AsFer sahneleri,
yazık ki bölümün tek güzel şeyiydi bana göre. İkisi arasındaki bu çözümsüz
görünen gerilim dışında o kadar zorlama sahneler, iğne deliği tesadüfler vardı
ki, zamanında izleyemediğim bölümü izleyip inlemeye bütün gecemi verdiğime
üzüldüm sabaha karşı.
Omzundan vurulup
kendini dışarı atan Cüneyt'i çok kısa süre içinde çatıda bulduk. Başka bir
ihtimal yokmuş gibi Gülsüm'ün odasında aldı soluğu. Gülsüm de her zamanki
pasifliğiyle karşıladı onu ve ne istiyorsa yaptı. Cüneyt Gülsüm'ü çözmüş tabii,
hiç zor olmadı ikna etmek, aşk vaatleriyle kandıramayınca tehdit etti; Gülsüm
de biri beni tehdit etse de onun dediğini yapsam, ne yapacağıma kendim karar
vermek zorunda olmasam der gibi dolanan bir karakter zaten, hiç ikiletmedi
Cüneyt'in isteklerini, bir kaçış yolu aramadı.
Abidin'e durumu
anlatmayı deneyebilirdi, silahları değiştirmeyebilirdi, İdil'i peşine takmamak
için sandviçi hazırlayıp odasına gidiyormuş gibi yapabilirdi, stilettolarıyla arkasından koşan İdil'in ayak
seslerini duyabilirdi. Korkularına bu kadar teslim olan bir karakter o
korkusuyla en trajik biçimde yüzleşecektir, bunun başka yolu yok. Ve sadece bu
bölümde yaptıkları bile yeterli, o gün geldiğinde Gülsüm'e üzülmemem için. Tüm
kredisini tüketti bu hafta. Doğru davrandığı tek yer, İdil'in şantajını
Yeter'den saklamaması oldu. Neyse ki, elindeki kozu nerede ve nasıl
kullanacağını bilmese de blöf yapmayı akıl edebiliyor Yeter, bu da bir şeydir.
Aradığınız şerefsize şu anda ulaşılamıyor.
Silah konusu baştan
sona bir tuhaf zaten. Cüneyt'in silahını beline takmak yerine ortalıkta
bırakması ve böylece kendi silahının hedefi olabilmesi, Aslı'nın "abimi
vuran silah" dediği silahı Ferhat'ın oracıkta bırakması, Cüneyt'in o
silahın orada bırakılacağından adı kadar emin olması, Gülsüm'ün birbirinin aynı
iki silahı değiştirmemeyi düşünememesi yetmezmiş gibi bir de silahlar üzerine
kendi parmak izini bırakması... Aslı o silahı ateşleyebilsin ve Cüneyt kolayca
kaçabilsin diye evdeki herkesin bir sebepten dışarı çıkarılması da çok yapay.
Yeter, Azad'la buluştu, tamam. İdil Handan'ı çağırdı, Vildan da yanında gitti,
o da tamam. Abidin ve Ferhat katilin peşinde. Gülsüm zaten odasından çıkmıyor,
ona da eyvallah. Peki ama Dilsiz'i pansumana götürmek nedir? Hem de sadece
Hülya gitmemiş, Zeynep de yanlarında. Üstelik Dilsiz iyi, hastane dönüşü hemen
aksiyona dalabilecek kadar iyi.
Namık'ın Cüneyt'e
yardım etmeyi kabul etmesini de anlayamıyorum. Ferhat'ın Şahin'i öldürdüğü anın
videosuyla daha kaç işten sıyrılabilir Cüneyt bilemiyorum. Namık'ın bunca zaman
yok etmek ya da Cüneyt'in elinden almak için tek bir hamle bile yapmadığı bir
videoya böylesine boyun eğmesi de anlaşılır değil benim için. Hem hani Vildan
silmişti o videoyu? Kasa şifresi olarak 123456'yı kullanan Namık, telefondan
silmekle videodan kurtulduklarına inanmamış mıdır yani? Ve bunca zaman, neden
bunca insan Ferhat'a hiç söz etmedi bu videodan? Cüneyt'in en büyük şansı her
şeyden yırtması değil, etrafında bu kadar basiretsiz insanın bulunması. Neyse
ki Azad Baba var.

Aslı'nın pılını
pırtını toplayıp gitme isteğini anlıyorum, kendine gidecek yer bulamayışını da.
Bunlarla ilgili hiç problemim yok, gitmekle çözülmeyeceğini, sevmek istememekle
sevginin azalmayacağını bilsem de. Sıkıntı, gitmeye karar veren Aslı'nın karşılaştıkları.
Ferhat'ın adım adım takip etmesi bizim şaşıracağımız bir şey olmaktan çıktı,
fakat bunu fark edip Aslı'yı uyaran taksicinin "beni karıştırmayın"
demesi olmadı. Bu tarz meselelerde gerekli mesajı ince ince vermeyi bilen
dizimiz, o taksiciye "rahatsız mı ediyor, yardıma ihtiyacınız var mı"
dedirtebilirdi. Bazen de karışmak gerekir bizim dışımızda olan bitene,
kendimizi korumak için göz yummamalıyız tacizi, zorbalığı gördüğümüzde.
