Bir musibet bin nasihatten iyidir
Nikahta keramet var mıdır diye sormuş, bu nikahın Öykü ve Ayaz için önemli bir sınav olacağını, birbirlerini ne kadar sevdiklerini anlamalarına yardımcı olacağını da eklemiştim. Öyle pek de kolay atlatılan bir sınav olmadı. İşin içine Mete’nin depreşen aşkı, Ayaz’ın sabırsızlığı, Öykü’nün umursamazlığı, mahalle ve aile baskısı da dahil olunca, üç günlük nikah üç yüzyıl sürmüş gibi geldi.Şimdi de diyorum ki, bir müsibet bin nasihatten iyidir. Ayaz da hatasını bu kaza sonrasında anlayacak.


Mete'nin kızların silgilerini ısırması = Poyraz'ın aklı ile Sinan'ın kızların saçlarını çekmesi

Mete’nin “hayır” demesi olasılığına karşı iyi ki dilaltı haplarımızı hazır etmişiz, zira bölüm gerçekten “hayır” ile başlayınca ekran karşısında hazırlıksız olanlar telef oldu mesela. Kalanlar da kazayı görünce bayıldı, zor ayılttık. Sonuç olarak hepsinin Öykü’nün rüyası çıkması ile derin nefesler alındı, ama bölüm boyunca bir rüyadır, mektuptur, kazadır gidince akılların bir köşesinde de Anton Çehov’un kuralı yanıp yanıp sönmedi değil. Demiş ki kendisi; “duvarda asılı olan silah oyunun sonunda mutlaka patlar", bu durum bizim dizimizde de farklı olmadı, o mektup zoorrrla okundu, o arabaya inatla binildi ve o kaza aynen oldu. Tek üzüldüğüm, Öykü ve Burcu o kadar zahmet edip, bin türlü komiklik yapmaya çalışmasalarmış keşke de, doğrudan Ayaz’a verselermiş mektubu.



Ayaz bu bölüm sanki bir parça saldırgan ve tahammülsüzdü Öykü’ye karşı. Tamam, bütün bu olanlar canına tak etti ama insan lise yıllarında yazılmış bir mektup için uğruna bin türlü derde katlandığı sevdiğini duvara fırlatır mı? Fırlatır mı diyorum, çünkü kapıdan çıkarken gerçek anlamda duvara çarptı Öykü’yü. En başından beri Öykü’nün Mete’ye olan aşkını bilen adam, böyle hatıraların varlığına neden bu kadar tepki veriyor ki? Bu neyin güvensizliği ???
Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştın İstanbul'un be Mete !

Mete ise oldu size bir divane aşık. Hayır, kız seni sevmiş vaktiyle tamam ama abartmasan mı acaba? Öykü’nün onlu yaşlarında yaşadıklarını Mete otuzlu yaşlarında yaşıyor. Bir mektup da Mete yazar mı acaba ilerleyen günlerde? Meyhanelerde içmeler, sokaklarda ölü gibi gezmeler, hatta mektubun eski duyguları yeniden uyandırmasından bile medet umdu. İflah olmaz artık bu çocuk, e sizde bulamadınız bir arkadaşınızı hemen tanıştıralım !

 

Şeyma ise haftalardır “geliyorum” diyen tekmeyi sonunda Önem’den yedi. Bu tekmenin intikamını alır ama Şeyma, -ki zaten Mehmet Karaylı ile çalışmaya başlayarak bunun ilk adımını atmış görünüyor. Mehmet ve Önem’in arasında neler geçmiş olduğunu henüz net anlamış olmasa da, çözmesi yakındır. Şeyma’nın Mehmet’in yanında çalışmasına vesile olmasıyla Olcay’ın da ek iş yaptığını anlamış olduk. Önem’in moda evindeki tasarımları Mehmet’e büyük ihtimalle satan Olcay’ın da ruhuna fatiha okumaya başlayalım, Önem’in öğrenmesi yakındır çünkü. Bu arada, Olcay da modaevinin kapısına konulduğunda, Şeyma ile ikisine Mehmet’in atölyesinin mahallesinde bir düğün de ben yapacağım. Bir ufak atölye de onlar açarlar belki.


