Hiçbir kötülük cezasız kalmaz deriz, değil mi? Ya da buna
inanırız diyelim. Oysaki öyle olmadığını bal gibi biliyoruz. Ama bu defa Önem’in
bunca zamandır her şeyi hiçe sayarak hırsları uğruna yaptıkları, aynı bir
bumerang gibi dönüp dolaşıp kendisine ve en çok sevdiğine zarar verdi. Gerçi henüz Ayaz’a
bir şey oldu mu bilmiyoruz ama Önem’e bu korku yeter, yetmeli. Geçtiğimiz hafta
Mehmet’in herkesin içinde oğluna en çok zarar verenin kendisi olduğunu
söylemesi ile biraz olsun kendine gelen, ama bunu Mehmet’ten duymayı kendine
yediremeyen Önem, yine akıllara durgunluk veren bir hamle yaptı.
İçeride kimsenin olmadığını garanti etse dahi
onlarca kişinin ekmek yediği işyerini yaktırarak intikam almaya çalışmak artık
kötülük sınırlarını aştı, delilik boyutuna vardı. Evet, aynen delirmiş gibi
hareket ediyor artık Önem. Hayatındaki her şey kontrolünden çıktı çünkü. İşini,
parasını, itibarını ve en önemlisi oğlunu kaybetti. İşin üzücü tarafı, tüm
bunlara sebep olanın kendisi olduğunu fark etmeden daha da artan bir hırs ve
gözü karalıkla devam etti yaptıklarına.
Çok şükür ki hayatımda karşıma çıkan kötüler ancak filmlerle
ve dizilerle kaldı, dilerim hep de öyle kalır. Tüm bu filmlere ve dizilere konu
olan kötülüğün bir kısmı senaristlerin hayal gücü olsa da, böyle hasta zihinli insanlar
da var ki bu kadar konu çıkıyor maalesef. Sizin de ekranda ya da gerçek hayatta
böyle insanlarla karşılaştığınızda aklınızdan “ne zaman insafa gelecek acaba”
diye geçmiyor mu? Yapılanların boyutu büyüdüğünde ya da bir türlü sona
ermediğindeyse o insana karşı şiddete eğilimli oluyoruz. Başına çok kötü bir şey
gelmesini, o musibetten bir ders çıkarmasını ya da zarar görmesini bekliyoruz.
Düşünüyorum da, Kiraz Mevsimi’nin daimi kötülerinin sınırı
nerede çizilir, ne olursa insafa gelirler?
Siz Mete ile ikiniz iyice akıllanmadan çoğalmasanız mı
acaba?
Mesela içimden bir ses, birçok izleyici gibi benim de hamile
olduğunu tahmin ettiğim Şeyma’nın, karnındaki masum bebek ile eskisi gibi kötü
olamayacağını söylüyor. Kısa bir süre için de olsa Şeyma’nın pişman olduğu ve
insafa geldiği zamanları gördük. Hamilelik Şeyma’nın sınırı olacak gibi geliyor
bana.
Yanayım yanayım, ateşlerde yanayım...
Önem’in sınırı da bu yangın olmalı. Ayaz bu yangından pek
öyle hemen ayağa kalkıp yürüyerek çıkacak gibi görünmüyor. Önem yaşayacağı bu büyük
pişmanlıkla umarım girdiği yoldan döner. Hoş, Mete Önem’in bu yangını
planladığını öğrendi. Bunu mutlaka koz olarak kullanacaktır, çünkü yine
içimdeki o ses Mete’nin o insafa gelme sınırına henüz daha çoook uzak olduğunu
söylüyor.
Mete, oğlum, şimdi tahtaya 100 defa "Ne ekersen onu biçersin" yazacaksın!
Şu anda kendini toparlayıp eski günlerine dönecek son kişi Mete
görünüyor. “Bana sırtlarını döndüler, gözüm döndü ve acı çeksinler istedim” diyen
bir adam bu! Akıl tutulması resmen! Üstelik hem suçlu hem güçlü. Her ne kadar
Ayaz’dan özür dilese ve yangında eski ortağı için endişelenmiş görünse de, Ayaz
ayağa kalkar kalkmaz kaldığı yerden devam edecekmiş gibi. Geçen hafta da
yazdığım gibi, geçmişten gelen ve henüz bilmediğimiz bir takıntısı var Mete’nin
Ayaz ile ilgili. Aslında bu öngörü Mete’nin şu anki davranışlarını
açıklayabilecek olsa da, bir önceki “iyi” Mete ile örtüşmüyor elbette. Yani o
aradaki “iyi ortak” ve “can dost” halleri hep rol müydü, der insan. Sabırla
bekliyoruz bakalım bu değişimin nedenini.
Taşa oturmasaydınız yalnız, acısı çıkmasın sonra?
Ayaz’ın Mehmet ile kaynaşması biraz babaya özlem, biraz da
ölüm tehlikesinin verdiği yeniden kaybetme korkusu yardımıyla kolay oldu gibi.
Hem terkedilmiş, hem de hesap sordu diye üstüne okkalı bir tokat yemiş olan bir evlat için 2 gün içinde “baba” diyebilmek ancak böyle olağan üstü bir durum ile
olabilirdi. Umarım Mehmet de bu yangından sağ salim kurtulur da, Ayaz’ın özlem
duyduğu baba-oğul sahnelerini biz de keyifle izleriz. Ayrıca Atilla Saral’a bu
“cool” Mehmet rolünün acayip yakıştığını düşünüyorum, vallahi ben bir yere
bırakmam : )
38. Bölümü hepimiz elbette merakla bekliyoruz. Yeni bölüm fragmanını
yazının sonuna ekledim ancak izlediğimiz bölüm finalinden çok da farklı değil,
eğer değişik bir detay gözünüze çarparsa bana da ses edin. Açıkçası ben
38.bölümde Ayaz ve Mehmet’in sağlıklarından çok Necmiye Hala’yı merak ediyorum.
Eğer hala duymadıysanız, Zeynep Kankonde Kiraz Mevsimi kadrosuna Ayaz’ın halası
olarak katıldı. İçimden bir ses “çok eğleniceeeez” diyor. Bu vesileyle bittiği
gibi burnumuzda tüten Ulan İstanbul’u da anmış olalım.
Ve haftanın EN’leri:
EN nefis sahne: Kesinlikle yangın sahneleri. Atölyenin
dışına dökülen benzinin içeriyi nasıl o kadar ateşe verdiğini görmezden
gelirsek, yangın sahneleri çok başarılıydı. Gerçekten ateş değil de efekt kullanılan
sahneler var idiyse bile hiç dikkatimi çekmedi. Alevlerin mekana kattığı renge
de bayıldım, kararında kullanılan dumana da. Son sahnede Mehmet ve Ayaz arka
depoya sığınmış, Emre kapıyı kırmak üzere baltayla kilide vururken olan patlama
anının zamanlaması da çok başarılıydı. Bu sahnede emeği geçenleri ve yönetmenimiz Eda Teksöz'ü bir defa daha
tebrik ederim, ellerine sağlık.