Aslı hastaneye
gittiğinde odasının boşaltılmış olduğunu gördü, başhekime gitmesine bile gerek
yoktu ama gidip karşılığını da aldı. Aylar boyunca işini aksatan Aslı'nın işten
çıkarılmasına itiraz edecek değilim. Ama Namık Emirhan'ın yatırım yaptığı bir
hastane, Namık Emirhan'ın gelinini, öncesinde yazılı bir uyarı yapmamışken ve
yine haber vermeyerek işten çıkarıyor, öyle mi? Bu hastanenin Türkiye sınırları
içinde olduğundan emin miyiz? Gündelik pratiklerimiz bize, para kaynağı kişi ve
yakınlarının haksız da olsalar korunduğunu gösteriyor çünkü.
Hastaneden de
taksiyle ayrılan Aslı'yı, bir kenarda, bir banka oturmuş halde buluyoruz sonra.
Görüntü tuhaf ama bir sebebi var, Aslı'nın gidecek bir yeri yok. Şu tesadüfe
bakın ki tam da oradan Aslı'nın yakın arkadaşlarından biri geçiyor! Bu arkadaş,
izlediğimiz sahnelerden birine göre 6 aylığına Amerika'ya gitmiş ve yeni
dönmüş, bir diğerine göre ise Aslı ile yıllardır görüşmüyorlar. İkisi birden de
olabilir tabii ama benim açımdan durum net değil. Üstelik bu sürpriz arkadaşla
Aslı o kadar yakınmış ki, bir çırpıda bütün yaşananları anlatıverdi Aslı ona.
Aslı hikâyesinin ne kadarını paylaştı bilmiyoruz ama Esra, boşanma konusunu
açabildiğine göre pek de az şey anlatmamış. Zamanında Ebru'ya ya da Deniz'e
anlatmadığı kadar çok şey anlatmış.
Aslı'nın gidecek
yeri yok ve şansa bakın, Esra'nın abisinin bir oteli varmış. Cüneyt kadar
şanslı olamıyorsanız Aslı kadar şanslı olmayı da dileyebilirsiniz, o da az
şanslı değil bugünlerde... Telefonu üzerinden takip edildiğini bilen Aslı'nın o
telefonu yanında gezdirmeye devam etmesi ve telefonu kapatmayı ancak otele
varınca akıl etmesi, Aslı'yı telefonu vasıtasıyla bulabilecek olan Ferhat'ın
Suna arayıp bilgi verene kadar yeniden takibe kalkışmaması, Suna'nın Aslı'nın
yerini öğrenme biçimi, otele gelen Ferhat'ın Aslı'nın oda numarasını öğrenmesi,
pencerede bir karaltı gören Aslı'nın balkon kapısını kilitlememesi... Cümleyi
tamamlamaya bile dermanım kalmadı inanın. Akışı bu kadar zorlamaya ne gerek
vardı gerçekten anlayamıyorum.
Esra'nın ortaya çıkışından itibaren hiçbir şey birbirine bağlanamadı sanki.
Keşke hiç yoktan bir arkadaş belireceğine Deniz ortaya çıksaydı yeniden. Aslı
restorana gidip Deniz'i uzun zamandır aramadığı için özür dileseydi ya da Deniz
bir süreliğine bir yere gitmiş olsa ve geri dönseydi. İlla bir otel gerekiyorsa
onun sahibi Deniz'in abisi olsaydı ve o abi de darmadağın olduğunu görebildiği,
evli barklı bir kadına yaklaşmaya çalışacak kadar çapsız olmasaydı... Olsa bile
Ferhat artık biraz olsun değişmiş olsa ve o kafayı atmasaydı. Ferhat'ın orada
olduğunu arabayı görünce anlayabilen Aslı'nın bir de şiddet referansına
ihtiyacı olmasaydı...
Yetişkin bir Ferhat Aslan kahve fincanında bile parmak izi bırakmaz.^^
Bunlara o kadar
takıldım ve canım sıkıldı ki, evin kadınlarından söz etmeye halim kalmadı.
Sadece birkaç sorum var buraya yazmak istediğim, bu hafta da böyle olsun.
Suna acaba neden
çalışmıyor? Eğitimli biri olduğu her halinden belli. Dizinin başında İstanbul'a
yeni taşınmışlardı, yerleşmek, alışmak falan derken biraz zamana ihtiyaç
duyulmuş olabilir, ama artık çalışmaya ya da en azından iş aramaya başlayamaz
mı? Dizinin bütün kadınları evde oturuyor ve bu benim çok canımı sıkmaya
başladı. Bu durumu değiştirmeye Suna'dan başlasak diyorum.
Bölümün tek
fragmanında, Aslı'yı artık tanıyamadığını söyleyen bir erkek sesi duymuştuk. O
adam kimdi ve bu konu bölüm içinde neden geçmedi?
Handan Hanım Azad
Baba'ya göz koydu sanırım. Görünce kayıtsız kalamadı, gidip kendini hatırlatma
ihtiyacı hissetti, bir yolunu bulup eve bile davet etti. Açıkçası Azad Baba ile
ciddi ciddi ilgileniyor olması beni çok mutlu eder, zira karşılık alamayınca ne
hale geleceğini görmeyi çok isterim. Hem belki bu sayede insanların bir kalbe
sahip olduğunu ve kalbin de kırılgan bir şey olduğunu öğreniverir.
Esra'nın Ferhat'ın
fotoğrafını görmek istemesi, onu anlattırmaya çalışması bizi biraz
işkillendirdi. Acaba Esra Ferhat'ı önceden tanıyor ve bir şekilde onun yakınına
gelmeye mi çalışıyor şimdi? Yoksa sadece gazetede görüp beğendi ve Aslı'nın
boşanma ihtimali olduğunu öğrenince de ilgilenmeye mi karar verdi? Ve abisini
de bu duruma alet mi etti? Yoksa bu yalnızca bir komplo teorisi mi?