En son söylenecek olanı en başta söyleyeyim. Tam anlamıyla bir
hazırlık bölümü izledik. Çarşı karışacak mı? Hem de çok fena karışacak ama her
fırtına, öncesinde bir sessizliğe ihtiyaç duyar. İşte bu bölüm o sessizlik anlarını
yaşadık.
İlk olarak daha önce Türk televizyonlarında ender olarak
gördüğüm bir tarzla Polat’ın da yolculuğunu flashback ile bize göstermelerini gerçekten
beğendim. Yine yapmış yapacağını ve tonla adamı indirmiş. Verdiği zarar
muazzam. Hala tek kişilik dev bir ordu Polat Alemdar. Yakalanacağını biliyordum
ama bir an için “acaba kurtulacak mı?” diye de düşünmedim değil. Hoş bu durum
tekrar tekrar izlediğimiz filmlerde de hep olur. Adamın öleceğini bilirsin ama
yine de heyecanlanırsın ya işte öyle bir şey...
Bu manzarada da insanın hiç çatışası gelmez ki..
Akifleri de manzaraya dalmış şekilde bulduk. Hep derim operasyon
arabasının arkasında ne olursa olsun bir ufak tüp, bir çaydanlık, biraz da çay
olacak. Hem beklemeyi kolaylaştırır hem de manzaraya cila çekilir. Deniz havası
falan mı çarptı anlamadım ama oldukça saçma bir plan yaptılar. Denizaltı’na
hücum botla müdahale edecekler?.. Hadi hayırlısı.
Martin tam bir yalnız kurt. Çakal mı deseydim acaba?... Geçen
bölümde her Vadi izleyicisinin de anladığı gibi Elif’in en sevdiği öğretmeni
Martin tarafından ebedi yolculuğuna uğurlanacaktı. Nitekim yolcu yolunda gerek.
Martin güzelce öğretmenin evinin kapısını açtı ve içeri girdi ki bu durum
şaşırttı beni. Maşallah bilmediği bir 5 vakit namaz, o da işine gelmiyor.
Başka kimi seviyorsun? Onları da öldüreyim tatlı kıs.
Şaşırtmayan şey ise zehir kullanması oldu ki bunu sonra
öğrendik. Zehir korkakların silahıdır. Martin böyle biri... İhtiraslı ama
korkak. Hiç gereği yokken sırf ihtiras uğruna zaten ölecek ‘önemsiz’ bir kadının
son anlarını izlemeye gitti. Kediyi merak öldürür Martin benden demesi. Bu
arada bir de Rose karakteri çıktı ortaya. Hayli sabırsız bir ablamız. Yakında
teşrif eder ve endamını gördüğümüzde daha ayrıntılı değiniriz kuşkusuz.
Polat denizaltında kendine gelir gelmez her istihbaratçı gibi
sağı solu bir kesti. Sonra zeki bir hamleyle bazı kabloları kopararak onları
beklemektense ayağına getirdi. Burada silah doğrultan adamlardan ziyade
kabloları tamir eden teknisyenin Polat’a gider yapması çok güzel bir
ayrıntıydı. Zaten hep işe uzak olanlar, bilmeyenler gereksiz yere rol çalıp
başa iş açarlar. Fakat bu sefer boynuna iş açtı. Kırıldı biraz...
Tüm bunlar olurken meğer bizim saf sandığımız Algis her şeyi
yönetiyormuş. Koymuş odasına 5-6 genç eleman. Bir tane de onun önünde leptap
hem bizimkileri yemliyor hem tuzak kuruyor. Erdem’de de biraz kibir olacak ki
uzun süre her yeme atladı. O atlayınca mecbur Cahitler de atladı. Sadece 4
kişi, bir botla bütün gün ve gece denizaltını beklemeye başladılar. Anlaşılan Siyah
Sancak ve imkanları da bir yere kadar.
Nihayet o an geldi... Amon’dan sonra Yüce Majeste de artık
karşısındaydı. En azından ekrana çıktı. Adam haklı. Kim uğraşacak şimdi Polat’ın
karate hareketleriyle falan. Ekran başından rahat rahat konuşur. Efe Karahanlı
diye seslendi. Fakat istediği cevapları alamadı. Bir kez daha Efe Karahanlı adı
reddedilmiş oldu. O andan sonraki konuşmalar ise yepyeni bilgileri ve soru
işaretlerini beraberinde getirdi.
