, hangi yüce değer uğruna?

Alya’nın ailesi ondan yüz çevirmiş, yine o bilinçaltlarına
işlenen yapay mekanizmaların yüce değerleri uğruna. Ortada kaybolan hayatlar
var, peki kazanan kim? Kazanılan ne? Kendimizle ne zorumuz var da başkalarının bize sunduklarını doğru diye
kabul edip kendimizi boyuna yanlışlıyoruz? Nasıl izin verebiliyoruz buna? Meliha
büyük kızı Melek’ten bahsederken Melek’in kendisine sunulan hapishaneyi kabul
etmediğini, görünüşte bedenen hapsolduğu yere ruhunu esir etmediğini görüyoruz.
Meliha da hayatının başlangıcında aslında bunu yapmış. Bilinçaltının ona
işlediği değer ve korkuların sonucu olarak yaptığı yanlış seçimler tüm
çabalarını yıkmış olmasa o da ruhunu özgür kılacağı bir hayat yaşayabilirmiş.
İşte hep o dönüm noktaları var hayatımızda. Hiç beklemediğimiz ânda, gözümüze o
ân en doğru veya bazen de en önemsiz gibi görünen seçimler bizi böyle bambaşka
yollara sokabiliyor. Hayat çizgimizi bambaşka ihtimallere kırıyoruz böyle hiç
bilmeksizin.
Binnur Kaya ♥️
O zaman şu soruyla ayrılalım sizinle bu satırlardan. Düşünelim.
Sonuçlarıyla baş edemediğimiz kaç seçim yaptık hayatımızda? Ya da belki tam da
şu günlerde hiç farkında olmadan bu seçimlerden biriyle karşı karşıya olabilir
miyiz? Kendi adıma düşündüğümde benim de sonuçlarıyla bir türlü baş edemediğim,
başkalarının dayattığı doğrulara karşı görünürde en inatçı hâlimle yaptığım ve
kurtulmaya gücüm yetse de bunu büyük ihtimalle asla yapamayacağımı bildiğim
seçimlerim var. Belki diyorum, belki de o seçimler içime bu kadar işlemese ben
bunları bu kadar sorgulamayacaktım. Belki bilinir, belki bilinmez. Zamanla ve
en çok kendimizle göreceğiz.
Sevgiyle kalın efendim. Ümitle ve sağlıkla olması adına rica
ediyorum bir müddet daha evlerimizde.
Periniz.