EN yeni kötümüz: Deniz. İçinden Chucky çıktı kızın. Ben
diyorum ki bu kız Burcu’nun ettiği o lafları burnundan fitiiiil fitiiiil
getirir. Atın fav’a. Bir de yüzük yürüttü ki, eyvahlar olsun. Acırım acırım
Emre’ye acırım, üzülecek yazık. Bir de aklıma gelmişken, bu kız daha Ayaz'ı görmedi, di mi? Aşık maşık olmasın mazallah!

EN komik sahne: Sakız ve Salih’in kamera sahneleri. Öykü’ye
yatakta laptopu saklarken yakalanmalarına ayrı, Öykü Ayaz’a "film"
izlediklerinden şüphelendiğini anlatırken ayrı kahkaha attım. Meral dedi ya
mahallede bir ev tutalım diye, vallahi ben vereceğim kirasını, hemen tutsunlar
ve bir yere ayrılmasınlar. Sakız ve Salih kalp bennnn.

EN komik ikinci sahne: Öykü’nün çıplak Ayaz ile sınavı.
Kapıya tosladığında artık bastım kahkahayı.

EN tatlı yeni evli çift numarası yapan: ÖyAz. Bu kahvaltı
sahnesine bayıldım. Ayrıca Öykü tam da beklediğim gibi büyük destek Ayaz’a, çok
tatlılardı bu hafta.

EN dengesiz ama şeker çift: Burcu ve Emre. Bu hızla 3756
defa daha ayrılıp barışırlar bence.

EN "sulu" mektup: İlker’in kızına gözyaşları eşliğinde yazdığı
mektup. İlker her hafta ayrı bir bomba.

EN hızlı sektör değiştiren: Şeyma. Moda sektöründe kalsa ve
hamile giyimine yönelseydi keşke.

EN girişimci ruhlu: Olcay. Üçüncü işini de kaptı, ama
çekirge de üçüncü zıplamasında yakalanır, bi zahmet hatırlatıverin kendisine,
ben söyledim de beni dinlemiyor artık.
*Bumerang: Özellikle Avustralya yerlileri Aborjinler,
ve diğer bazı kabileler tarafından silah olarak kullanılan yassı bir kesite sahip
eğri bir sopa. Eğriliği, kolları arasındaki açı 90°den büyük olacak şekildedir.
Bazıları düz olarak fırlatıldığı yönde ilerler, bazıları ise havada dairevi
bir yörünge çizerek tekrar geri gelirler.