Mehmet Karaylı hafta içi çıkan haberlerden okuduğumuz üzere Ayaz’ın babası. Nasıl olabiliyor, ölmemiş miydi diye sormayın, ben de anlamadım. Öğreniriz. Baban öldü denebilecek kadar, hatta Mehmet’in oğlunu ilk defa görüyormuş gibi davranmasına neden olabilecek kadar ne yaşanmış olabilir, göreceğiz. Mehmet’in bende yarattığı ilk intibanın da çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Öykü'ye söz verdi ama sözünde durabilecek mi bakalım. Ortaya çıkışı Önem’i bu kadar tedirgin ettiğine göre aralarında büyük bir hesaplaşma var. Bu hesaplaşmanın yeni defterleri de Öykü’nün Mehmet’in yanında çalışmaya başlaması ile açıldı. Mehmet'in ortaya çıkışının Ayaz'ı nasıl etkileyeceğini de çok merak ediyorum, birkaç bölüm sonra Ayaz'ın isyanına hazırlıklı olalım.

Geçtiğimiz hafta duyurulan yeni karakter ve yeni mekanı dizinin hikayesine katacağı zenginlik açısından çok beğendim. Adını konuk oyuncu olarak gördüğümüz Atilla Saral Kiraz Mevsimi’ne hoş geldi. Umarım Hasan Şahintürk gibi çok kısa görünüp kaybolmaz. Diziye dahil olan bu yeni mekan ve karakteri beğenmeme rağmen, aklımda soru işaretleri de yok değil. Zaten var olan ve aylardır izlediğimiz Şeyma-Öykü çatışmasının, Önem’in moda evinde değil de, Mehmet’in atölyesinde devam etmesinin ne farkı olacak anlamadım.

Geçtiğimiz haftanın neşeli ve hareketli bölümünden sonra, bu hafta daha sakin bir bölüm izlediğimizi düşünüyorum. Mehmet’in atölyesindeki asistanın sahnelerinde ve kız isteme sırasında Önem'in ve İlker'in nefis mimikleri dışında yapılan esprilere de çok gülemedim bu hafta. Gelecek hafta kaza nedeniyle Öykü'de oluşacak hafıza kaybının yaratacağı sahneleri tahmin ettikçe, bu haftanın yerine de gülerim diye tahmin edip teselli ettim kendimi.

Yeni bölüm fragmanını bir defa daha izlemeden önce bu haftadan seçtiğim ENlere bir göz atmak ister misiniz? Her zaman olduğu gibi sizlerin de EN sevdiği/eleştirdiği anları yoruma bekliyorum.


EN romantik sahne: Var mı itirazı olan? 


 
EN iyi saç: Elbette Meral'in saçı. Söze bu saçı yaptıysa, düğüne gelin başı yaptıracak korkarım.


EN özensiz dekor:
Önem’in Mehmet’in duvarındaki fotoğrafı. Mehmet için özel bir fotoğraf ise anlarım, ama Önem'in ünlü tasarımcılarla yan yana koyulmasını isteyeceği son fotoğrafıdır sanırım.


 

EN özensiz makyaj: Daha çok Mete ketçaplı ağzını silmemiş gibi göründü bana



EN “yok artık” dediğim sahne: Öykü ve Şeyma’nın yeniden aynı yerde çalışmaya başlaması ve Şeyma’nın yine aynı özürler ile Öykü’ye kendini affettirmesi. Bir insana kaç defa şans verilebilir Öykü, biz seninkileri sayamıyoruz artık.


 EN tarz: Bu hafta Bülent :)






BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER