Bu bölümün mutlaka konuşulması gereken yanlarından biri, oyuncuların performansı. Dizinin zaten oldukça sağlam bir kadrosu var, bu bilgi yeni değil. Ama karakterler açıldıkça, roller büyüdükçe ve üzerine yaşanmışlıklar eklendikçe daha da keyifli oluyor izlemesi.
 
Namık az konuşan, aksiyona çok az dâhil olan, işi gücü konuşmak olan bir karakter. Bir de sevimsiz, sinir bozucu bir konuşma biçimi var ki, karakteri iyice itici yapıyor. Muhammet Uzuner ilk günden beri ne o ağırkanlı duruşundan ne de sevimsiz konuşmasından vazgeçmedi. Bu yüzden de Namık'a öfkem büyüdükçe oyuncuya saygım da artıyor. Bölümün hemen başında, önce Özgür'le, sonra Yiğit'le, sonra da Ferhat'la kısa kısa diyalogları oldu Namık'ın. Her birine başka bir adamı oynadı Namık ve hepsi bambaşkaydı, izlemesi çok keyifliydi.


Namık'ın 50 Tonu
 
İlk bölümlerde Yeter'i izlerken içim şişiyordu. Öyle yüksek perdeden konuşuyordu ki yoruluyordum. Zaman geçtikçe Yeter normalleşti, daha katlanılabilir ve takip edilebilir biri oldu. Özellikle son bölümlerde, Yeter'in yaşadığı kırılmalarla Arzu Gamze Kılınç'ın incelikli karakter yorumu bir araya gelince seyir zevki yüksek bir iş çıktı ortaya. Yeter'in nezarethanede anlattıkları pekala yeri göğü inleterek, büyük büyük oynayarak da anlatılabilir ve yine de seyirciyi perişan edebilirdi. Oysa derdini sakin sakin anlatan Yeter daha çok işledi içimize. Onun karşısında Deniz Celiloğlu da diyalogsuz oyunu ve gözyaşlarıyla destek oldu bu sahneye. Yeter'in anlattıklarını zaten biliyorduk ama yine de etkilendik, çünkü Yiğit'in yaşadığı sarsıntı çok ölçülü ve çok gerçekti.
 
Abidin, karikatür gibi bir tipti başlarda, ne karakterin böyle büyüyüp dimdik durabileceğini ne de Timur Ölkebaş'ın Abidin'i böyle sırtlanabileceğini öngörebilirdik. Ama Abidin'i tanıdıkça Ölkebaş'ı da tanıdık ve çok memnun olduk.
 
Suna karakteriyle Burcu Tuna da kendini ve karakterini keyifle izletenlerden. Sürekli Yiğit'e akıl verir durumda olmasına rağmen asla didaktik ve itici olmuyor, karakterin dozu öyle iyi ayarlanmış ki kendimizi Suna'ya hak verirken buluyoruz sürekli, ötelemek ya da yok saymak içimizden gelmiyor.
 
Selin Şekerci'nin Ayhan yorumunda da bu iyi ayarlanmış dozu görmek mümkün. Onu daha parlak, daha konuşkan, daha gösterişli karakterlerde görmeye alıştığımız için bu yeni bir tat ve kesinlikle hem kendisine, hem de dizinin kendi yatağında, sakin akışına çok yakışıyor. Bu bölümde, gerek Sevgi Hanım'la, gerekse babasıyla diyaloglarında sözleriyle değil gözleriyle neler anlattığına bizzat tanık olduk Ayhan'ın. Vurgulu intikam yeminlerinden sıkılmış, birbirini itekleyen, tartaklayan karakterlerden bıkmış durumdayız zaten. Ayhan'ın babası yaklaşmak istediğinde geri çekilişi ve derdini anlatma işini gözyaşlarına bırakışı çok daha etkiliydi bağırıp çağırmalardan.
 


Bana sorarsanız, Ebru'nun ölümünden sonra kadrodaki en zayıf halka Cem'di. Belki Uğur Aslan hep birbirine benzer roller tercih ettiğinden, belki de Cem karakteri bir türlü derinleşemediğinden, o alışık olduğumuz Uğur Aslan'ı bile izleyemedik 18 bölüm boyunca. Umarım bundan sonra farklı bir karakter ve yorumla çıkar seyirci karşısına.
 
Şikayetçi olduğum büyük oynama hali dizide en çok Handan'da var. Bu yorumun karaktere uygun olmadığını söyleyemem zira Handan, Valide Sultan rolünü biçmiş kendine, yüksek perdeden konuşup eyliyor sürekli. Ama bir süre daha böyle devam ederse karakter iyice karikatürize olacak, ondan korkuyorum. Artık onun hikâyesini de öğrenmeli ve karakterin diğer boyutlarını görmeliyiz.
 
Beni üzen diğer karakter de İdil. Başta akıllı, ne yaptığını bilen ve kendine çizdiği bir yol haritası olan, ona göre hareket eden bir kadın vardı ya da en azından bize hissettirdiği buydu. Ama ne zaman ki Namık seçimlerden çekildi ve İdil Namık'ın evine yerleşti, İdil de Handan'ın yanında harem raconunu öğrenmiş cariye gibi davranmaya başladı. Haliyle Ece Dizdar'ın performansı da histeri krizlerinden ibaret kaldı. Dizdar'ın yapabileceklerini bildiğimden, İdil karakterinin Namık'a yönelik planlarının olduğunu da baştan beri düşündüğümden, İdil'in ona buna laf söylemek yerine eyleme geçmesini ve hikâyesini bizimle paylaşmasını diliyorum.
 
Uzun uzun izleyemesek de ufak tefek sahnelerde Dilsiz'in, Hülya'nın, Vildan'ın ve Gülsüm'ün performanslarını gördük. Karakterler büyüyüp genişlerse oyuncuların bunun altından kalkabileceklerine ben ikna olmuş durumdayım. Cahit Gök'ü ise daha önce de izlediğimden, Cüneyt'ten beklentilerim daha yüksek. Sürekli sözler verip, tutamasa da dört ayak üstüne düşen biri olmaktan fazla bir şeye dönüşürse karakter, Cüneyt'i izlemek de daha keyifli olacak, kötülüklerine devam etse bile. Abidin'in ona ayar verdiği sahnede aldığım keyif de bunun işareti bence.



İbrahim Çelikkol ve Birce Akalay için şimdiye dek çok şey söyledim, tekrar etmeyeyim. Ama aralarındaki fiziksel uyumu rolleri yorumlamalarına da yansıtmaları, gereken yerde bir adım geriye çekilmeyi bilmeleri, biri yükselirken diğerinin desteklemesi gerçekten şahane. AsFer başkalarıyla bu kadar iyi, bu kadar çekici, bu kadar izlenesi olmazdı muhtemelen.
BİZE YAZIN!
Ad
Soyad
e-mail
Mesajınız
GÖNDER