Hoşuma giden noktalar da yok değildi. Öncelikle bölüm
boyunca defalarca gösterildiği üzere Edirne Sarayı’nda saray koridorlarının ve
bazı odaların tavanlarını görebileceğimiz şekilde alt açılardan yapılan
çekimler güzeldi, mekanların büyüklük hissiyatına güzel bir katkı
sağlamışlardı. Muhteşem Yüzyıl’da Topkapı Sarayı’nı bu şekilde pek izleyemezdik.
Ayrıca koridorların genişliği de artırılmış gibi. Haremin dar koridorları ve
duvarları arasında dolaştığımızı değil de bir sarayın ferah koridorlarında
dolaştığımızı hissediyoruz.
Ancak bu noktada Bizans sarayı sahnelerindeki
görüntü yönetmenliği ve ışık kullanımının çok daha göz okşayıcı olduğunu,
salonların ve ana meydanın büyüklüğü ile zarafetinin daha başarılı yansıtıldığını düşünüyorum.
Edirne Sarayı’nın koridorları genişlik olarak ferah olsa da ışıklandırma
genelde boğucu, daha çiğ ve saray biraz iç karartıcı.
Aytekin Ataş’ın besteleri de bu bölümde bence nispeten
daha iyi kullanılmıştı. Evet, bütün sahneler tek bir saniye bile susmamacasına çalan
müzikle dolu ve bu durum bir yerden sonra çok dikkat dağıtıcı ve yorucu bir şeye dönüşüyor. Üstelik kulağa da hiç hoş gelmiyor. Ancak en azından bu sefer sakin melodilere daha fazla zaman
tanınmıştı. İlk bölümde hem hiç durmadan çalan, hem de hepsi fazla iddialı olan
müzikler gerçekten usandırmıştı. Belki de o yüzden bu hafta pek rahatsız
olmadım. Yine de ortadaki durumun kötünün iyisi olduğu ve bu kadar aşırı müzik kullanımının bir an önce önüne geçilip
dizinin biraz sadeleştirilmesinin iyi olacağı kanaatindeyim.
Bir de Mehmed’i
Muhteşem Yüzyıl’dan ayırt etmekte zorlanırken bölümdeki iki sahnede artık bir
Muhteşem Yüzyıl markası haline gelmiş olan Zahid Bizi Ta’n Eyleme deyişinin
bazı melodilerini az da olsa duymayı yadırgadığımı söylemem lazım. Yüzlerce
yıllık eser tek bir diziye ait değil elbette ama vaktiyle eşlik ettiği çarpıcı sahnelerin hatırası daha çok canlıyken şimdilik benzer bütün dizilerde kullanılmasına
da gerek olmadığını düşünüyorum.
Diyeceğim o ki, yapımın teknik kısımları bir şekilde
halledilir ve daha iyi hale getirilir ancak öncelikle senaryoya, karakterlere
ve repliklere ciddi şekilde el atılması gerek. Bütün bu şatafatın ve
gösterişin içinde dizinin başarısı için en elzem olan unsurlar bunlar çünkü. Henüz
beklediğim şeyi vermekten çok uzak ancak bu tür aksaklıkların projenin hazırlık
aşamasının ortasında senaryo ekibinin ve rejinin değişmesinden, görevi devralan
ekibin kısa bir sürede, aceleyle bu ilk bölümleri kotarmak zorunda kalmasından
kaynaklı dezavantajlar olduğuna da eminim. Eksiklerin bir anca önce
giderilebilmesi umuduyla, söz şimdi 3. bölümde...