Ya dayı ne anlatıyorsun sen yaa?..
Söz konusu Amerika ise “Tanrı’yı kıyamete zorlamak” lafı
aklımıza hemen Evanjelistleri getiriyor. Evanjelistler Amerika’da çoğunluğu
elinde tutan bir Hristiyan mezhebi. Bu zorlama niyetlerini de hiç saklamazlar
zaten. Fakat bu açıdan bakıldığında Ra nereye oturuyor çözemedim.
İlluminati, Masonlar ve daha pek çok gizli tarikat için de Tanrı’yı
kıyamete zorlamanın önemini tam olarak bilmiyorum. Bildiğim şey bu tip gizli
tarikatların (ki Gül ve Haç tarikatı da bunlara dahil) temelinde pagan inançlar
ve yöntemler yer alıyor. Yani dinler öncesi çağlara kadar uzanan inançlar.
Onlar Hz. İsa’yı da kendi üsluplarına göre yorumlarlar.
Amon’un ve Yüce Majeste’nin evanjelizme hizmet ettiklerini
düşünmek Yahudileri sadece piyonlaştırır. Bu durum da yurdum Yahudi fobiklerini
pek memnun etmez gibi görünüyor. Zira onların ezberini bozan başka bir şey
denmiş oluyor. Yıllar önce bir kitapta, bir İngiliz lordu’nun sözüne
rastlamıştım. “Dünya, Yahudilere bırakılmayacak kadar değerlidir” diyordu. Bu
konularda 10 kaynak okusanız 9 tane farklı şey duyarsınız. Zira hayli
spekülatif ele alınan konulardır. O sebeple Vadi Aklı’nda bu konuların nasıl
yerleştiğini zamanla daha net anlayacağız.
Ha tabi bir de çocuğun eliyle leptapı kapatma hamlesi var. Polat
bilekteki o dövmeyi kaçırmayacaktır ve belki de o dövmenin manasından yola
çıkarak Elif’in nasıl da büyük bir tehlikenin içerisinde olduğunu anlayacak.
Onun ne yapacağını zaman gösterecek ama bilek dövmesi üzerinden Polat’ın
ilerlemesi büyük bir ihtimal. Bu arada çocuğun adı da Arthur’muş. King Arthur’dan
esinlenilmiştir belki...
Bazuka açma hilesi neydi yaaa...
Polat, Yüce Majeste ile muhabbet ededursun. Algis bir hamleyle
Cahitleri oldukları yerden aldı bile. Kurtlar Vadisi Pusu tarihinde belki de
bir ilktir tüm iş yapabilecek adamların paketlenmiş olması. Şimdi Yüce Majeste’nin
elinde hem Polat hem de Akif, Timur, Cahit ve Yasin Komutan vardı. Bu aslında
başından beri savunduğum tezi de doğrulayan bir şeydi. Amon veya Yüce Majeste
istediği her an kısa sürede hem Polat’ın hem de çevresinin kellesini alabilecek
kuvvette. Fakat bir planları var ve Polat da bir gün onlara katılır umudu
yüzünden yaşamasına izin verdiler, veriyorlar. Sadece 5 kurşun tüm efsanenin
çökmesine yetecek bir noktadaydılar.
Gözlerini balkanlara dikmişler. Yeni bir karmaşa çıkartıp olası
Rus ilerlemesini hem engelleyip, üstüne daha da fazla kaos yaratmak peşindeler.
Çünkü gizli tarikatlar her daim kaos’dan beslenmişlerdir. Hedef belli, yüz yıl
önce birinci dünya savaşını başlatan silahı ateşleyen Sırp'ın, bugün iktidara
gelecek olan torununu ortadan kaldırmak. Bu ölüm kuşkusuz Sırbistan’ı öfkeye
boğacaktır ve bilen bilir aslında Balkanlar karıştığında Ortadoğu’dan çok çok
daha tehlikeli ve kanlı topraklardır.
Keklik timi
Polat, Yüce Majeste’nin teklifini reddedince bu sefer onu yem
yapıp dört silahşörlere verdiler görevi. Sırbistan’ı karıştırmak yıllardır
ayaklarına dolanan ve sabrettikleri Polat’ı harcamaktan çok daha önemli. İşte
işler bu kadar ciddi... Belki de Dünya için sonradan anlayacağı çok zor bir 24
saat bizi bekliyor. Hadi hayırlısı...