Bursa’ya dönüş müjdesini aldığımız geçen bölümden sonra, nihayet
tüm ailenin yuvasına döndüğü, denenmişe duyulan güvenin ve rahatlığın
hissedildiği 63.bölümü elbette ki çok sevdim. Bölüm açılışı; duyan herkese,
Adile Naşit’in sıcak gülüşünü, Münir Özkul’un müşfik bakışlarını, Şener Şen’in
neşesini, geniş ailenin keyfini hatırlatan, klasik Yeşilçam müziğinin de
etkisiyle çok güzel, çok neşeli oldu. Yeminle uzun bir tatilden sonra, kendi
evime dönmüş kadar sevindim. Bursa’nın ufak tefek taşlarını bile özlemişim.
Herhalde ekip de Bursa’yı özlemiş olmalı ki, bol bol Bursa dış mekan
görüntüleri çekilmişti. Ara sıra Mudanya’ya, Trilye’ye filan da gitsek ya.^^
Ben de Osman gibi, kişisel olarak mekanların önemli
olmadığını savunurdum ama görsel olarak bir işi izlerken o mekanın sahiden
önemi varmış. Bilemiyorum, belki de bu işe özgü bir şeydir böyle bir bina ile
öyküyü özdeşleştirmek ama akışı kabullenip içine girmek için konağın etkisi
büyükmüş. Test ettik, onayladık. Konağın öyle bir sihri var ki; herkesi daha
insancıl, daha yumuşak, daha anlayışlı yapıyor. Çok sevdiğim bir karakter
olmasına rağmen sezon başından beri sinir olduğum Osman’a bile, günlüğüne
yazdıklarıyla yeniden ısındım.
"Seninle bir bütün olabilirdik
Hoşçakal gözümün nuru, hoşçakal..."*
"Vakit tamam! Seni terk ediyorum.
Bu kırık ve incecik
Bir veda havasıdır.
Tutuşan ellerimden
parmak uçlarına değen sıcaklık,
incinen bir hayatın yarasıdır"*
Konağa girmeden önceki o neşeli, o davullu zurnalı düğün havası,
geçmişe gidip genç Esma ve Garip’in hüzünlü ayrılık sahnesini izlememizle bir
parça kırıldı. Garip’in Esma’nın evleneceğini ilk duyduğu anı da görmek
isterdim doğrusu; o darbeyi kimin vurduğunu, Garip’in o ilk yıkılışını,
hayalperestliğinin canını nasıl yaktığını görmek lezzetli olurdu. Ama bu haliyle
de yeterince doyurucuydu. Garip geçmişte “Beni
bir daha burada görmeyeceksin.” dediği yerde, şimdi sevdiğini karşıladı.
Boran kardeşler kusura bakmasın ama, orası onların evi olmadan önce Garip’in
eviydi. Garip ve Esma’nın her köşesinde hatıraları var. Üstelik adam ne kadar
güzel bir sürpriz yapmış, tüm eski eşyaları, aile için anısı olan her şeyi geri
getirmiş. Eşyaların parasını ödemeyi teklif etmek usulen olması gereken bir
şeydi belki ama olaya maddi değil, manevi açıdan yaklaşmayı denesenize. Ne hâlâ
o burun kıvırmalar, ne o göz devirmeler? Kıymet bilin azıcık, nankörlük
etmeyin! Annenize bu kadar kıymet veren, onu bu kadar güzel seven ve mutlu eden
adama niye minnet duymuyorsunuz?
Gerçi Faruk’un, masaya oturma gerginliği sırasında Garip’e
kendi yerini vermesi ince bir davranıştı, takdir ettim. Hatta Süreyya’ya
hazırladığı sürpriz için bir kere daha takdir ettim. “Ben seni eksilterek seven bir adam olmak istemiyorum.” güzel bir
cümleydi, bazı noktalarda Süreyya’ya yaptığı haksızlıkları, onun ışığını nasıl
azalttığını fark ettiğini umuyorum. Bir de sadece keyfi çok yerindeyken böyle
davranmasa, bozuk olduğu ilk anda ilk olarak Süreyya’yı ve hayallerini
harcamasa daha iyi olacak ya neyse. Bu kadar takdir edilecek şeyden sonra eleştirilecek
bir adım da atacaktı elbette ki. O da bölüm sonunda geldi. Fikret ve Osman’dan
habersiz, Adem’e böyle bir teklifte bulunması son derece yanlıştı. İlk
fırsatta, birlikte yola çıktığı insanları yarı yolda bırakmış oldu gene. Halbuki
en baştan onlara da danışmalı, bunun artılarıyla eksilerini masaya yatırmalı ve
Adem’e teklifi ondan sonra yapmalıydı.
Yazı devam ediyor.